menu

Hayat Askıda - Necati Göksel

Yazan: A. Ömer Türkeş
Yayın Tarihi: April 01, 2012 16:15

Necati Göksel, ilk romanı “Hayat Askıda”da bir dizi cinayete sahne olan heyecanlı bir kovalamacayı anlatıyor; hikayenin kahramanı Metin, reklam sektöründe çalışırken kriz sonrasi işini, işiyle birlikte hayallerini de kaybetmiş genç bir adam. Üstelik sekreterek olarak işe alıp sektörde yükselmesine yardımcı olduğu sevgilisi Deniz tarafından da terkedilmiş… Kış mevsiminin bütün şiddetiyle hüküm sürdüğü bir gece vakti, neredeyse bilinçsizce sürüklendiği sevgilisinin evinin önündeki parkta gözleri kapanacak, bilinci yerine geldiğindeyse hayatı bambaşka bir yöne savrulacaktır. Çünkü Deniz, yeniden kucak açmış, bir de iş bulmuştur Metin’e; dolgun bir maaşla Hanay Holding’in sahibi Cemal beyin oğlu Ali Hanay’ı izleyip rapor vermesi istenmektedir. İşi kabul etmeme lüksü hiç olmayan Metin, yanına verilen genç şöför Erdal’la birlikte yola koyulacaktır.

Holdingin batık bankası nedeniyle polisçe aranan Ali Hanay’ı İzmir’de bulan ikili, müflis işadamının peşinde önce Kuşadası’na uzanıyorlar. Metin’in otelde şarkı söyleyen ilk gençlik aşkı Selinay’a rastlamasıyla hikayede duygusal kıpırdanmalar da başlıyor. Ne var ki, kış mevsiminin huzurunu yaşayan Kuşadası’nın sakin ve pastoral havası uzun sürmeyecek, Metin ve Erdal, avcıyken ava dönüşecek, canlarını kurtarmak için esrarengiz bir adamın, Selahattin’in çiftliğine sığınmak zorunda kalacaklardır. Metin, attıkları her adımın kendilerini izleyenler tarafından biliniyor olması karşısında, onları Ali Hanay’la takiple görevlendiren holding yöneticilerinden, hatta Deniz’den bile şüphelenmektedir şimdi. Bu arada Selinay’la iyice yakınlaşmışlardır…

Bir polisiye okuma zevkini veren “kim, neden, nasıl” sorularının yanıtını ifşa etmemek için hikayenin özetini burada kesmek zorundayım. Aslında Metin’in içine düştüğü muammanın suçlular tarafını kestirmek okuyucu için pek zor değil. Çünkü Necati Göksel’in seçtiği tarz polisiyelerin can alıcı noktası muammanın çözümüne odaklanmaz. Önemli olan, okuyucuyu başlarına neler geleceğinden bihaber, biraz da saf roman kahramanlarıyla birlikte yollarda dolaştırmak, onların duygularına eşlik ettirmek, tehlikeli bir maceranın atmosferini teneffüs ettirmektir.  Amaçlanan dikkatleri sürekli tutmak, gerilim yaratmak ve o gerilimi roman sonuna kadar korumaktır.

Necati Göksel, -Holywood sinamasının da etkisiyle- klasik ya da klasik sonrası katıksız detektif romanının gördüğü ilgiden çok daha geniş bir kesime seslenen bu polisiye türün kalıplarını yerli yerinde kullanmış, son yıllarda sıklıkla tanık olduğumuz batık banka vakalarından aldığı ilhamla yerlileştirmiş, ancak ilk polisiye roman yazımının zaaflarından bütünüyle sakınamamış. “Hayat Askıda”nın zaafları hikayeye katılan fazlalıklar. Mesela Söke’li mucit Salim Usta ve onun uzaylılardan aldığı sinyaller, masum suçlu Selahattin bey ve soygunları kuşkusuz ki romana daha çok heyecan şırınga etmek için eklenmişler, ama istenen etkiyi yaratamıyorlar. Tersine hem hikayenin akışı kesiliyor hem de inandırıcılığı zedeleniyor. Oysa bu türün ustalığı inanılırla inanılmazı, ciddi ile kaygısızı ince bir biçimde bir araya getirmektir. Hafif bir kayma ile denge bozulur, inanılırlık yitirilir, gerilim yok olur. Necati Göksel, bütün dikkatini Ege sahillerini fon alan iz sürme hikayesi üzerine yoğunlaştırsaydı sanıyorum daha çarpıcı bir romanla çıkmış olacaktı karşımıza.

