“Sonsuz sayıda parlak ve sönük yıldızlar kaç milyar yıldır oradalardı. Yeryüzünde insanın insana yaptığının farkına varsalar aynı evreni paylaşmaktan utanırlardı ona göre. ‘Bu kadar zor olmamalı sadece insan kalabilmenin bedeli’ diye düşündü. İnsanlık bir şey kaybetmezdi paylaşmaktan. ‘Bu dinozorlardan kurtulsak, memleketi bir kerecik olsun idealleri olan gençler yönetse; toprağımız, devletimiz, onurumuz bir yere gitmez ki. Gözleri ışıl ışıl, hayallerinden özgürlük ve aydınlık fışkıran, umudunun yeşilini tüm yurtta büyütecek gençler yönetseler ne kaybeder bu toplum?’” Fırat kendi kaderi üzerine düşünürken bunları söylüyordu kendi kendine. Oysa iktidar, paranın, zenginliğin, kötülüğün üzerinden işliyor, Fırat gibi düşünenlere cehennemi yaşatıyordu. Fırat ise arkadaşlık, aşk, devrim, memleket sevgisi gibi değerleri kendine rehber edinmiş ve bu değerler uğruna hapishanelerde yatmayı göze almış, ölümcül bir yolculuğa çıkmıştı. Düşünce Polisi tarafından kaybedilen anne ve babasının hatırasının peşinden giderken bahçelerinde yanan nar ağaçlarını hiç unutmuyordu. Her seçim döneminde patlayan bombalar, işlenen siyasi cinayetler, kirli ilişkiler, devlet içi çatışmalar karşısında yüreğinde aşkı, içinde inancıyla sıradan insanlar adına söz söylemek ve eylemde bulunmak, yapmak istediği tek şeydi. Bu uğurda ihanete uğrasa dahi, bu onu yolundan vazgeçiremeyecekti.