menu

Yıldırım Üçtuğ Polisiyeleri

Yazan: A. Ömer Türkeş
Yayın Tarihi: April 02, 2012 15:48

İlk romanı “Şah-Mat ve Ölüm”le polisiye yazarlar kervanına katılan Yıldırım Üçtuğ, edebiyatın dışından, biraz da gecikmeli olarak geliyor. 1956 İstanbul doğumlu o. Liseyi Saint-Joseph’de tamamladıktan sonra, 1979 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Elektrik mühendisliği bölümünden mezun olmuş. Aynı fakültenin lisansüstü ve doktara programlarını da tamamlayan Üçtuğ, halen ODTÜ’de öretim üyesi olarak görev yapıyor.

“Şah-Mat ve Ölüm”ün yayınlandığını, bir başka polisiye yazarı Celil Oker’den öğrenmiştim. Romanı okuduğumda ise, ilk roman olmanın getirdiği bir takım aksaklıkları olduğunu, ama hem insan malzemesini, hem de klasik polisiyelere özgü analitik düşünce tarzını kullanmadaki becerisiyle, yazarın daha iyi polisiyeleri vaad ettiğini düşünmüştüm. Yıldırım Üçtuğ beklentimi boşa çıkarmamış. Henüz ilk kitabının tanıtımı yeni yeni yapılırken, ikinci romanını da tamamlayıvermiş. Herhalde edebiyat alemlerine katılmakta geç kalmanın verdiği enerji ile, okuyucuları kendi tarzına, Haldun Kurter’de somutlanan yeni detektif tipolojisine bir an önce alıştırmak istiyor. İkinci romanı “Çapraz Ateş”, kitap halinde yayınlanmasa bile, “Şah-Mat ve Ölüm”ü daha iyi anlamamıza yardımcı olacağından, ikisini birlikte ele almak istiyorum.

Klasik Dönem Polisiye kurgusu

Yaşamını Ankara’da sürdüren Yıldırım Üçtuğ, nedense İstanbul’u kullanıyor mekan olarak. Öykülerin merkezinde ise, Haldun Kurter’in Erenköy’deki villası var. Belki bundan sonraki romanlarında Kurter’le birlikte Anadolu’nun farklı yerlerine, tatil kasabalarına taşır bizleri; tıpkı Agatha Christie metinlerinde olduğu gibi. Ama her durumda, Üçtuğ’un klasik polisiyelerin kapalı mekan tarzını sürdüreceği anlaşılıyor.

Yıldırım Üçtuğ, çok sevdiğini söylediği Agatha Christie’nin anlatım tarzını kullanıyor. “Şah-Mat ve Ölüm” ve “Çapraz Ateş”, -okuyucuyu cinayet atmosferine hazırlamak için- karakter tanıtımları, Haldun Kurter’in bu karakterler hakkında yorumlarıyla başlıyor. Az sonra vuku bulacak cinayetlerle ilgisi olacak kişiler, geçmişleri, iş ve aşk dünyaları, birbirleri ile olan münasebetleriyle birlikte uzun uzun anlatılıyor. “Şah-Mat ve Ölüm”ün ilk 80 sayfasının ayrıldığı giriş, ne yazık ki bir polisiye öykü için fazla uzun ve Yıldırım Üçtuğ’un karakter tasvirleri de pek başarılı değil.

Aslında Agatha Christie tutkunları hiç de yabancılık çekmeyecekler bu giriş faslına, ama onun girişleri hem kısa, hem de karakterlerin tipik özellikleri üzerine kurulu olduğundan hiç sıkmazdı bizleri. Ancak ikinci roman “Çapraz Ateş”te, ilk dokuz bölümün ayrıldığı tanıtım aşamasında, ilkinin aksaklıklarını gidermiş Yıldırım Üçtuğ. Bunda, “Çapraz Ateş”in konusunun, Üçtuğ’un çok iyi tanıdığı bir ortamda, akademisyenlerin dünyasında geçiyor oluşunun rolü var elbette. Rektörden, bölüm başkanlarına ve asistanlarına kadar her düzeyde öğretim üyesine yer verilen bu romanın ilgili olduğu üniversite İstanbul’da olmakla birlikte, belki de yazarın geçmişini biliyor olmak, bende hep ODTÜ’yü, ODTÜ kampusunu çağrıştırdı.   

