menu

Sevgili Mimi
Orjinal Adı:
Cara Massimina (1990)
Yazar:
Yayınevi:
Yayın Tarihi:
Çevirmen:
Grafik Tasarım:
-
Karakterler:
-
Sizin Puanınız:

Kader ve Europa ile bir edebiyat ustası olduğunu kanıtlayan Tim Parks, şimdi de, acımasız bir kara mizahın kol gezdiği sürükleyici bir gerilim romanıyla karşımızda. İtalya'da İngilizce öğretmenliği yapan Morris kıt kanaat geçinmekten bıkmış, tekdüze hayatını değiştirecek bir çözüm yolu aramaktadır. Bu amaçla, on yedi yaşındaki öğrencisi Massimina ile yakınlık kurmuştur; titizlikle yürüttüğü planları başarıya ulaşırsa onunla evlenerek zengin ailesinin bir üyesi olacaktır. Gün boyu ter döküp akşamları da elinde birayla televizyon karşına geçen babasına benzemeyecektir o! Ancak olayların seyri değişir; yakıcı İtalyan güneşinin altında ve kadim binaların gölgesinde yalanlar, aldatmacalar, cinayetler birbirini izler... "Boğ şu kızı. Çok tuhaftı, ama bu dehşetengiz düşünceyle bütün bedenini bir anda ateş bastı. (Tam da ondan hoşlanmaya başlamışken. Hatta aşkın nasıl bir şey olduğunu sezmeye başlamışken - sahilde kıkır kıkır, kıpır kıpır yürüdükleri gün kız bacağını onunkine sürttüğü zaman hissettiği gibi.) Boğ onu. Bundan kolay ne vardı?" "... yok Maigret'ymiş, yok Miss Marple, yok Bond. Palavra. Acaba hiçbiri hayatında bir kez olsun gazete okumuş muydu, ya da bir işe girmeye çalışmış mıydı?" "'Her insan bir adadır,' diyerek diktafonuna izahat verdi. 'Tümüyle kendine aittir. Klik. Yoksa Tanrı yardımcısı olsun.'" "Bir kadın iyi eğitilmiş olduğu ve genç kaldığı sürece, onunla bir ömür geçirmek hiç de fena olmayabilir aslında, diye düşündü." "Kader mi seçim mi? Belki de ikisi bir şekilde birbirine bağlıdır ve kader yalnızca almak durumunda olduğum kararları sunuyordur bana, sunmaya da devam edecek, çünkü biliyor ki özgür olmama rağmen, bu seçimleri bir şekilde yapacağım..." (Tanıtım Yazısından)


