John Mc Charty- Oldu Bitti (Gerald Butler- Kiss the Blood Off My Hands 1940)
Gerard Butler 300 Spartalı ' dan sonra önüne gelen her film teklifini kabul eden İskoç bir aktör. Gerald Butler(1907-1988) ise hakkında neredeyse hiç birşey bilmediğimiz 1940’ların en iyi İngiliz polisiye yazarlarından biri. İkisi arasındaki farkı öğrenmem ise sadece mutlu bir tesadüf.
Milliyet’in Kara Dizi’si tıpkı Akba yayınları gibi “süpriz yumurta” polisiye yayınlarından. İçinde bilimkurgu, korku, macera, casusluk, klasik polisiye örnekleri mevcut. Yeni yazarları keşfetmek için büyük şans. Özellikle benim gibi kötü kitaplara ayıracak vaktinizin olduğunu sandığınız dönemde okumaya başladıysanız. Serinin içinde vasat romanların yanında Türkçeye sadece o dönemde çevrilmiş klasikler mevcut. Çeviri demişken; bana “Kiss the Blood Off My Hands” gibi etkileyici bir başlığı Türkçeye en kötü şekilde nasıl çevirebiliriz diye sorsalar “Oldu Bitti” derdim. Sanırım usta gazeteci Burhan Felek’e de aynı soruyu sormuşlar ki kitap bu isimle yayınlanmış. Çeviri genel itibariyle kötü değil. Kullanılan argo günümüz için belki garip gelebilir ama 1970’ler dili için normal. Beni asıl düşündüren şey Gerald Butler nasıl John Mc Charty oldu ? Önce yazarın Fransızca basılan eserlerinde bu ismin kullanıldığından kuşkulandım. Bazen çevirmenlerimiz orjinal dilin dışında çeviriler yaptığı zaman böyle şeyler olabiliyor. Farklı bir isme rastlamadım. Ayrıca neden John Mc Charty? Acaba Burhan Bey cadı avlarıyla bildiğimiz senatör McCarthy’i mi kast etti? Konu hakkında bilgisi olan okurlarımızın beni de aydınlatmasını rica ediyorum. Kitabın orjinalini bulmam ise dediğim gibi sadece tesadüf. Romanı okuduktan sonra yazarın kim olduğuna dair bir araştırma yapmıştım fakat elbette bir şey bulamadım. Yıllar sonra kitaptan uyarlanan Burt Lancaster’lı kara film klasiğini izleyince parçalar yerine oturdu.
Hikaye kendine Bill Saunders diyen baş karakterimizin İngiltere’de karıştığı bar kavgasında, attığı yumrukla birisini öldürmesiyle başlıyor. Bill tam anlamıyla vahşi bir karakter. Dünyayı siyah beyaz gibi güçlüler ve zayıflar olarak görüyor. Zeki olduğu muhakkak ancak zekasının yetmediği yerlerde yumruklarına başvurmaktan geri durmuyor. Kulağa klişe geliyor değil mi? Hikaye Bill’in bardan kaçıp ismi Jane olan bir kızın evine sığınmasıyla noir topraklarına giriyor.
“Kız güzeldi. Işıldayan gözleri ve ağzının kenarında her an gülümseyeceğini andıran ilginç bir gamzesi vardı. İçimden keşke erkek olsaydı dedim. Bir erkeği hırpalayabilir, sessiz kalmasını öğretebilirsiniz ancak bir kadınla bu sadece daha fazla gürültü çıkarmak olur.
Ona "Bu bir soygun değil. Kormana gerek yok" dedim.
"Havaya girme asıl seni kim korkuttu?" diye cevap verdi.
"Kimse beni korkutamaz diye başladım" ama sonra durdum. Sanırım benimle dalga geçiyordu.
"Kimden kaçıyorsun öyleyse?"
Yukarıdaki bölümün Bill açısından en iyi tercümesi Jane karşısında aptallaşma aslında. Onun sözlüğünde kadınları tanımlayan sadece 2 kelime var ve Jane ikisi de değil. Bill ertesi gün evi terk ediyor ama çok geçmeden bu garip kıza karşı daha önce hissetmediği duyguların varlığını kabul ediyor ve hikaye başka bir yöne evrilerek devam ediyor.
Kara romanların en eski kurallarından biri; göster, ama anlatmadır. Yazar bu kuralı başarılı şekilde kullanmış. Şiddete yatkın Bill karakteri hakkında roman boyunca kafamızda bir çok soru oluşuyor. Örneğin neden bu kadar vahşi? Neden basitçe insanlara güvenmiyor ? Geçmişi hakkında hiç bir bilgimiz yok. Sadece hikayenin ilerleyen bölümlerinde, kahramanımız hapishaneye girdiğinde karanlık karakteri hakkında bir parça bilgi sahibi oluyoruz.
"Kısa süre sonra gün ile geceyi ayırt edemez hale geleceksin. Bekleyip, istediğin günü seçemezsin. Bu onların şovu. Seçimi yapan onlar. Her şeyi yapan onlar. Sen sadece oynadıkları bir nesnesin. Fakat bu sadece lanetli bir güçsüzlük hissi. Sadece bu. Genelde bağırırlar öyle değil mi? Sadece serseriler. Onlara vurduğum zaman da bağırmışlardı. Bu sefer yanlış adamı seçtiler. Beni dayaktan bayıltabilirler ama asla canımı yakamazlar. İstedikleri şekilde değil.
Bill'in saldırganlığının altında, daha önce iliklerine kadar işlemiş güçsüzlük hissi gizli. Hep böyle değil midir zaten ?
Roman aşkın bağışlayıcı gücü sayesinde bir arınma hikayesini anlatıyor. Kanlı bir arınma. Filmden önce romanı okumanızı tavsiye ederim. Muhteşem Burt Lancaster role çok yakışmış ancak maalesef hikayenin en iyi kısımlarına filmde yer verilmemiş.
Kategori: Kara Dizi