Adından da anlaşılacağı gibi, “Yaşam Bir Korku Filmidir” romanı, merkezine korkuyu koyuyor. Üstelik, korku sanatının vazgeçilmez unsurlarından bir tanesini, Vampir efsanesini de kullanarak... Romanın kahramanı bir kadın. Yazar ne onun ne de öyküye birinci derecede karışan diğer şahısların isimlerini zikretmiyor. Sanki gerçekten yaşanmış bir olay havası vermek ya da, bu öykünün herkes için olabilirliği duygusunu yaratmak istiyor böylelikle. Ama, bu kadar rastlantının ard arda sıralandığı bir öykünün elbette hiç bir inandırıcılığı yok. Yaşamı, kocasından aldığı bir evlenme teklifi ve yine kocasından gelen boşanma teklifi ile şekillenen, yani hayatla ilişkisinde o ana dek edilgin olan kahramanımız, büyük bir umutla başlayan yeni ilişkisinde de aradığını bulamayınca, daha doğrusu erkek tarafından istismar edilince, bu sevgilisi ile büyük bir benzerlik taşıyan ünlü bir İngiliz sinema oyuncusu ile yazışmaya başlar. Bu İngiliz oyuncunun da adını vermiyor yazar, ama onun kimliği, sinemaya biraz ilgisi olanlar için oldukça net; Farah Yurdözü, “Kuzuların Sessizliği” filmindeki sapık katil rolünü oynayan Antony Hopkins’i seçmiş romandaki vampir rolü için.
Kadın, oyuncunun davetlisi olarak Malta’ya gider ve bizlere de metafizik bir dünyanın kapıları açılmış olur. Gizemli tarihi ile Malta, Malta’da yaşayan eski topluluklar, uzaylılar, falcılar ve Antony Hopkins ile vücut bulan vampirliğin, romanın fantastik unsurları olarak kullanılışına, daha doğrusu kullanılamayışına tanık oluyoruz bu noktada. Çünkü yazar, kahramanlarının ağzından yaptığı uzun “rasyonel” açıklamalarla, öyküde eylemi yok ediyor ve okuyucuyu anlattıklarına ikna etmeye çalışıyor.
Aslında bir korku veya gerilim romanı olarak değerlendirilemez “Yaşam Bir Korku Filmidir”. Farah Yurdözü öyküsünü şöyle özetliyor; “erkeklerin sevme yeteneğini çoktan unuttukları bir dünyada, kendi yarattığı canavara kurban olan bir vampirden gelen sevgi teklifi yalnız kadının tek dostu oluyor. Bu romanı, aşk vampirinin tuzağına düşen, sevgi bulma uğruna, ruhları ve bedenleri zedelenen her yaşta kadına adıyorum. Yaşam bir korku filmidir, çünkü hepimizin yaşamında bir korku filminde olması gereken tüm ayrıntılar mevcut. Sevgisizlik, terk edilme, yalnızlık, panik, acı, felaketler, kayıplar, çaresizlik ve ölüm. Aşk ise özellikle kadınları sömüren bir vampir”.
Anlıyoruz ki, bu romandaki vampir, allegorik bir motif. Yurdözü de, yaşamın kendisinde varolan korkuyu yakalamaya çalışıyor, edebiyat tarihinde bir çok yazarın yaptığı gibi... Giovanni Scognamillo; “korkutan salt bilinmeyen değildir, bilinen –bilindiği için- daha korkutucu olabilir bazen. Böylece bilinen, kabul edilmesi gerekli, uygulanması zorunlu olan gündelik ve tekdüze korkuların kaynağı oluyor; bu korkular yaşamımızın her anında karşı karşıya kaldığımız, solukladığımız, kokladığımız, izleyip değiştirdiğimiz korkulardır” sözleriyle özetlediği bu tarz korkuyu, Farah Yurdözü, “Yaşam Bir Korku Filmidir” romanında, ne yazık ki yeterince ortaya koyamamış.
Vampir’in sunduğu aşka kendisini bırakan kadın tipolojisi de, vampir edebiyatının ilginç bir paradigmasıdır. Bir yandan vampirin yarattığı dehşet, öte yandan yine onun yarattığı cinsel bir çekim vardır klasik hikayelerde. Her ne kadar bu romanda şehvettense sevgi öne çıkarılmışsa da, Farah Yurdözü vampir öykülerine bir yenilik getirmiyor. Üstelik, çizgi roman severler mutlaka başka dünya kökenli –uzaylı- vampir masalını “Atlantis”ten hatırlayacaklardır.
Yazar, erkeklerin sevme yeteneğini çoktan unuttuğundan, sevgi için ruhları ve bedenleri zedelenen kadınlardan sözediyor ama, kendi çizdiği kadın tipi de sevmeyi hiç bilmeyen birisi. Kocasına, üvey kızına, kardeşine ve yeğenlerine ilişkin duyguları, insanın kanını donduracak kadar sevgisizlik taşıyor.
Sonuçta, uzun ve inandırıcılıktan yoksun açıklamalar, kullanılamayan mekanlar, anlatımdaki donukluk, korkutmaktan çok acındıran kan emme sahneleri ile, başarısız bir roman “Yaşam Bir Korku Filmidir”...
Kategori: A. Ömer Türkeş Yazıları