1989 ile 2016 yazları arasında mekik dokuyan Korsika Uçurumu, okurları büyük bir gizemle karşılıyor ve tıpkı adanın yolları gibi uçurumun kıyısında keskin virajlarla dolu, soluk soluğa okunacak bir hikâyenin içine çekiyor. Çok katmanlı hikâyesini anlatırken polisiye öğeleri ustalıkla kullanan Michel Bussi’nin romanında; gerilim, gizem ve heyecanın yanı sıra yaz eğlenceleri, romantizm ve toplumsal eleştiriler de iç içe geçiyor. Akdeniz’in en güzel adalarından birinde, Korsika’da, bir yaz tatilinde geçen Korsika Uçurumu, konserler, kokteyller, alışveriş, deniz, kum, güneşle okurlara tam bir “yazlık gerilim” sunuyor.
Clotilde İdrissi, annesi, babası ve abisinin öldüğü kazada arabanın içindeydi. Ailesinin Korsika’nın sipsivri kayalarında parçalara ayrılışını saniye saniye izlemişti. On beş yaşındaydı. Tatil yapmaya gelmişlerdi. Korsika’nın en itibarlı adamı olan dedesi ve büyükannesinin cennet gibi çiftliğinden dönüyorlardı.
Clotilde, yirmi yedi yıl sonra Korsika’ya kocası ve on beş yaşındaki kızıyla döndüğünde ailesinin ölümüyle gecikmiş bir hesaplaşmaya hazırdı. Korsika’nın yakıcı güneşi, ailesini kaybettiği kazanın üzerindeki sis perdesini kaldıramamıştı. Plajda kokteyllerini yudumlayarak güneşlenen, alışveriş caddelerini tıkabasa dolduran tatilcilerin arasında, karşısında annesinin hayaletini bulmayı ise hiç beklemiyordu.
Yirmi yedi yıl sonra annesinden gelen mektubu…