Merhabalar, artık her hafta cinai de “Beyaz Perdede Siyah Gölgeler” bölümüyle karşınızda olacağız. Adından da anlaşılacağı üzere burada sinema tarihinde yer alan suç filmlerini(mystery, cosy, whodunit noir, thriller vb) tür ayrımı yapmadan tanıtmaya çalışacağız. Bunu yaparken önceliğimiz özellikle suç edebiyatı ile ilişkili yapımları tanıtmak, yani seçilen filmin sinema tarihi açısından öneminden daha çok edebiyatla olan ilişkisini öne çıkarmak olacak. Seçtiğimiz filmlerin bir başka özelliği ise ücretsiz internet ortamlarında (Youtube, Dailymotion, Internet Archive, Black and White Movies vb.) bulabileceğiniz filmler olmasıdır.
Trent’in Son Davası (1952)
Trent’in Son Davası (Trent’s Last Case aka A Woman in Black) suç edebiyatında “Altın Çağ” denen dönemin öncüsü sayılan 2 romandan biri olan -diğeri A.E. Milne’in At the Villa Rose”u- İngiliz gazeteci ve yazar E.C. Bentley’in (1913) aynı adlı eserinden uyarlanmıştır. Bir erken 20. yy insanı olan Bentley aslında çocukluk arkadaşı olan G.K. Chesterton’un tersine suç edebiyatına çok da ehemmiyet vermeyen bir modernist olmasına karşın Conan Doyle’un başını çektiği ekzantrik, analize dayalı zekası ile olayları çözen dedektif tiplemesine karşı daha hayatın içinden, duyguları olan, kanlı canlı bir amatör dedektif tiplemesi olan Philip Trent’i yaratmıştır. Ve evet aslında amacı dedektif romanlarının bir parodisini yapmaktır. Ama kaderin cilvesine bakın ki yazılan roman Atlantik’in her iki yakasında da çok başarılı olur. Üstelik, Agatha Christie’den Dorothy Sayers’a kadar övgülere boğulur. Eh hal böyle olunca sinemacılar hiç vakit kaybetmeden romanın filme çevrilmesine karar verir. Önce vatanı İngiltere’de Richard Garrick yönetiminde 1920’de, 1929 ise Hollywood’de ünlü Amerikalı yönetmen Howard Hawks tarafından. (Her ikisi de sessiz film olarak çekilen bu filmler ne yazık ki internetde bedava olarak seyredilemiyor).Bentley ilk romanın başarısına rağmen ikinci Trent macerasını yazmak için 1934’e kadar beklemiş.
Bizim konumuz olan 1952 yılı İngiliz yapımı filmde ise yönetmen koltuğunda oturan Herbert Wilcox ve başrolleri paylaşan Michael Wilding, Margaret Lockwood gibi İngilizlere karşı Amerikan kontenjanından Hollywood’un asi çocuğu, “enfant terrible” Orson Welles’i görüyoruz. Zaten kanımızca filmin sinema tarihi açısından tek kayda değer özelliği de Orson Welles’in oyunculuğu…İMDB’ye bakacak olursanız o sırada finansal güçlükler içinde kendi filmi “Othello”yu bitirmeye çalışan Welles eski dostu Wilcox’un önerisini kabul etmek zorunda kalmış… Yönetmen Wilcox’un Bentley’in parodi romanının ruhunu anlamayıp filmi klasik bir kim yaptı (whodunit) havasına soktuğunu söyleyelim. Spoiler vermeden konusunu özetlersek, bir İngiliz sayfiyesinde Amerikalı bir milyarderin öldürülmesi sonrasında olaya dahil olan amatör dedektifimiz, yarı zamanlı ressam ve gazeteci Philip Trent cinayeti çözer(mi)? Filmi otomatik İngilizce altyazılı(Portekizce altyazılı) olarak https://www.youtube.com/watch?v=U9kvfcd83ME&t=5s şuradan altyazısız olarak ise şurdan https://www.youtube.com/watch?v=91CPlQcjeO8&list=PLz54HI4guDvOArqNMkhhhy3SdotdZK5os&index=84&t=367s izleyebilirsiniz.
Son bir not olarak “Trent’in Son Davası” romanının “Manderson Vakası” adıyla Fahri Nevruzoğlu tarafından dilimize yapılan çevirisinin 25.08.1953- 29.11.1953 tarihleri arasında Milliyet gazetesinde tefrika edildiğini söyleyelim. “Umarız bir cevval yayıncı çıkar da suç edebiyatının öncü eserlerinden bu kitabı basar” temennisi ile de bitirelim…
Kategori: Beyaz Perdede Siyah Gölgeler