Gökhan Tosun’un Sherlock Holmes-İstanbul’dan Gelmeyen Mektup adlı romanı, onlarcasını okuduğum, Doyle dışında yazılmış Sherlock öykülerinin en başarılılarından biri, Türk polisiye edebiyatında bu vadideki ilk ciddi örnek…221B okurlarına ülkemizde Doyle dışı yazılan ilk Sherlock romanını öneriyorum.
Sir Arthur Conan Doyle’un yarattığı Sherlock Holmes tiplemesi, polisiye romanda hiç şüphesiz en büyük şöhrettir. Ernest Mandel, polisiye romanı incelediği ünlü yapıtı Hoş Cinayet‘te Holmes’ün yaratıcısı Doyle’u, “Polisiye romanın gerçek kurucu babası ya da en azından bu denli tutulan bir yazın türü olmasında en çok emeği geçen kişi” olarak tanımlar. Doyle, sevenlerinin “kanon” olarak tanımladığı 56 uzun öykü formatında, dört adet de roman formatında 60 adet Sherlock Holmes öyküsü yazmıştır.
221B okurlarına Sherlock Holmes’ün Doyle dışında yazılmış öykülerinden söz etmeden özgün Sherlock Holmes öykülerinin niteliklerinden kısaca bahsetmek gerekir kanısındayız.
Doyle’un yazdığı öykülerde Holmes’e sorunlar çeşitli şekillerde gelir. Holmes dinler, soruşturur, sonra bazen gözlem yapmak için olay yerine gider, bazen koltuğunda oturarak sorunu çözer ve müşterisini haberdar ederek suçluyu yakalar. En sonunda dostu Doktor Watson’ı karşısına alarak olayı nasıl çözdüğünü anlatır.
Doyle’un özellikle uzun öykülerinde kendi öncülleri Edgar Allen Poe ve Émile Gaboriau’nun eserlerinin aksine başlangıç durumu dondurulmamıştır yani suç işlenip olay bitmemiştir; geriye dönük olmayan soruşturma, bir suçu açıklamaktan çok önlemeye yöneliktir. İlk kez Poe’nun başlattığı uzun öykü tarzında dedektif hikâyeleri, Doyle’un kalemiyle zirveye tırmanır. Holmes, dostu Watson’ın anlattığı öykülerinde, öncülleri olan Poe’nun dedektifi Dupin ve Gaboriau’nun dedektifi Lecoq’tan üstün görür ve belki de okurunu kışkırtmak için onları aşağılar:
“Beni Dupin ile kıyaslayarak bir iltifatta bulunmak istiyorsunuz galiba Doktor Watson. Madem ki istediniz, söyleyebilirim. Dupin tam manasıyla diyemeyeceğim ama yetenek bakımından zayıf bir kimsedir. Sudan laflarla dostlarının sözünü ikide bir kesen, yapmacık ve tiyatro kokan biridir o. Evet kabul ediyorum, Dupin analiz işlerinde deha sahibi sayılır ama hiçbir zaman Poe’nun hayal ettiği gibi bir olay-insan olmamıştır.”
“Lecoq mu dediniz? Dostum o beceriksiz adamın biridir. Enerji sahibidir, bunu inkâr edemeyiz ama hepsi o kadar… Birinin kim olduğunu anlamak için Lecoq tam altı ay uğraştı. Ben bu işi yirmi dört saat içinde yapardım. Bu iki dedektife de başları sıkıştığında bakmaları için bir kılavuz kitap vermeliyim.” (1)
Bu sözlerinden anlaşıldığı gibi Holmes, kendini, yalnız kendine özgü bir bilgi ve teknik sahibi ve konusunda tartışmasız en büyük usta kabul etmektedir. Gerçekten de gözlem ve çözümlemedeki yeteneği, birçok alanda bilgi sahibi olmasının sonucudur. Kimya, anatomi, kriminoloji, suçlu psikolojisi, zehirbilim ve jeolojiyi iyi bilmekte ama felsefe ve politikadan anlamamaktadır. Dostu Watson’a göre edebiyattan da pek anlamaz ama Kızıl Saçlılar Kulübü öyküsünün sonunda kendisini pohpohlayan Watson’a, “Gustave Flaubert’in George Sand’a dediği gibi, ‘L’homme c’est rien, L’Oeuvre c’est tout,‘” (2) diye ukalalık yapabilir. Aslında Flaubert’in böyle bir söz söylediği de gerçek değildir.
