menu

Gölgedekiler - Olcay Önder

Yazan: A. Ömer Türkeş
Yayın Tarihi: November 19, 2011 12:23

Polisiye yazımı aldı başını gidiyor. Doğrudan polisiye türe giren ya da hikayesini polisiye bir kurgu üzerine inşa eden roman sayısı yılın ilk dört ayında on beşi buldu. Kadın yazarların kaleminden çıkanların sayısı ise sadece üç. Gölgesizler kitabındaki “Yazar Hakkında” başlıklı notta, Olcay Önder’in tam da bu eksikliği görerek polisiye yazmaya yöneldiği vurgulanmış. Ama klasik tarzı sevenler umutlanmasın; “Gölgesizler”in hikayesi yine uluslararası suç örgütleriyle ilgili.

Hikaye giderek semiren yerli mafyayla ondan daha semirtik, daha örgütlü ve güçlü uluslar arası mafya arasındaki savaşta arada kalan, ama argo tabiriyle “malı da götüren” bir Amerikan vatandaşıyla Türk sevgilisinin İstanbul’dan Karayiplere kadar uzanan macerasını anlatıyor. Aralarında CIA ve KGB artıkları da olmak üzere çok sayıda eski gizli servis elemanı barındıran ve kolları dünyanın dört bir yanına uzanan UNION adlı karanlık teşkilat, Türkiye’deki bağlantılarının kendilerine kafa tutmasını cezalandırmak için Vietnam savaşına katılmış, savaştan sonra üniversite eğitimini tamamlamış, şimdilerde Ankara’da bir üniversitede öğretim üyeliği yapan Matthew’i görevlendirmek niyetinde. Onu, hala CIA’ye çalıştığını söyleyen eski komutanı ikna edecektir. Matthew’e düşen, Rafet ve arkadaşlarının kara parasını aklar gibi yapıp parayı UNION hesabına nakletmektir. Ancak işler hesaplandığı gibi gitmeyecek, eski şefin kimliği anlaşılacak, paralar da Matthew ile güzel doktora öğrencisi Leyla’nın hesabına yollanacaktır.

Olcay Önder, hikayesini iyi kurgulamış, abartılara, ucuz kahramanlık gösterilerine kaçmamış, her sahneye birkaç ceset yerleştirmemiş, ama o da bilinmeyen bir anlatıcının bakış açısını kullanırken -diyalogların dışında- “di”li geçmişin monotonluğuna takılmaktan kurtulamamış. Tarih hatalar da var. Mesela olayların mitolojisinin Vietnam savaşına kadar uzaması, aklımıza artık yaşını başını almış birisi olan Matthew’ün bu işleri çevirmek için gerekli enerjiyi nereden bulduğu, Vietnamda yıllar önce aldığı kısa süreli eğitimin böylesine bir uzmanlığı nasıl yarattığı gibi sorular getiriyor. Üstelik eski komutanıyla 1970 yılında, kahramanımız 20 yaşındayken başlayan birlikteliğin “savaş bitene kadar beş yıl” sürmesi ya da sayfa 247’ye gelindiğinde sözü edilen tanışıklığın 1974 yılına taşınıvermesi gibi maddi hatalar da çarpıyor gözümüze.

Kitabın 164.sayfasında karşılaştığım talihsiz bir ifadeye de işaret etmek istiyorum: Karayiplerde yerli bir kadının “kaldır o beyaz kıçını da bir an önce terk et burayı” sözlerine maruz kalan Leyla, “Ülkeni ve diğer bir çok yeri yüzyıllardır sömürgeleştirip köleleştiren Batı’dan değil, Türkiye’den geldim ben buraya. Üstelik Batılıların çoğunun gözünde kimliğimi açıkladığım an ben de en az senin kadar renkli sayılıyorum, inan bana” tiradıyla göğsümüz kabartırken, Olcay Sönmez’in bir paragraf sonraki cümlesine “Zenci kadın öylesine kalakalmıştı” diye başlaması, yazarın ırklar konusunda kahramanı kadar hassas olmadığını düşündürtüyor.

Neyse, biz yine de ufak tefek hataları bir ilk roman olmasının heyecanına verelim ve yazarın bundan sonraki polisiyelerini bekleyelim.

Kategori: A. Ömer Türkeş Yazıları
Etiketler:
Olcay Önder
Gölgedekiler

Yorum yaz
mode_edit

İLGİLİ KİTAPLAR

Nopic Nopic

İLGİLİ YAZARLAR

Nopic