“Havada Bulut” romanında benzer bir konuyu işleyen Meksikalı polisiye ustası Paco Ignacio Tabio, ülkesindeki kara para ekonomisinden yola çıkarak toplumun düşünce ve yaşam tarzlarını sorguluyor, birey/toplum ilişkilerinin psikolojik sonuçlarını ve suçun toplumsal görüntüsünü ürpertici bir çıplaklıkta ortaya koyuyordu. Yerli polisiyelerde henüz böylesine radikal çıkışlar göremiyoruz. Gerçi Necati Göksel de malzemesini gerçek hayattan çıkarmış, zengin ve saygın kesimden insanların diğerleriyle kesiştiği anları -Celil Oker gibi- kriminalleştirmiş, ama o da  suçun ekonomik, siyasal ve toplumsal boyutlarıyla yeterince ilgilenmemiş. Belki de bu nedenle fazlasıyla iyimser –bestsellere yakışan- bir sonla bitiriyor romanını. Böyle bir sonun okuyucuyu hiç de rahatlatmadığını söylemeliyim.

Buraya kadar polisiyenin sınırları içinde kaldık, biraz da romanın edebi özelliklerinden söz etmek istiyorum; Necati Göksel, çok rahat anlatmış hikayesini; iç ve dış diyaloglar kadar karakter, mekan, eşya ve olay tasvirleri de hiç aksamıyor. Belki de tek eksikliği Metin dışındaki roman kişileri üzerinde fazla durmayışı, ama pek çok romanda karşılaştığımız günümüzün bunalımlı küçük burjuva tipini de Metin üzerinden bütün değer, duygu ve düşünceleriyle iyi canlandırıyor Mesela onun işini ve sevgilisini yitirdiği anı şu cümlelerle yansıtmış Göksel; “Deniz’in beni terk ettiği zamanlara döndüm yeniden: Her yer is karası, beton grisi, toz ve kül rengiydi. Her yerde sade­ce soğuk, gökyüzünde karanlık bulutlar vardı. İnsanlar sade­ce karaltılar halinde dolaşıyordu sokaklarda. Önüme bakarak yürüyordum. Yalnızdım. İşsizdim. Parasızdım. Bazen adımla­rım beni Taksim’deki birkaç ay önce çalıştığım, artık kapanmış olan reklam ajansının önüne, bazen Deniz’Ie yemek yediğimiz bir lokantaya, bazen de çay içmek için gittiğimiz bir kahveye götürüyordu. O sokaklarda, el ele dolaştığımız zamanların yok oluşunu büyük bir acı içinde ayrımsıyordum. Şehir bana, ben kendime yabancıydım. Artık sokakların kokusu eskisi gibi de­ğildi. Sadece merdiven altlarından, karanlık kuytu köşelerden, ızgaraların arasından gelen o rutubetli ekşi koku vardı.”

Raymond Chandler’in ifadesiyle “cinayeti sırf ortada bir ceset olsun diye değil, gerçek bir nedenle işleyen insanlar”ın aldığı romanlardaki artış polisiye edebiyatımızın geleceği açısından umut vaadedici.

Kategori: A. Ömer Türkeş Yazıları
Etiketler:
Hayat Askıda
Necati Göksel

Yorum yaz
mode_edit

İLGİLİ KİTAPLAR

Nopic

İLGİLİ YAZARLAR

Nopic