Remzi Ünal polisiyelerinin sonu “Ceset”le biten isimlerine alışmıştık: Çıplak Ceset’te(1999) uyuşturucu ve pornografi dünyasında gezinmiş, Kramponlu Ceset’te(2000) futbol sahalarını ve podyumları gözlemiş, Bin Lotluk Ceset’te(2000) finans çevrelerine, bir borsa şirketindeki ilişkilere tanık olmuş, Rol Çalan Ceset’te(2001) biraz sahne tozu yutmuş, Son Ceset’te(2005) ise bilgisayar dünyasına teğet geçip siyasetin karanlık sularına dalmıştık.
Remzi Ünal’ın “Bir Şapka Bir Tabanca” adlı yeni macerası hem ismiyle hem de belli bir uzmanlık alanına yönelmeyişiyle öncekilerden biraz farklı. Ama Celil Oker’in alışılageldik kalıpları yerli yerinde. Mesela kahramanımız her zamanki gibi nakite sıkışık. 2004 versiyonuna geçmiş ama sado-mazohistçe bir tutkuyla Flight Simulator oynamaktan vaz geçmemiş henüz. Pek çok kez hayatta kalmasını sağlayan Aikido antremanlarını sürdürüyor. Ve yine yalnız yaşıyor; ne var ki, geçen macerada hayatına giren Yıldız Turanlı’lı ile ilişkileri bir hayli ilerlemiş, Remzi Ünal’ı radikal bir karar almanın eşiğine getirmiş! Evet; Yıldız hanımın düzenli, huzurlu ve birlikte yaşamak konusundaki ısrarları detektifimizin kafasını bir hayli karıştırmış görünüyor. Sanki bir veda’nın arifesindeyiz. Ama daha önce, bu maddi sıkıntılar içinde, son bir iş daha alıyor Remzi Ünal.
İlk bakışta basit bir mesele. Tanınmış bir reklam ajansı sahibi, sosyete dünyasının tanınan simalarından Noyan Sert, eceliyle ölen yaşlı babasının dairesinde bulduğu bir şapka ve bir tabancanın oraya nasıl ve nereden geldiğini bulmasını istiyor. Remzi Ünal da soluğu ölen adamın evinde alıyor elbette. Gerçekten de dolabın üzerinde Humprey Bogard stili bir fötr şapka, şapkanın altındaysa bir tabanca var. Ancak kısa bir süre sonra evde olmaması gerekenler arasına bir de ceset eklenince olaylar farklı bir boyut kazanıyor.
Ölen adamın geride bıraktığı servet, hikayedeki hemen her şahısı şüpheli durumuna sokmuştur. İlk başta maddi açıdan sıfırı tüketmiş bir adam olan Noyan Sert ve hırslı karısı Yasemin hanımı. Ama diğerlerinin de, yani Noyan Sert’in sevgilisi aşk romanları yazarı Simin Saraylı’nın, Noyan Sert’in kızkardeşi Ayça Sert’in, Ayça’nın tefecilik yapan eski kocası Murat Girgin’in, yaşlı adamın bakımını üstlenen genş tıp öğrencisi Pelin Biçer’in… hepsinin de cinayetleri işleyecek nedenleri ve zamanları var. Cinayetleri diyorum, çünkü Remzi Ünal işin üzerine gittikçe ceset sayısı da artıyor.
En sonda detektif, Hercule Poirot’a nazire yaparcasına herkesi yaşlı adamın evine toplayacak, olup bitenleri ortaya dökecek, suçluyu ortaya çıkaracak ve perdeyi kapatacaktır: “Hava Kuvvetleri’nden müstafi, THY’den kovulma, kendisine saygısı olan hiçbir frequent flyer’ın adını bile duymadığı sekizinci sınıf charter şirketlerinde bile tutunamayan, şu sıralar sayenizde MS Flight Simulator’ın Cessna’sına her çakışında inatla bir daha yükselen eski pilot, ex-kaptan, nevzuhur ve artık emekliliğe niyetli özel detektif Remzi Ünal. Kafasında epey kullanılmış bir Humprey Bogard şapka” ile çıkıp gidecektir…
Özel Detektifliğin kısa tarihi
Orta yaşlı yalnız bir erkeğin gündelik, sıradan hayatını sürdüren, deteklifliğe özel bir anlam yüklemeyen, kahramanlık taslamayan, adaletin yeryüzündeki temsilciliğine hiç soyunmayan, biraz hayat küskünü, sosyal ilişkilerinde biraz korkak, üzülen, sevinen, yemek yiyip uyuyan, yani bizim gibi bir insan olan Remzi Ünal, hiç şüphesiz polisiye tarihimizin şimdiye dek yaratılmış en inandırıcı detektif tiplemesidir.
Yeniden romana dönebiliriz: Serinin altıncı kitabını yazmanın da verdiği deneyimle, Celil Oker, önceki romanlarından daha da akıcı bir anlatım tutturmuş. Zengin ve saygın kesimden insanların yoksullarla kesiştiği anları kriminalleştirirken suçun ahlaki boyutlarıyla ilgilenmiyor, cinayeti çözümlerken toplum vicdanını rahatlamayı amaçlamıyor. Devletle ilişkilerini mümkün olduğunca aza indirgeyen Remzi Ünal, kendisini hakim ve infaz savcısı yerine koyacak kadar ilerletmek istemiyor mesleğini.
Remzi Ünal serisi, deteklif mesleğine ilişkin hayali bir yasal düzenleme varsayılarak kurgulanmasına rağmen, yani gerçeklikle ilişkisi daha ilk başta gerçek dışı olurken, okuyucuda bir an bile “saçma” duygusu yaratmıyor. Bunu nasıl gerçekleştiriyor Oker? Bence ilk vurgulanması gereken, varolmayan bir meslek erbabını bile çok gerçekçi bir biçimde canlandırabilmesi... Celil Oker, gündelik hayatın küçük ayrıntılarının cok canlı tasvirleriyle polisiyelerde sık rastlanmayan gerçek bir insan tipi yaratıyor. Keyifle okunurluğunu sağlayan ikinci nedense hikayelere İstanbul atmosferini taşıyabilmesinde gizli. Kahramanımız ile birlikte Istanbul’un çeşitli semtlerinde, sokaklarında dolaşırken mekan hemen canlanıveriyor gözümüzde. Bazen zenginlerin villakentlerine, bazen Cihangir’in karanlık sokaklarına, bazen gecekondu bölgelerine, bu son romanında Beşiktaşa, Akmerkez manzaralı sitelere götürüyor okuyucusunu.
Remiz Ünal’ın emekli olma düşüncesiyle çıkıp gidişine aldırmayın; geri dönüş yolları her zaman açıktır. Pek çok polisiye yazarı okuyucu taleplerini geri çevirmemiş, ünleri kendilerini aşan kahramanlarını öteki dünyaya göndermiş olsalar bile yeniden göreve çağırmışlardır. Remiz Ünal da, daha bir süre aramızdan ayrılmayacaktır.
Kategori: A. Ömer Türkeş Yazıları