Evin salonu hatirladigimla tıpatıp aynı: Her şey kahverengi. Yer döşemesi, halılar, koltuklar, duvarlar... Koskocaman bir tezeğin içinde hapsolmuş gibiyiz. Ne yapıyoruz biz burada? Neden bu adam 'gelin' dedi ve neden şimdi çocukluğumuzdaki gibi onun bizi sofraya çağırmasını bekliyoruz?"
Beş kardeş ve despot bir baba... Annenin ölümünden sonra, yıllar önce evden ayrılmış çocuklar, gerçekte hiçbir zaman aile olamadiklari eve dönüyorlar. Bir akşam yemeği: iç hesaplasmalar, travmalar, kavgalar. Gece, sabaha bağlanacak mi acaba? Bu bir sır değil, bazen babayı öldürmek gerekebilir.
Alişan Yılmaz polisiye gölünü biraz bulandırıyor. Bizi içinde olmak istemeyeceğimiz bir ziyafet sofrasına oturtuyor. Mezelerin tadını çıkarırken bile tedirginlik her tarafımızı sarıyor. Cinayeti perdenin arkasına saklayıp sekiz kişilik bir hesaplaşmayı bize sunuyor. Katil kim diye sormak ise aklımıza çok sonradan geliyor.
‘Senin günahların beni zerre ilgilendirmiyor baba!’