Anadolu efsanelerinden Lokman Hekim adını duymayan var mı? Yaşayıp yaşamadığı, ölümsüzlüğün sırrına erip ermediğinin hiçbir ehemmiyeti yok elbette. O, insanoğlunun ölümle baş etmek için ürettiği anonim bir hayalin bu topraklarda cisimlenmiş bir efsanesi. Elbette benzerlerine Doğu’da, Batı’da, her kültürde rastlamak mümkün. Nitekim ölümsüzlük iksiri üzerine kurulu çok sayıda masal, hikaye ya da roman okumuşudur ki bunların büyük bir bölümü korku gerilim öğeleri içermektedir. Ancak bizzat Lokman Hekim söylencesinden yola çıkılarak ilk yerli roman geçtiğimiz aylarda yayımlandı; Lokman Hekim’in Kayıp Kitabı.
Parlak bir kariyer hayal ederken üniversitede tutunamayıp ayrılan doçent Erol Kayın, yardımcısı Ahmet ile birlikte büyük buluşu için sponsor arıyor. Bunun için en uygun aday Kıbrıs’ta aniden rahatsızlanan ve hastalığına bir türlü tanı koyulamayan zengin iş adamı Bark Asuhan’dır. Çünkü Erol Kayın, Lokman Hekim’in kayıp kitabını bulduğuna ve formülü elde etmeye çok yaklaştığına inanmaktadır. Hastalığına rağmen Berk Asuhan gibi modern bir insanı ikna edemez. Ne var ki Anadolu’da kaplıca kaplıca dolaşan ama derdine bir turlu derman bulamayan Berk için Erol Kayın’a teslim olmaktan başka çare kalmamıştır. Berk Asuhan, yanına güvenilir adamlarını da alarak Erol Kayın’ın peşinde Anadolu yollarına düşecek, kayıp kitabın ayıp sayfasını bulmak için hiç bir fedakarlıktan kaçınmayacaktır. Erol Kayın ise kimliği bilinmeyen şahısların göz hapsindedir. Daha kötüsü, Berk Asuhan’ın iş dünyasındaki rakibi kötü adam Özcan Öncel’in onları engellemek istemesidir. Sonunda hepsi Sincan civarındaki Zağnos mezarlıkları yakınındaki bir mağarada bir araya gelirler. Aranan sayfa bulunmuştur, ama…
Kayıp hazinelerin peşine düşen maceraperestlerin hikayelerini çocukça bir merakla çok sevdiğimi itiraf etmeliyim. Yollarda geçen polisiyelerin de ayrı bir tadı vardır. Uğur Becerikli, bu ilk romanında yukarıdaki iki türü birleştirmeye çalışmış. Zaman zaman birleştirmeyi başarıyor da. Ancak o da meslektaşı Cüneyt Ülsever gibi işin kolayına kaçmış. Sterotiplerden müteşekkil şahıslar kadrosunu ete kemiğe büründüremiyor. Mesela genç, yakışıklı ve zengin iş adamı Berk ve karısı güzel Katia, gazetelerin magazin sayfalarından fırlamış gibiler. Berk’in can düşmanı Özcan Öncel ise eskinin Yeşilçam kötülerine rahmet okutacak cinsten; günümüz yerli TV dizilerinin kötü adamları kadar karikatür. Erol Kayın ve yardımcısı Ahmet de onlardan farksız, tutkuları yüzeysel ve inandırıcılıktan yoksun. Oysa ölüm ve ölümsüzlük çatışması üzerinden sürdürülecek bir leitmotiv bile romanı ve roman kişilerini farklı okumalara açabilirdi. Şimdi ise heyecan duygularımıza zaman zaman hitap edebilen bir arayış hikayesi ile yetinmek zorundayız.
Kısacası, yerel bir fantastik tahayyülden hareketle iyi bir konu yakalamış, onu vaatkar yan hikayeciklerle zenginleştirmişken, üstelik anlatım güçlüğü de çekmezken, nedense malzemesini yeterince işleyememiş Becerikli. Yine de yer yer vasatın üzerine çıkabiliyor ki bundan sonraki romanları için bizi umutlandırıyor.
Kategori: A. Ömer Türkeş Yazıları