İyi keman çalar, iyi boks ve eksrim bilir, morfin ve kokain kullanır. (3) Ezeli rakibi Arsène Lupin’in aksine kadınlarla bir ilgisi yoktur. Bir tek öyküsünde, Bohemya’da Skandal‘ın kahramanı Irene Adler’in güzel gözleri karşısında biraz bocalar.
Sherlock Holmes, öncülleri bütün dedektiflerden hem zekâ hem kişilik bakımından daha üstündür, saygıdeğer ve dürüstlük simgesi bir kimsedir; kendi anlattıklarına göre uluslararası sorunları çözmüş ve beynelmilel bir ün kazanmıştır. Bütün bu niteliklerinin yanında bir İngiliz’dir. Poe’nun kahramanı Dupin de dahil olmak üzere Holmes ortaya çıkıncaya kadar ilgi çeken dedektiflerin hepsi Fransız asıllıdır. Doyle, Holmes ile İngilizlerin milliyetçilik duygularına da hitap etmiştir; belki bu kadar popüler olmasında bu etkenin de rolü vardır. (4)
İki arkadaşın Baker Sokağı’ndaki ortak apartman daireleri, her türlü kötülüğün cirit attığı Londra’da bir tutarlılık adacığıdır. Dışarıdaki uygunsuzlukların haberleri basın, posta yahut araya giren dostların ricasıyla buraya gelir. Holmes sorunu çözdükten sonra koltuğuna yerleşir, piposunu içerek Watson’la konuşur. Watson kışkırtıcı sorularla muammanın çözümünün daha iyi kavranılmasını sağlar. Zaten sıradan okurun özdeşleşeceği kahraman Holmes değil, Watson’dır.
Sherlock Holmes öykülerinin çoğunda suç, cinayet değil hırsızlık, sahtekârlık, önemli belgelerin veya kişilerin kaybolması, şantaj gibi suçlardır. Polisiye romanı, “cinayet romanı” olarak kabul edip tanımlayanlara göre Holmes öykülerinin çoğu bu tanıma uymaz.
Sherlock Holmes dünya polisiye edebiyatını çok etkilemiş, ünü evrensel bir kahramandır. 1934 yılında tanınmış polisiye roman yazarı Christopher Morley’nin önderliğinde bir grup Holmes hayranı, “The Baker Street Irregulars” diye bir kulüp kurmuştur. Kulübün adı, bilindiği gibi, Holmes’e bilgi toplamakta yardım eden uyanık sokak çocuklarından gelir. Bu kulübün üç ayda bir çıkan The Baker Street Journal adında bir yayın organı da vardır. Yıl içinde yapılan çeşitli toplantılarda Holmes öyküleri tartışılır ve öykülerin yeni yorumları yapılır.
31 Ocak 1941’deki toplantıda orkide ve iyi yemeği seven, şişman dedektif Nero Wolfe’un yaratıcısı Rex Stout, yaptığı bir yorumla Doktor Watson’ın aslında Holmes’ün karısı olduğunu bir polisiye roman yazarına yakışır şekilde kanıtlamıştır(!). Bu ilk Sherlock Holmes kulübünün benzerlerine dünyanın pek çok ülkesinde rastlanır. Encyclopedia Sherlockiana‘ya göre dünyada halen faal 257 adet Sherlock Holmes kulübü vardır. (5)
Holmes hakkında yüzlerce kitap yayımlanmıştır, çok ayrıntılı bir ansiklopedi olan Encyclopedia Sherlockiana ise herhalde bir yazar için özel hazırlanan tek ansiklopedidir. Holmes, sessiz sinema döneminden başlayarak pek çok kez film ve televizyon dizisine konu olmuştur.
Doyle’un kahramanı, gerek yazıldığı dönemde gerek sonraları polisiye roman yazarlarını derinden etkilemiştir. Daha Doyle yaşarken pastiş Holmes öyküleri yayımlanmıştır.
Teknik deyimiyle pseudo translation denilen, özgün Doyle öyküleri çevrilmiş gibi gösterilerek yayımlanan sahte çeviri öyküler özellikle Almanya ve Fransa’da çok yaygındır. Bilhassa 1907’de Almanya’da yayımlanan Detektive Sherlock Holmes und seine weltberühmten Abenteuer (Dedektif Sherlock Holmes ve Onun Dünyaca Ünlü Maceraları) dizisi bu alanda en bilinenidir. Bu dizide Doktor Watson’ın yerini Henry Taxon diye biri alır.
