Kütüphanedeki Kan Damlaları, sessizliğin bile bir iz taşıdığı, tozlu rafların arasında karanlık bir bilmece gibi büyüyen bir polisiye gerilim romanıdır. Ersan Karatekin, gölgelere saklanan bir sırrı, kaybolan bir müdürü ve yerde kalan birkaç damla kanın açtığı tuhaf kapıyı okura sarsıcı bir atmosferle sunuyor.
Öğleden sonra güneşi taş merdivenlere vurduğunda kütüphanenin duvarlarında bir şeyler donup kalır. Müdür ortadan kaybolmuştur ve geriye sadece birkaç damla kan bırakmıştır. Fakat bu izler, geçmişin gömülü sırlarını uyandırmaya yetecek kadar güçlüdür.
Komiser Hasan olay yerine geldiğinde, kütüphanenin ağır sessizliğiyle yüzleşir. Tozlu raflar arasında dolaşırken her ayrıntı, her gölge, her çıtırtı onu aynı noktaya sürükler:
“Son yolculuğumuz çok keyifliydi.”
Bu cümle, zamanın durduğu o binada hem bir ipucu hem de bir tehdit gibidir.
Roman; suçun, vicdanın, geçmişle hesaplaşmanın ve sessizliğin iç içe geçtiği bir atmosfer kuruyor. Kelimelerin sustuğu, gölgelerin konuştuğu ve ışığın bile içeri girmekten korktuğu bu mekan; Komiser Hasan’ın yalnızca bir faili değil, kendi karanlık yanını da aradığı bir sahneye dönüşüyor.
Kütüphanedeki Kan Damlaları, polisiye meraklıları için hem sürükleyici hem de psikolojik derinliği olan bir hikâye sunuyor. Her sayfa, okuru biraz daha karanlığın içine çekerken; keskin detayları, gerilim dolu ipuçları ve beklenmedik yüzleşmeleriyle zihinde uzun süre yankı bırakıyor.