menu

Standart - Başar Akşan

Yazan: A. Ömer Türkeş
Yayın Tarihi: November 19, 2011 12:29

Geçen yıl yayımlanan “5” romanı gibi “Standart”ın hikayesinde de yerlilikten imtina etmiş Akşan. Bu romanlarındaki maceralar Türkiye Cumhuriyeti sınırlarının çok ötesinde geçerken TC pasaportlu hiç kimseye yer vermiyor. Bir Mafya hikayesinin anlatıldığı “5”te mekan olarak ABDyi seçmişti. “Standart”ta olaylar İsviçre’den Fransa’ya yapılan bir iş gezisiyle başlayıp Afrika’ya sıçrarken yine tanıdık simalara rast gelmiyoruz. Yanlış anlaşılmasın, yazarın insan ve mekan seçimini eleştirmek niyetinde değilim, sadece bilgilendirmek istedim.

Cömertçe kullanılan yüz sayfalık romanın kendisi, bu konuda yazılacak doyurucu bir romanın özeti olurmuş aslında. Şimdi bir açıklama daha yapmak zorundayım; edebi değerle roman hacmi arasında bir bağ yok, ama “Standart”ın ele aldığı meseleler ve gelişen olaylar, tadına varılmaları için daha ayrıntılı bir anlatımı hak ediyorlar. Başar Akşan ise sadece değinmekle yetinmiş. Sanki ayrıntı aktarımlarını kameraya bırakan bir senaryo okur gibiyiz.

Evli, bir kız çocuk sahibi Franz’ın İsviçre’den Fransa’ya geçme nedeni işiyle ilgili; uluslarası silah ticareti yapan “Eski Ağaç” şirketi hesabına çalışıyor Franz. Yeni işi, birkaç şarjör boşalttığında bir tank paletini parçalayabilecek gücüyle dünya üzerindeki bütün tüfeklerden daha etkili, üstelik sadece 3 kilo 450 gram ağırlığındaki SW 100’ün bir Afrika ülkesinde, Menadjanba’da Manji Ganda diktatörlüğüne karşı savaşan Bisau Hamar’ın Marksist gerillalarına satışıyla ilgili. Yani standart bir iş!... 

Gerillalar silahlarla birlikte eğitim talebinde de bulunuyorlar. Eğitim vermek de yüksek bir bedel karşılığında Franz’a düşüyor. Yanına daha önce de birlikte çalıştığı arkadaşı Xavier’i alarak yola koyulan Franz, gerilla kampında geçirdiği günler içerisinde eğitimini verecek, küçük bir gönül macerası yaşayacak, isyanı şahsi çıkarlarına tahvil etmek isteyen kötülerin ihanete uğrayacak, Afrika gerçeğiyle yüzleşecek, ama sonunda huzurlu bir aile babası olarak evine dönmeyi başaracaktır.

Standart üretim
2005 yılında dört roman yayımlayan Başar Akşan, toplam roman sayısını altıya çıkardı. Kitaptaki biyogrofisine göre yayımlanmayı bekleyen on dokuz romanı daha varmış bu velüd yazarımızın. Ancak yukarıda da söylemiştim, sözlü kültürün heyecanlı bir hikaye anlatırken yaptığı gibi boşlukları doldurmayı okuyucuya bırakan romanlar yazmasının yazarlık kariyerine olumlu bir katkıda bulunacağını düşünmüyorum. Akşan’ın “5” dışındaki romanları ne yazık ki bu türden hikayeler barındırıyorlar. Oysa -gerek “5”ten gerekse de diğer romanlarındaki kimi bölümlerden- anlatma, tasvir etme, dili kullanma konusunda bir sorun yaşamadığı anlaşılıyor. Nitekim “Standart”ta da yer yer bu yeteneğini göstermiş. Mesela Franz’ın arkadaşı Xavier’i tasvir ettiği sahne bunlardan bir tanesi;

“Gözlerine baktım, üç numara kesilmiş kırlaşmış saçları, dört derin çizginin yer aldığı alnı, kalın kaşları, her zaman meraklı bir çocuğa özgü bakışların yer aldığı ela renkli gözlerine... Paris’de gülümsemenin, görevi başında acımasızlığın çığlıklarını atan ağ­zına… Karşımda sakince kahvesini yudumlayan, üzerindeki ko­yu mavi polo yaka Lacoste tişörtüyle iyimser bir golf oyuncusuna benzeyen bu adamın, barut ve kan kokusunun birbirine ka­rıştığı, tepemizden mermilerin uçuştuğu savaş alanlarında nasıl soğuk kanlı, korkusuz ve acımasız biri olduğunu hayal bile ede­mezdiniz.”

Ne var ki, kahramanlarımızın Afrika’da başlarında geçen olaylar konusunda o derece ketum davranmış Akşan. Güzel yüzbaşı ile yaşadığı ilişkiyi özellikle bulanık tuttuğunu anlıyoruz, ama savaşın ve silah ticaretinin kirliliği ya da çocuk tüccarlarıyla ilgili sahneler öylesine eklenivermiş hikayeye. Franz’la gerilla ordusunun albayı arasında geçen diyalog içerisinde sarf edilen ifadeler -Afri­ka’nın eski dönemlerinden şimdiye kadar savaş bulutlarının eksik olmaması, insanların hiç bilinçlenmemele­ri, sahip olunan bunca değerli şeylere karşı geri kalmışlığı­n devam etmesi, askerlerin bir kısmının yakın­da ölecek olmaları, beyazların sömürmeye de­vam etmeleri, Manji Ganda ile Bisau Hamar’ın yürüttükleri savaşın ardında beyazların silah endüstrisinin olması, Afrikalı’nın Afrikalı’ya karşı yürttüğü acımasızlık gibi-çok önemli meselelerden dem vursa bile, sonuçta bunların hepsi birer değiniden ibaret. Üstelik olaylarla değil dışarıdan yapılmış konuşmalarla katılıyorlar hikayeye. İlk bakışta hareketli gözükse de roman çok durağan.

Bir de Zen felsefesi var ki, doğrusu her tarafı kirli bir savaşın en kirli unsurlarına, yanı Franz ve Xavier’in ağzına hiç yakışmamış. Doğu felsefelerini arınmacı, savaş ve şiddet karşıtı, iç aydınlığa götüren yol biçiminde tanımlayıp sonra böylesine profesyonel katillerin emrine vermek bana Lionel Richard’ın “Nazizm ve Kültür” incelemesindeki sözlerini hatırlattı; “Nazizmden sonra bizler artık sanata/edebiyata dik, kusursuz bir gözle bakamıyacağız, çünkü kişinin akşam Goethe'yi, Rielke'yi okuyup, Bach ve Schumann dinleyip ertesi gün bir toplama kampındaki korkunç görevine çekinmeden başlayacağını biliyoruz”.

Kategori: A. Ömer Türkeş Yazıları
Etiketler:
Başar Akşan
Standart

Yorum yaz
mode_edit

İLGİLİ KİTAPLAR

Nopic

İLGİLİ YAZARLAR

Nopic