“Suzi Liberman”ın 1995 tarihli beşinci baskısı ilkine göre hayli genişletilmiş, yazar hakkında da uzun bir tanıtım yapılmış. Kısaca özetlersek; “Cevat Rıfat Atilhan, 1892 yılında Vefa semtinde doğmuştur. Şam Mutasarrıfı Hasan Rıza Paşa’nın Oğlu olan Cevat Rıfat, dedesi Bosna-Hersek Beyi Hurşid Paşa’nın arzusuyla Kuleli Askeri Lisesi’nde okur. 1912 yılında yirmi yaşındayken Harbiye’den mezun olan Cevat Rıfat, çok geçmeden Balkan Harbi’ne katılır. Edirne muhasarası sırasında esir düşer. Sofya’da bir süre tutulan Cevat Rıfat daha sonra Istanbul’a dönerse de savaşlardan yakasını kurtaramavarak Osmanlı’nın kaderine ortak olur. Arnavutluk harekatı, Suriye, Filistin, Sina cephelerine, Birinci ve Ikinci Gazze meydan muharebelerine katılan Cevat Rıfat, Birinci Dünya Savaşı’nın Osmanlı Devleti aleyhine bitmesi üzerine Anadolu’ya geçip Milli Mücadele’ye katılır. 1920 yılında TBMM tarafından Milis Generalliğe terfi ettirilir. Milli Mücadele’nin zafer ile bitmesi üzerine ordudan istifa eden Cevat Rıfat, sivil hayata, çok sevdiği mukaddes bir davaya, basın hayatına atılır. Cevat Rıfat Atilhan, 4 Şubat 1967’de hayata veda eder.”
Ortalığı komplo teorilerinin kapladığı bir dönemde Cevat Rifat Atilhan’ın Suzi Liberman isimli casusluk macerasını anmakta yarar var. Kapak alt yazısında “cephe gerisinde cereyan etmiş tamamen hakikat, şayanı dikkat bir casusluk vak’ası” notu ile takdim edilen ve ilk baskısını yazarın şahsi gayretiyle hazırlattığı kitap ilk bakışta çok sıradan. Ne var ki, hem barındırdığı komplo teorileri, hem hayatını komplo teorilerine adamış yazarı Cevat Rifat Atihan, hem de kitabın 1935’deki baskı adedi, 1995 yılında Sinan yayınevince 5.baskısı yapılan bu casusluk macerasına farklı bir değer katıyor.
Hayat hikayesini yukarıda özetlemiştik Atilhan’ın. Ancak bu kadarla kalmıyor; Sinan yayınlarının hazırladığı biyografiye serpiştirilen şu türden ifadeler, Suzi Liberman’a ilk baskısından bu yana yüklenen anlamı bir kez daha düşünmemize neden oluyorlar; “Cevat Rıfat, özellikle Filistinde yahudileri tanıma fırsatı bulur... Orduyu geriden hançerleyen vatan hainleri ile uğraşır. Bu hainler, Osmanlı’nın sinesini açtığı siyonistlerdir. Cevat Rıfat, l909dan sonra Filistin’e yerleşen yahudi köylerinin yekün olarak ordu aleyhine casusluk yaptığını amansız takiplerle ortaya çıkarır, elebaşlarını bizzat idam ettirir... Muhtelif gazetelerde yazdığı onbinlerce makale ve 74 kitabı ile Islamiyet, farınasonluk, yahudiik, siyonizm, ve milli mücadele üzerine eser kaleme alır.... Cevat Rıfat, Türk milletin kendisini uşak gibi kullanan ve sömüren emperyalizmin, kapitalizmin ve komünizmin mucidi olan dünya yahudiliğinin gizli yönlerini ve gayelerini sırlarını açığa vurur. Yahudilerin dünya hakimiyetini ele geçirmek için kurdukları dernekleri, rotary kulüpleri; lions kulüplerini bütün açıklığıyla ifşa eder”.
Yazarının ürkütücü hayat hikayesiyle örtüşüyor Süzi Liberman. 5. baskısının önsözünden –düzeltmeden alıntıladığımız- ifadelerle “bu eser Siyonizmin Filistinde yahudi devleti kurması için giriştiği türlü nimetleri ile beslendiği bir memlekette o millete karşı alçakça irtikap ettiği korkunç cinayet, hiyanetleri izah eden bir kaç sahifeden ibarettir”. Kitabın ilk baskısı gerçekten de birkaç sayfadan ibaret; 1918 yılında Filistin cephesinde çarpışan Osmanlı ordusunun genç zabiti Adnan’ın gönlünü kaptırdığı –aslında Siyonist faaliyetlerde bulunan bir örgüt adına çalışan- yahudi kızı Suzi tarafından uğradığı ihanetin anlatıldığı 56 sayfalık hikaye, savaşların kurbanı olan iki gencin trajik sonları ile noktalanır.