Doyle’un ölümünden sonra da birçok yazar Holmes öyküleri üretmeye devam eder. Örneğin Doyle’un ölümünden üç yıl sonra Vincent Starrett, The Private Life of Sherlock Holmes‘ü (Sherlock Holmes’ün Özel Hayatı) yayımlamış, 1954 yılında ünlü polisiye roman yazarı John Dickson Carr ile yazarın oğlu Adrian Conan Doyle, The Exploits of Sherlock Holmes (Sherlock Holmes’ün Keşifleri) ismiyle bir öykü dizisi neşretmişlerdir.
Bu gibi yapıtlar arasında, W.S. Baring-Gould’un 1962’de yayımlanan Sherlock Holmes of Baker Street isimli yapıtıyla Michael Dibdin’in 1978’de okurlara sunulan ve birçok tartışmaya neden olan eseri The Last Sherlock Holmes Story en başarılılarındandır.
Dilimize de çevrilen ve film konusu olan Michael ve Mollie Hardwick’in yazdığı Sherlock Holmes’ün Özel Yaşamı da bu konuda anılmaya değer eserlerdendir. Yine bir grup Holmes hayranının kaleme aldığı, John North imzasıyla yayımlanan ve dilimize de çevrilen Sherlock Holmes ve Arap Prensesi isimli yapıt da bu konuda tanınmış öykülerdendir.
Holmes’ün diğer polisiye kahramanları üzerindeki etkisinin bir örneği, Arsène Lupin’in uzun soluklu maceralarından biri olan ve Sherlock Holmes ile çekişmesini anlattığı Oyuk İğne isimli yapıtıdır. Server Bedi de sevimli kahramanı Cingöz Recai’yi bu ünlü dedektifle Sherlock Holmes’e Karşı Cingöz Recai isimli 15 kitaplık bir dizide karşı karşıya getirmiştir. Ülkemizde yayımlanan ilk telif polisiye roman dizisinin başlığı da Türklerin Sherlock Holmes’ü Amanvermez Avni‘dir. 1912’de yayımlanan Yervart Odyan’ın fenomen kitabı Abdülhamid ve Sherlock Holmes‘ü de unutmamak gerekir.
Bütün bunları, genç bir yazarın ilk polisiye romanı Sherlock Holmes-İstanbul’dan Gelmeyen Mektup‘tan söz etmek için anlattım. Gökhan Tosun’un İstanbul’dan Gelmeyen Mektup‘u, onlarcasını okuduğum, Doyle dışında yazılmış Sherlock Holmes öykülerinin en başarılılarından biri ve Türk polisiye edebiyatında bu vadideki ilk ciddi örnek. Özellikle Doktor Watson ile Sherlock Holmes ilişkisini özgün öykülerdeki kadar keyifli anlatan bu romanı beğeniyle okudum ve Sherlock Holmes hayranlarının da keyifle okuyacağını umuyorum.
Sherlock Holmes’ün bu öyküsünde ünlü dedektifin daha önce de polisiye romana merakı bilinen II. Abdülhamit döneminde padişahın daveti üzerine İstanbul’a geldiğini öğreniyoruz.
Geleneksel Sherlock Holmes öykülerinin yukarıda genel niteliklerini verdiğimiz çizgisini başarıyla izleyen Gökhan Tosun, ünlü dedektifin meraklılarının hiç yadırgamayacağı davranışları, Watson ile ilişkileri ve kendine özgü çözüm yollarıyla İstanbul Baltalimanı’ndaki esrarengiz köşkteki olayları açığa çıkaracak ve bu arada genç Cumhuriyet’in ilk yıllarında geçen bu olayda siyasi bir skandalı da önleyecektir. 1930’ların İstanbul’u, romanda başarıyla resmedilmiştir.
221B okurlarına ülkemizde Doyle dışı yazılan ilk Sherlock Holmes romanını önerirken ülkemizdeki polisiye roman türündeki gelişmeleri keyifle ve sevinçle izleyen bir polisiye roman tiryakisinin keyfini yaşadığımı da belirtmek isterim.