İkinci bölümde cinayetler geliyor peş peşe. “Şah-Mat ve Ölüm”de, komşularının villasında işlenen cinayetleri çözmek için kolları sıvayan Haldun Kurter’le tanışmıştık. Çetin ailesinin yakın dostu, yanı başlarındaki köşkte sadık hizmetkarı Abdurrahman ve sevgili köpeği  ile yaşayan, satranç tutkunu, pipo tiryakisi babacan tipli ihtiyar Haldun Kunter, aniden farklı bir kimliğe bürünüyordu. Emekli bir üst düzey emniyet mensubu olduğu anlaşılan bu avrupai emniyet görevlisi, artık edebiyatımızın yeni hafiyelerinden olmaya adaydı. “Çapraz Ateş”te bir kez daha sahne alan Haldun Kurter, dostu Rektör Serdar Ovacık’ın karısı ve sevgilisinin katilini bulmaya soyunuyor. Gerisini anlatmak bile gereksiz. Teker teker yapılan sorgulamalar, ipuçlarının yanlış yorumları, aniden çakan ışık ve son sahnede Haldun Bey’in açıklamaları, yani klasik bir “altın çağ” polisiye kurgusuyla, her iki öyküsünü de çözüme ulaştırıyor Yıldırım Üçtuğ.

“Yerlilik” sorunu

Gerek özel detektif öyküleri, gerek tarihe bulanmış polisiyeler yıllar önce de denenmiş olmalarına, yani herhangi bir orijinallik ihtiva etmemelerine rağmen, bugün tekrarlandıklarında pekala ilgi gördüklerine göre, Yıldırım Üçtuğ’u -Agatha Christie özelinde- klasikleri izlemesi nedeni ile eleştirmek haksızlık olur. “Şah-Mat ve Ölüm”de aksayan unsurlar önce atmosfer, sonra da anlatım aksaklıkları ve çözümleyici tipin seçiminden kaynaklanıyor. Mesela, İstanbul’da geçen öyküye hiç bir katkısı olmuyor bu kentin. Erenköy’deki köşkü, Ankara, İzmir’e veya bir başka kente taşıyabilirsiniz kolayca. Hatta mekanın başka bir ülke olarak seçilmesi, tiplerin Türk ya da İngiliz olması da etkilemez olup bitenleri. Kapalı mekan kurgusu ile çalışan polisiye öyküleri sevmekle beraber, artık daha yerel motifler kullanılması, cinayetin de bir satranç oyunu olmaktan çıkarılması gerekir diye düşünüyorum. Ne var ki, mekanda bir değişiklik olmamasına rağmen, “Çapraz Ateş”te anlatılan karakterler oldukça tanıdık; yaşadığımız tarihsel ve toplumsal dönemin ürettiği  insanlar. Yazar genel insani olanı yakalamaya çalışırken, yerliliği ihmal etmemiş bu romanında ve iyi de olmuş..!

Klasik polisiye roman yazımını bundan böyle Yıldırım Üçtuğ üstlenecek gibi görünüyor. Haldun Kurter ise bu tarz akımın Türkiye’deki ilk örneği. Mrs. Marple’ın da biran önce yerlileştirilmesi dileğiyle.

Kategori: A. Ömer Türkeş Yazıları
Etiketler:
Yıldırım Üçtuğ
Şah-Mat ve Ölüm
Çapraz Ateş

Yorum yaz
mode_edit

İLGİLİ KİTAPLAR

Nopic Nopic

İLGİLİ YAZARLAR

Nopic