5.baskıya yazdığı notta bu olayın gerçekten yaşandığını eklemiş Cevat Rifat. Bir hatırlatma yapalım; aynı tarihlerde aynı cephede faaliyet gösteren İngiliz Kemal’in maceraları da yaşanmışlıkların esiniyle kurgulanmışlardı. Ancak İngiliz Kemal, Arabistanlı Lawrence ve onun kışkırttığı Arap birliklerine karşı mücadele ediyordu. Oysa Cevat Rifat, tarihsel olgulara pabuç bırakmak niyetinde değildir. Atilhan’ın komplo teorisine göre aslında onlar olgu bile değildir, herşey yalandan, yanılgıdan ibarettir; çünkü “uzun yıllar milletimize, gençlerimize, Filistin Cephesinde Arapların müslüman kardeş dediğimiz kimselerin bize hiyanet ettiklerini, geriden hançerlediklerini Propoganda etmişlerdir. Bu Propogandayı dünya çapında idare eden Siyonistler, aksine Islam-Arap memleketlerinde de aynı şekilde Arap memleketlerinde Türk idaresinin zulüm vesairesinden dem vurup onları da bize düşman etmişlerdir”.
Şimdi de biz bir komplo teorisi üretirsek eğer, “Suzi Liberman”ın 1918’in yaşanmışlıklarına dayanmadığını, yazıldığı 1935’in ihtiyaçlarına göre tanzim edildiğini, dahası sipariş üzerine kaleme alındığını iddia edebiliriz. Bir adım daha atalım isterseniz; Almanya’da nazizmin, İtalya’da faşizmin, sonuçta ırkçılığın ve yahudi düşmanlığının tırmandığı bu yıllarda Hitler ve Mussolini ile ilişkilerini sıcak tuttuğu bilinen Türkiye Cumhuriyetinin bu sıcaklığı yalnızca bir dış politika manevrası olarak planlamadığını, tersine bu ülkelere ideolojik anlamda da yakınlaştığını ekleyelim. Kanıtımız, “Büyük Erkanı Harbiye Riyaseti”nin sipariş ettiği kırkbin nüsha Suzi Liberman kitabının kendisidir. Kitabın 5.Baskısının arka kapak yazısını aynen aktarıyorum; “Bu eser Genel Kurmay Başkanlığının tetkiki ile Ordu subaylarının okumasının faydalı olacağı tesbit edilerek 26 Mayıs 1935 tarih ve 43782 sayılı Tamim ile 40.000 adedi alınarak orduya dağıtılmıştır”.
II.paylaşım savaşı sonrası yapılan yeni baskılarında kitapta hacimce bir büyüme kaydedilmiş, anlattıklarını yeterli bulmamış olmalı ki, ilk hikayenin bittiği yerden başlamak üzere bir de hatıra defteri eklemiş Atilhan; Suzi Liberman’ın defterini. Basit bir ek değil. Araya sokuşturulan bu parçanın, yani 1935’de unutulup 1945’den sonra bulunan hatıra defterinin önemli bir işlevi var. Yazar Anna Frank’ın Hatıra Defteri’ne yanıt vermek istemiş. Ona göre –anılarla genişletilmiş- kendi kitabı “bir müddet evvel siyonizmin propagandası mahiyetinde olmak üzere Dünyanın her yerinde bir anda milyonlarca nüsha olarak bastırdığı Anna Frank’ın Hatıra Defteri kitabına benzemez. O yalan bu ise, gözümüzün önünde geçmiş hakiki bir facianın ta kendisidir”. Görüldüğü gibi toplama kamplarını değil hangi defterin gerçek olduğunu tartışıyor Atilhan; sivil halka, bir ırka karşı girişilen soykırımı görmek istemiyor. Cephelerde kırılan Osmanlı ordusunu savaşa sürenleri suçlamıyor, vatan kavramının zihinlerde henüz teşekkül etmediği bir dönemde Arap çöllerine gömülen Anadolu köylüsünü “vatan aşkı” ile dolduruyor, ama yaşadığı toprakları savunan insanları –nedense- bir ihanet teşkilatı kurmakla itham ediyor.
Cevat Rifat’in mantığına göre, kendi söylediklerini söylediği için yine kendisinin yazdığı Suzi Liberman’ın not defteri hakikidir… Aslında hakikat, Suzi Liberman’ın edebiyatın çıplak ve en gerici ideolojilerle nasıl harmanlandığını gösteren, bir dönemin düşünce yapısı ve siyasi konjonktürü hakkında önemli ipuçları veren bir anlatı olmasıdır....
Kategori: A. Ömer Türkeş Yazıları