Yorumlar


İtalya’da bir İngiliz
January 05, 2009 18:03

Tim Parks üst üste yayımladığı romanlarla Avrupa edebiyatında hatırı sayılır bir yer edinmişken, keşif ve çeviri gecikmeleri nedeniyle Parks’ın en önemli iki romanı, Kader ve Europa’yla geçen yıllarda tanışmıştık. Olgunluk ve bütünlük açısından Kader’in ulaştığı nokta gerçekten de roman sanatına ilgi duyan okurları şaşırtacak boyutlardaydı. Yazarın anlatıma yeni katmanlar eklediği, karmakarışık bir bilincin giderek durulaştığı, ama bunun yanında insanın asıl zaafının tıpkı trajedi kahramanları gibi yazgıya boyun eğmek olduğunu kanıtlarcasına acımasızdı, Parks. Oysa anlatıcı sıkı bir politik bilinçle donatılmış, orta yaşını çoktan devirmiş, yaşam standardı yüksek olduğu halde küçük, çaresiz bir yavru köpeğe dönüşüyordu. Kaderin başarısı bir anlamda Tim Parks’ın anlatının derinleştirilmesine, düşüncelerin sarmallar halinde yükselmesine ve asıl dünyaya koşut bir bilincin sürekli başa dönen bir füg gibi yinelemelere takılmasına dayanıyordu ve hiç kuşkusuz Parks, Thomas Bernhard’tan aldığı anlatım tekniğini kullanıyordu. Anlatıcı karısı, kızı ve her şeyin başlangıcı olan oğlunun ölümüyle birlikte açığa çıkan zaaflarıyla roman boyunca okuru da bezdirebilecek bir aşağılanmaya doğru sürükleniyordu. Ne var ki, Bernhard’ın geçmişe, geleneklere ve her türlü bağımlılık ilişkilerine karşı mide bulantısı duyan ve dünyayı seyreden kahramanlarından çok, her anlamda teslim olmuş ve neredeyse bir trajedinin değil komedinin kahramanına dönüşmüş bireylerden söz etmek olasıydı.
Europa’da ise, Jarry Marlow’un bilinci temsil ettiği Avrupa kültürünü o denli açılardan dile getiriyordu ki, bu düşünceler kesintiye uğramadan bir Avrupa panoraması çiziliyordu. Çok ciddi amaçlarla yola çıkmış tur otobüsü ve içindekiler, haklarını savunmak için Avrupa parlamentosuna doğru yol alırken amaçlarını unutup kendi ahlaki zayıflıklarının kurbanı olurlar. Kişisel mutluluk kavramını yakaladığını düşünen pek çoğu saçma sapan işlere kafa yorarak yaşamlarını sürdürür. Marlowe yaşamını, bilincini daha doğrusu kelepçelenmiş varlığını bu tur otobüsünün dışında tutamaz. Yıllar boyunca yaşadığı gerçeklerle inandıkları çatışan biridir Marlowe. Hatta bu tuhaflıkları normalleştirmede tam bir ustadır. Ama bunu yaparken acı çeker. Platon’dan gelen nihai bir düzen anlayışına dayanamaz. O karmaşık bilincinin katlanamadığı şey budur. Karısı gibi, okutmanlar gibi, her şeyin belli bir düzen içinde durması gerektiğini savunanları bir türlü anlayamaz. Buna o görkemli olmaktan uzak, bahçesindeki ülke bayraklarının gelişigüzel dizildiği, kardeşlik kokan mimarisiyle Avrupa Parlamento binası da dahildir. Sonuçta Avrupa, nihai yuvaya, sabit bir işe dönüşür.
Benzer anlatım teknikleriyle yazılmış bu iki romanın yan yana konulduğunda belli bir geleneğin parçası olduklarını, Parks’ın sevdiği yerlerde gezinmekten hoşlanan kaygısız bir flaneurün bakışına sahip olduğunu söyleyebiliriz. Dilimize yeni kazandırılan Sevgili Mimi ise 1990’da yayımlanmış, ancak yazılışı 1982’de tamamlanmış bir roman.
Morris Duckworth İtalya’da bir İngiliz olarak kısa sürede bu tez canlı insanların yaşamlarına uyum sağlamıştır. Bir iki yıl içinde kusursuz hale gelen İtalyanca’sı, özel dersler verdiği öğrencileri tarafından gördüğü saygı hesaba katılırsa keyfi yerinde bir bohemdir. Ancak tüm bunları gölgeleyen şey, annesine acılar çektirmiş olan ve kendisi için hala bir engel olarak gördüğü İngiltere’deki babasıdır. Baba figürü roman boyunca Morris’in hemen her eyleminin odak noktasındadır. Üniversitedeki başarısızlığı, yaşamda bir halt olamamanın sıkıntısı ve son olarak Massimina’ya duyduğu aşkın umutsuzluğu onu traji komik bir kahraman yapar. Morris Duckworth tıpkı Patricia Highsmith’in Ripley’i gibi yaşamda güç kazanabileceği yeni bir oyun alanı yaratır. Şantaj, adam kaçırma, zekice kurgulanmış cinayetler, hesaplanamayan küçük aksilikler, polisiye soruşturmalar ve bütün bunların odağında bir anlamda takıntılarının ve kusursuzluk arayışının kurbanı olmuş olan Morris Duckworth. Parks’ın bir anlamda polisiye romana dönüşen Sevgili Mimi’si okurların son ana dek heyecanın korunduğu bir okuma sürecini vaadediyor. Sıkı çalışılmış bir kurguyu ve bütün bunlara yön veren ve Kader’de doruğa çıkan bilincin ilk izlerini bu romanda bulmak olası. Serinin ikinci kitabı Mimi’nin Hayaleti de bir an önce çevrilmeli ki, bu eğlenceli ve okurun kendini kolaylıkla kaptırabileceği roman tamamlansın.


Yorum yaz
mode_edit