menu

Aydınlanma - Maureen Freely

Yazan: A. Ömer Türkeş
Yayın Tarihi: January 29, 2012 18:01

60’lı yıllarda çok yaygındı “Çirkin Amerikalı” deyimi. Siyasi bir çirkinlikti kast edilen. O yıllarda, komünizmle mücadele bahanesiyle sürekli seferberlik halindeki ABD; açık ve gizli işgalleriyle, üçüncü dünya ülkelerinde tezgahladığı darbelerle, darbelerin doğurduğu insan hakları ihlalleri ve Vietnam’da yürüttüğü kirli savaşla işbirlikçileri dışında herkes için tehditti. Dünyanın bütün 68’lileri “Go Home Yankee” sloganında birleşirken Beyaz Saray’ı, Pentagon’u, Altıncı Filo’su ve özellikle CIA’sı ile geçekten de çehresi çok çirkindi ABD’nin. Süleyman Demirel başkanlığındaki AP iktidarı, sermaye, ordu, yeni yeni palazlanan milliyetçi ve İslamcı guruplar ABD’ye olan göbek bağlarını kesmemişlerse bile, Türkiye’de 60’lı yılların sonlarına doğru sol hareketin ve halkın geniş bir kesimin ABD’ye tepkisi -solculuk, yurtseverlik ve emparyalizm karşıtlığıyla karışık anti-amerikancılık- güçleniyordu.

Maureen Freely, “Aydınlanma” romanının merkezine işte bu dönemi yerleştirmiş. Dönemi yaşayanların ya da fikir sahibi olanların çok iyi hatırlayacağı “sandık cinayeti”nden esinlenerek kurguladığı hikayesinin arka planında Türkiye Cumhuriyeti’nin son otuz yıllık tarihi yer alıyor. Arka plan dedim, ama romanı okuyup bitirdiğinizde arka planın roman kişilerinden ve hikayesinden daha önde olduğunu fark edeceksiniz.

Kolej Devrimcileri
Freely, bir Amerikalı kadının bakış açısından, Amerikan vatandaşlarını da işin içine katarak anlatıyor hikayesini. Bu nedenle mekan olarak İstanbul’da küçük bir Amerikan kolonisi barındıran Robart Kolej’i seçmiş. Bir yanda yerli güvenlik güçleriyle iç içe geçmiş CIA görevlileri ve taşeronları diğer yanda İstanbul’da yaşamayı tercih etmiş -çoğu öğretmen- sivil ve barışçı Amerikalılar var. Ve elbette onların en kolay iletişim kurdukları İstanbul zenginleri, o zenginlerin 68 rüzgarına kapılmış isyankar çocukları.

Hikayeyi M adlı bir kadın gazetecinin bir arkadaşına yolladığı notlardan izliyoruz. M’nin anne ve babası 60'larda ABD’nin siyasi atmosferinden, yeni McCarthy Dönemi'nden usanarak seçmişler Rober Kolej öğretmenliğini. Pek çok meslektaşları gibi siyasi açıdan sola mey­lettikleri ve bir parça bohem hayatı yaşadıkları için Amerikan Kon­solosluğu nezdinde pek muteber değiller. M, Robert Kolej’de okumuş, ilk aşkını yaşadığı İstanbul’dan 1970’de ayrılmış. Sevgilisi tarafından terk edildiği için İstanbul’a karşı biraz mesafeli. Ne var ki 2005’te Türkiye yaptığı bir ziyaret esnasında aldığı yardım çağrısı geçmişin derinliklerine çekecektir M’yi. Çünkü çağrıyı yapan Jeannie Wakefield hem Robert Kolej’çevresinden hem de M’nin eski sevgilisi Sinan’ın karısı.

Artık uluslar arası bir üne sahip olan Sinan, JFK Havaalanında terörist suçlamasıyla tutuklanmış, yanında bulunan beş yaşındaki oğlu ise himaye altına alınmıştır. Jeannine M’den kocasının ve oğlunun izini sürmesini, kamuoyu yaratmak için haber yapmasını istemektedir. Biraz gönülsüzce işe koyulur M. Sinan’a bunca yıl sonra terörist denmesinin ardında 1971’de işlenmiş siyasi bir cinayetin olduğunu düşünmektedir. Ancak kısa bir süre sonra Jeannie, geriye Internet üzerinden gönderilmiş bir hatıra defteri bırakarak ortadan yok olacaktır.

