Nicolas Remin’in kitabı Venedik’te Kar'ın daha başında kahramanı Alvise Tron hakkında gereken bilgileri ediniyoruz. Aslında, adını daha sonra öğreniyoruz ama annesi Kontes ile, köşkün uşağı ve kâhyası olan uzun boylu ak saçlı Alessandro ile tanışıyoruz. Tron’un edebiyat, özellikle şiir düşkünlüğünü hemen anlıyoruz; çünkü Remin, Emporio della Poesia dergisinin satışlarının, Tron’u kederlendirecek kadar yavaş gittiğinden dem vuruyor. Hem de Tron her fırsatta yeni aboneler kazanmak için çalıştığı halde. O da biriken dergileri bir yığın halinde Palazzo Tron’daki odasında saklıyormuş.
Bir çift solgun mavi göz
Ailede tek bir dük çıksa bile asil kanlarını kuşaktan kuşağa, yüzyıldan yüzyıla aktaran, yok olup gitmemeyi beceren Tron ailesinin son iki ferdi yaşlı Kontes ile Commissario oğlu. Yoksullar ama hem henüz saraylarının ana katını ya da La Fenice’deki localarını kiralayacak hale gelmemişler, hem de maskeli balo geleneğini sürdürüyorlar.
Tron kendini bildi bileli Palazzo Tron’da her şubat ayının üçüncü cumartesi günü bir maskeli balo düzenlenirmiş; Avusturyalıların kenti kuşatma altına aldıkları dehşetli 1849 yılında bile. Avusturyalılar halen şehirde, hatta bizzat İmparatoriçe Elisabeth de (ki sonraları daha ziyade Sissi olarak tanınacaktır) orada.
Remin, komiserinin yüzünü bize ilk kez, porselen testiden dökülmüş lavanta kokulu, sıcak sudan yükselen buharın alt kısmını buğulandırdığı bir aynadan gösteriyor. Bu nedenle de, sadece üst dudağının yukarısını net olarak seçebiliyoruz: "Büyük burnu ve yukarısında bir çift solgun mavi göz, onu hafif kapanmış göz kapaklarının altından seyreden ve yorgunlukla kuşku duygusunu yansıtan iki göz."
Kırmızı Kedi Yayınevi’nden (ne güzel ad!), İ. Yunus Soner’in çevirisiyle çıkan Venedik’te Kar, bizi on dokuzuncu yüzyıla götürüyor. 1862 yılında Venedik’teyiz. Venedik, henüz İtalya’ya dahil değil. Bir başka Commissario’nun, Guido Brunetti’nin zaman zaman hatırladığı şanlı Serenissima gerilerde kalmış olsa da, Tron’un dönemindeki Venediklilerin, hâlâ Avusturya - Macaristan İmparatorluğu’ndan ayrılmak, Torino’ya da katılmamak gibi özlemleri var.
Donna Leone’nin İtalyanca yerine kendi Venedik lehçeleri Veneziano’yu konuşan modern Venediklilerine kadar uzanacak bir sadakatla Veneziano konuşuyorlar, kendilerini de İtalya’nın geri kalanından ayrı ve üstün görüyorlar.
Kıyıdan kenardan araştırma
Evet, yıl 1862, Venedik düşman ordunun ve karın pençesine düşmüş. Derken, Trieste ile Venedik arasında sefer yapan buharlı gemi Arşidük Sigmund’da Avusturya’nın bir saray müşaviri iki kurşunla öldürülmüş olarak bulunuyor. Yanında taşıdığı önemli evrak da kayıp. Üstelik yanıbaşında işkence görmüş ve boğularak öldürülmüş bir kız yatıyor. Cinayeti çözme işi, yoksul düşmüş asil bir Venedikli ailenin oğlu, son varisi olan Commissario Tron’a düşüyor.
Ne var ki, Avusturya ordusu çok geçmeden meseleye el koyuyor. Öte yandan Tron, tutkun olduğu Principessa di Montalcino’nun teşvikiyle ve adaleti ille de tecelli ettirmeye çalışan namuslu polis içgüdüsüyle, kıyıdan kenardan, olayı araştırmayı sürdürüyor.
Venedik’te Kar, Commissario Tron’un ilk macerası. Daha sonra dizinin diğer kitapları geliyor: Venedik Nişanı, Camdan Gondollar ve bu yıl yayımlanan San Marco’nun Maskeleri.
Remin, ilk kitabını geç denecek bir yaşta yazdığı halde büyük ilgiyle karşılaştı ve gelen talep üzerine, Commissario Tron’un diğer maceraları da okurlarla buluştu. Tarihi esrar türünün çok zevkle okunan bir örneğini vermiş. Özellikle kadın karakterleri çok güçlü, tarihi ayrıntıları da zengin.