Sis koptu geldi Haliçten, yuvarlanarak geldi dertop olmuş.Kız adım attıkça daha bir yaklaşıyordu sanki. Kız yavaşça başını çevirdi, omzunun üstünden yaklaşan, karanlığı yutarak dörtnalakalkmış gri-beyaz öcüye baktı. Ellerini iki yana açtı birden. Yere, dizlerinin üstüne çöktü. Diliyle çatlak dudaklarını ıslattı az biraz,sonra bir hırıltı koptu yüreğinin derinliğinden, hıçkırıkla karışık suçlamanın üvey kardeşi bir feryat yardı sessizliği, kadavrayavurulan neşter misali…Hunharca öldürülen faili meçhul çocuk cinayetleri ve bu cinayetlerin peşini bırakmayan eski bir savcı…İstanbulun yeraltı kumarhanelerinden randevuevlerine, haraç kesen kabadayı bozuntularından sokaktaki bul karayı al parayıoynatanına hiç kimsenin saygıda kusur etmediği, aksine karşısında durmaya çekindiğieski savcı Kâmil Çakır. Bir adalet adamı mı yoksa İstanbulun bağırsaklarına dolanmış bir kabadayı mı?70lerin İstanbulu…Sıkıyönetimin kol gezdiği, millet ya da devrim uğruna bıyığı terlememiş delikanlıların birbirini öldürdüğü, kahvehanelerin tarandığıyıllar…Güneydoğudan İstanbula uzanan uyuşturucu mafyası… Ağalar, mamalar, babalar… Ve hunharca öldürülen küçükçocuklar… Eski savcı Kâmil Çakır arka sokakların karanlığı kadar karanlık ilişkileri sayesinde işlenen cinayetlerin katilini bulmayıbaşarabilecek mi?Aziz Üstelin kaleminden devlet, kanun ve mafya üçgeninde gündüz kanunu uygulayan, geceyse racon kesen,kendi kanunlarını yazan bir Savcı Bey hikâyesi…