1970’lerde başlayan defteri okudukça işin göründü­ğünden daha karışık olduğunu fark eder M. Robert Kolej’de başlayan çocuksu ilişkilere karışan öylesine aktörler vardır ki, hala aydınlanmamış sandık cinayetini her an patlamaya hazır bir bombaya dönüştürmektedir. Öncelikle Jeannie’nin babası bir CIA ajanıdır ve Robert Kolej çevresindeki öğretmenlerle takılmıştır. Sinan’ın diplomat babası ve şarkıcı annesiyle çok önceden tanışıktır. Sinan ve arkadaşlarının muhbir olduğu gerekçesiyle öldürdükleri iddia edilen ama cesedi bulunamayan öğretmenleri Duch Harding, ABD’nin 68’lilerinden diye bilenmektedir. Olayları soruşturan siyasi şube şefi İsmet Şen Sinan’ın akrabasıdır. Ve 70’lerde Jeanniene’nin babasının şaibeli yardımcısı Jordan Frick, şimdilerde önemli bir gazeteci olarak dolaşmaktadır. Sinan, Haluk, Chloe, Lüset ve Suna’dan müteşekkil örgüt, darbe sonrasında tutuklanıp işkencelerden geçirilmiştir. 12 Mart’ta sahte bir öldürme suçundan yargılanan gençler 12 Eylül’de bu kez siyasi bir derginin yazı kurulu üyeleri olarak çıkacaklardır hakim karşısına. 2000’li yıllarda ise başka başka hayatlara akmışlar ama ilişkilerini korumuşlardır. Belki de onları bir arada tutan sakladıkları büyük sırlardır. Jeannine, bu gurubun hep yakınında olmuş ama içlerine girmeyi başaramamıştır.

M, İstanbul’a geldiğinde pek çok şeyin değiştiğini görür. Değişmeyen tek şey cinayetin üzerindeki esrar perdesidir. Üstelik eskinin siyasi polisi İsmet Şen de, şimdilerde karanlık bir iş adamı olarak hala olayların içindedir. Sinan’ın ABD’ye davet edilmesinde de tuzak kokusu alan M, e-maillerine kadar izlendiğini fark ettiğinde olayın boyutunun tahmin ettiğinden çok daha ötelere uzandığını anlayacaktır…

Siyasi Romanda Suç Kurgusu
“Aydınlanma” Türkiye siyasi ve toplumsal tarihi etrafında gelişen ama aynı zamanda ABD’nin özellikle dış politikaları üzerinde de duran insan hakları ve demokrasiden yana saf tutarak yazılmış bir roman.

Hikaye olup bitenleri bilen, en azından sağlam kanaatlere sahip gibi görünen birinci tekil şahıs tarafından aktarılıyor. Ne var ki anlatıcımız aslında bir başkasının anlatımın yorumcusu; ve her ikisi de yaşananları bilecek kadar kadar bilgiye sahip olmamaları bir yana, bildiklerini doğru biçimde yorumlayacak kadar da tanımıyorlar Türkiye Cumhuriyeti’ni, insanlarını ve toplumunu. Yaptıkları yorumlar çoğu kez Batılı bir bakış açısını yansıtır tarzda, duygularını öne çıkaran öznellikte. Bu güvensiz anlatıcılar karşısında okuyucudan katılım bekliyor metin; anlatıcının onu nasılsa gerçeklerle buluşturacağına güven duymadan, kendisini anlatının seyrine bırakmadan, M’nin sesiyle Jeannine’nin sesini ayırarak, çelişkili ifadeleri ya da duyguların saptırdığı gerçekleri ayıklayarak düze çıkabilirsiniz.

Freeman, doğrusal bir akış izlemeksizin, zamanlar arasında gidip gelerek, uzun bir tarihsel sürecin neredeyse kronolojisini çıkarmış. Aradan geçen otuzbeş yıl bir cinayet vakasıyla bağlanmış birbirine. Öncelikle romanın sürükleyiciliği açısından doğru bir seçim bu. Diğer yandan, söz konusu otuz beş yılın karakteristiğinin siyasi cinayetlerde bulunmasına kim itiraz edebilir? Vicdan sahibi bir yazarın gördükleri ve yaşadıklarından yansıyan kriminal dünya, bir gerçeğin teşhiridir.

