İngiliz yazar Agatha CHRISTIE (1890-1976), cinayet edebiyatının "ölüm düşesi" diye anılır. 1926 yılında başlayan edebiyat yaşantısında, bir çoğu sinemaya da aktarılan 84 roman yazdı. Son iki kitabı ise ölümünden yaklaşık 20 yıl geçtikten sonra bulunan hikayeleri ve 1934'de sahnelenmek amacıyla yazdığı "Acı Kahve"siydi.
Iyi bir polisiye yazar, "oyunu kuralına göre oynayandır". Bu kural, "aldatmadan şaşırtmadır", ve A.Christie, bütün detektif romanları yazarları içinde, kuralın en başarılı temsilcisidir. Elbette, 500 milyonluk dünya satışı ile alanının tartışmasız birincisi, kraliçesi olduğunu da eklemek gerekiyor. "Ölüm Düşesi", Türkiye'de uzun yıllar çok popüler olmuştu, öyle ki, adlarını bilmediğimiz bazı yerli yazarlarımız tarafından, sahte Christie romanları bile yazıldı, yayınlandı. Polisiye romanlar üzerine çalışmaları ile tanıdığımız Erol Üyepazarcı ile yapılan söyleşiden aktarıyorum, yazarın 84 özgün romanı olmasına rağmen, Üyepazarcı'nın arşivinde –Türkçe basılı- yüz otuz adet ayrı ve A.Christie imzalı kitap bulunuyor.
Polisiyede Agatha Christie üslubu
Agatha Christie, klasik polisiyelerin eski yunan trajedyalarından aldıkları olay, zamandan ve mekan birliğini tekrarlar. Bir tek olay –cinayet- etrafında, kapalı bir mekanda ve dondurulmuş bir zaman kesitinde olup biter her şey. Bu anlamda, öykünün hangi tarihte, hangi ülkede olup bittiği ilgi dışıdır. Aksi takdirde, yazarın yaşadığı sürece yinelediği kahramanının nasıl olupta yaşlanmadığı, sözkonusu ülkenin, kentin mekansal değişimlerinin öyküye yansıyış biçimi bir sorun olurdu. Yaklaşık 40 yıllık bir zaman diliminde, Agatha Christie'nin ünlü dedektifleri Hercule Poirot ve Miss Marple neredeyse hiç değişmediler. Mesela, 1934 tarihli "Acı Kahve" romanında, Hercule Poirot; "emekliydi gerçi, ama karşısına ilginç bir dava geldiğinde, ara sıra bu emekliliği bir kenara bıraktığı olurdu (...) Poirot'un yaşıtları, hatta daha gençler ölme çağına dayandığından, ölüm ilanlarını okumak da ruhunu karartıyordu" sözleriyle tanıtılır. Hercule Poirot'un olağanüstü yaşamı, bu tarihten itibaren 41 yıl daha sürer.
Yazarın konularının büyük çoğunluğu Ingiliz kırsalında geçer. Soylu, ya da zengin sınıfa mensup insanların evleri seçilmiştir. Zaman zaman yabancı bir ülkenin, uçak, gemi, tren gibi araçların da, olay mahalli olduğunu görsek bile, kahramanlarımız yine Ingiliz, mekan yine kapalıdır. Agatha Christie, kapalı mekanın sıkıcılığından kurtulmak için, okuyucusunu dışarı çıkarır, tarihi ve turistik yerlerde gezdirir, ama bunlar yalnızca hikayeyi renklendiren aksesuarlardır. Iyi bir Agatha Christie okuyucusu, hangi zehrin insanları nasıl etkilediği üzerine bir hayli bilgilidir. Arsenik ve siyanür gibi herkesin aşinalığı olanların dışında, adını ilk kez onun sayesinde duyacağınız organik ve sentetik egzotik zehir çeşitleri ile tanışabilirsiniz. Kanlı ve kaba öldürme sahnelerine hiç rağbet etmemiştir. Zaten, estetize edilmemiş bir cinayet, Hercule Poirot gibi "snob" bir detektifinin de ilgisini çekmezdi!
"Ölüm Düşesi" için toplumsal eleştirinin söz konusu olmayacağını tahmin etmişsinizdir. Onun detektifleri için, ne olursa olsun, cinayet kötü bir eylemdir ve mutlaka cezalandırılmalıdır. Özel detektiflerden çok daha acımasızdır onlar. Cezanın mutlaka polis ve adalet tarafından yerine getirilmesi de gerekmez. Poiriot, biraz sempatisi varsa, katilin intihar etmesine izin verebilir. Son macerasında, hiç cezalandırılmamış bir "kötü"yü bizzat öldürür ve kendisi intihar eder. Bu açıdan bakıldığında, yazarın romanları protestan inancını taşıyan teolojik metinlerdir. Bütün Agatha Christie metinleri arasıda suçun cezasız kaldığı tek istisna, "Şark Ekspresinde Cinayet"dir. Ama, insaf edelim biraz; oradaki katil de gerçekten büyük bir kötülük yapmış, küçük bir çocuğu fidye için kaçırdıktan sonra öldürüp ailenin mahvına neden olmuştu...
Aslında bütün Christie metinleri ve kurguları, birbirlerine -özellikle karakter davranışları olarak- benzerdir. Çünkü o, korku, intikam, hırs, kıskançlık, maddi tutkular gibi insani özelliklerle hareket ettirir kahramanlarını. Elbette, sonraki yıllarda ustalağı artmış, daha karmaşık ve psikolojik derinlikli polisiyeler yazmıştı. Yazının başında ölümünden yıllarca sonra yayınlanan iki kitabı; öykülerinden oluşan "Işıklar Sönünce" ve sahnelenmek amaçlı "Acı Kahve" de yazarın hayranlarının beklentilerini karşılıksız bırakmıyorlar, ama, eğer onu yeterince tanımıyorsanız, klasikleşmiş romanlarından bir tanesini, mesela "On Küçük Zenci"yi veya "Şark Ekspresinde Cinayet"i okumanızı öneririm.
Kategori: A. Ömer Türkeş Yazıları