Tarihin sürekliliğini göstermek için kullanılan suç kurgusuyla, “Aydınlanma” Fransız yazar Didier Daeninckx’in “Hatırlamak İçin Öldürmek” (Türkçe baskısında “Geçmişin Ayak İzleri”) romanını hatırlatıyor. Ancak çok daha kapsamlısı. Daeninckx, Fransa derin devletini sorgulamakla yetinmişti. Freeman, sorguladığı derin devlet ABD; aslında emperyalizm çağında sadece bir tek derin devlet olmadığını, suçun küresel sermaye sahiplerinden yerli işbirlikçilerine, Pentagon’dan üçüncü dünya gizli servislerine kadar yayıldığını işaret ediyor.

Romanın polisiye kurgusunda kayıp bir şahsın, kayıp bir cesedin, olayın arkasında kimlerinin bulduğunun araştırılması yer almakla birlikte, her yanı kriminal bir ülkede –hatta dünyada- ipuçlarını ya da suçluyu tahmine çalışmak bizi bir yere götürmez. Sorunun yanıtı polisiyenin sınırlarından taşmış siyaset alanına girmiştir artık. Üstelik devletlerle suç kurumu arasında gelişen ve sermaye tarafından teşvik edilen ortak yaşamın sırrı ne çapraşık ne de kötülük gerektiriyor; tersine sır denilen şey, hepimizin bizzat deneyimleyerek öğrendiğimiz kadar basit. Sırrın arkasında kapitalizmin yasaları; rekabet, pazarı büyütmek, paraya el koyma kaygısı var.

Bir yanlış anlamaya meydan bırakmamak için yeniden kolej devrimcilerine dönelim. Hikayenin Robert Koleli çevresinden müteşekkil devrimci hücresi Türkiye solunun modeli küçük bir modeli değil Onların sınıfsal aidiyetleri, Marksizmle tanışıklıklarının sınırlılığı, kitlelerden yalıtılmışlıkları ve kendileri dışındaki sol hareketten uzaklıkları çok açık. Etraflarındaki olaylardan gençliğin verdiği romantik isyan duygusuyla etkilenen, olgunlaşmaları 70’lerden sonraya sarkan ve her biri kendi yolunu seçen bu gençlerin ajan provakatörlerce kullanılmış olmasıyla 60’lı, 70’li, 80’li yılların sol hareketi ve eylemlerinin birkaç CIA ajanıyla üç beş ajan provakatöre indirgenemeyeceğini açıkça vurgulamış Freely. Asıl vurguladığı ise karanlık kimliklerin, muhalif hareketleri gözden düşürmek için her daim iş başında oldukları; yasadışı yollara sistemli biçimde başvurmaları ve gerek sermayenin gerek çıkarlarını koruyan devlet aygıtının yozlaşmışlığı.

70’lerden 2005, Türkiye tarihinin pek çok olayının yanı sıra ilginç kentsel toplumsal değişimlerinin yer aldığı hikayede, sona gelindiğinde değişen fazla bir şey olmadığı irkilerek fark edeceksiniz. Komünizm korkusu yerini terörizm korkusuna bırakmış, özgürlükler yine gasp edilmiştir. “Irak'taki savaş ve savaşa karşı savaş. İsyancılar. Bombala­malar. Dalgalar halinde yayılan Amerikan karşıtlığı, teröristler ve karşı teröristler, izm'ler. Vahşet olayları. Görünmeyen tehdit. Para­noya. Casuslar. Çoğu zaman da - aynı casuslarla” dünya her geçen gün 1970 yılını daha çok andırır hale gelmiştir.

Roman kahramanlarının akibetlerini merak edebilirsiniz. Maureen Freely, burada belirsizliği tercih etmiş; çünkü hepimizi ilgilendiren daha farklı bir şeyin peşinde. Kendi ifadesiyle bitireyim; “Önce, adalet. Önce, hakikat”

Kategori: A. Ömer Türkeş Yazıları
Etiketler:
Aydınlanma
Maureen Freely

Yorum yaz
mode_edit