Ahmet Ümit’in önemli bir yanı da polisiye roman tekniğinde getirdiği yeniliklerdir. Beyoğlu Rapsodisi’nde cinayeti katilin ağzından anlatırken, Kar Kokusu’nda katil kitabın ortalarında belli olduğu halde eseri sonuna kadar ilgiyle okutturmasını bilir.
Türk polisiye edebiyatı, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların iddia ettiği gibi 1990’lardan önce hiçbir varlık gösterememiş bir edebiyat türü değildir; aksine, zengin bir geçmişi vardır. Biz bu yazımızda 1928 Harf Devrimi’nden bugüne kadar olan gelişmeyi üç dönemde anlatmaya çalışacağız. 1928-1950 Arasında Türkiye’de Polisiye Roman 1928’de Latin harflerinin kabul edilmesinin ardından gelen zorluklar nedeniyle birkaç yıl her edebi üründe olduğu gibi polisiye roman alanında bir duraklama hissedilmiştir, ama 1930’dan itibaren önceki döneme benzeyen bir canlılığın başladığını görüyoruz. Önce “onparalık öyküler” dediğimiz türde, yani “yığın”a hitap eden, suç ve esrar öğesi basit olan öykülerde görülen bu canlılık, daha sonra klasik polisiye romanda da gözlemlenir. Arap harfleriyle yayımlanan Fakabasmaz Zihni, Pire Necmi gibi dizilerin yeni harflerle yeni maceraları yayımlanırken Oğuz Turgut takma adını kullanan Cemil Cahit Cem’in “Meraklı Romanlar Serisi” adı altında göreceli olarak daha nitelikli bir dizisi 1930’ların başında basılmış, onu Vâlâ Nurettin’in Yılmaz Ali dizisi izlemiştir. Yine Cemil Cahit Cem bu kere Yavuz Turgut mahlasıyla Hafiyeler Başkanı Kıskaç Hamdi dizisini yayımlamıştır. 1940’lı yılların fenomen “onparalık öykü” dizisi ise Murat Akdoğan’ın yazdığı Başaraman Orhan Çakıroğlu’nun Maceraları dizisidir. Öz Türkçe yazmayı seven yazarın başhafiye yerine başaraman dediği kahramanın otuzdan fazla macerası yayımlanmış ve okurlar tarafından çok tutulmuş ve birçok kez basılmıştır. Bunların yanında Selami Münir Yurdatap, Daniş Remzi Korok gibi yazarların öyküleriyle, yazarını bilmediğimiz ama iki kez basılan ve okur katında rağbet gören Amanvermez Ali dizisini de söylememiz gerekir. Bugün ismi unutulmuş İskender Fahrettin Sertelli’nin klasik polisiye roman formatında Casus Mektebi, Amerika’ya Kaçırılan Türk Kızı, 25 Kocalı Kadın ve diğerlerini 1930’lu yıllarda kaleme aldığını görüyoruz. Dönemin tanınmış gazetecileri Hikmet Feridun Es ve Ahmet Hidayet Reel ilginç birer polisiye romanla onu izlerken, Ercüment Ekrem Talu tanınmış roman kahramanı Meşhedi’yi polis hafiyesi yaparak bu kervana katılacaktır. Aynı yıllarda Vâlâ Nurettin de Öldüren Kim?, Vurgun Peşinde’yi yazacak, bunları 1950 sonrası yazdığı Tuzaktaki Kaplan takip edecektir. Dönemin tanınmış popüler romancıları Ethem İzzet Benice, Mahmut Yesari, Oğuz Özdeş, Ziya Şakir, Peride Celal, Esat Mahmut Karakurt, Ziyat Ebüzziye, İlhami Safa ve Vedat Örfi Bengü de polisiye romanlar kaleme almışlardır. 1950’ye kadar olan dönemde iki tanınmış edebiyatçımız Halide Edip Adıvar Yolpalas Cinayeti ve Hüseyin Rahmi Gürpınar Kesik Baş ile polisiye roman yazacak ve eserlerine isimlerini koymaktan çekinmeyeceklerdir, hatta Hüseyin Rahmi yapıtının üstüne “Bu Bir Zabıta Romanıdır” diye yazdıracaktır. Bu iki yazara müstear adla katılan Nâzım Hikmet de Yeşil Elmalar’ı kaleme alacaktır. Dönemin polisiye roman açısından yıldızıysa Server Bedi takma adını kullanan Peyami Safa’dır. Zeyrek Cinayeti, Arsen Lüpen İstanbul’da ve Beyaz Cehennem ile adından söz ettirecektir. Server Bedi’nin polisiye romanlarının okur katındaki rağbetini sarakaya alan Kemal Tahir, arkadaşı Ziya İlhan’a 1930’larda yazdığı bir mektupta, “Peyami’nin Cingöz Recaileri 70.000 basılmış, sen de böyle romanlar yazıp meşhur olsana,” diyecektir. Bu arada Server Bedi’nin 1941’de Türkçede yazılmış en başarılı polisiye romanlardan biri olan Selma ve Gölgesi’ni yazdığını da burada belirtelim. 1950-1995 Arasında Türkiye’de Polisiye Roman 1950 sonrasının en az on yıl sürecek fenomen olayı Mike Hammer furyasıdır. Bu “dudaklarıyla dövüşen, yumruklarıyla sevişen”, katili beynindeki gri maddeleri çalıştırarak değil de yumruklarını çalıştırarak bulan ve cezasını kendi veren uçuk hafiyenin Kemal Tahir’in “F.M. İkinci” takma adıyla çevirdiği maceraları okur katında çok tutulmuş ve 18 milyon nüfuslu Türkiye’de 100.000 gibi bir satış rakamına ulaşmıştır. Yarattığı hafiye gibi üşütük olan Mickey Spillane roman yazmaktan vazgeçince, yayıncılar talebi karşılamak için yerli yazarlara başvurmuştur, ilk önce Kemal Tahir dört adet Mike Hammer öyküsü yazmış ve bunlar da aynı satış rakamını yakalamıştır. Kanımızca özgün Mike Hammer’lardan daha nitelikli olan bu yapıtların, 6-7 Eylül olaylarının tertipçisi olarak (!) Kemal Tahir hapse girince yenileri yazılamamış ama talep devam ettiğinden başka yazarlar, tespitlerimize göre 400’e yakın sahte Mike Hammer hikâyesi kaleme almışlardır. Bu konuda rekor 180 öykü yazan Afif Yesari’nindir. 1950-1995 arası bu furyanın dışında nitelikli polisiye romanların yayımlandığını da belirtmeliyiz. Bunların ilki Cevat Fehmi Başkut’un çok başarılı romanı Valide Sultan’ın Gerdanlığı’dır. İstanbul Türkçesini en iyi kullanan yazarlarımızdan biri olan Refik Halit Karay da pek çok eserinde polisiye kurgudan yararlanmış, ama Ayın Ondördü isimli eserinde çok başarılı bir polisiye roman ortaya koymuştur. Server Bedi de öldüğü 1961 yılına kadar Cingöz Recai öyküleri yazacak, ama bunlar ilk Cingöz Recai’ler kadar nitelikli olmayacaktır. 1950’li yıllarda polisiye roman yazanlardan biri de “Nuruhayat” takma adıyla Aziz Nesin’dir, ancak Düğümlü Mendil isimli romanına başarılı bir eser denemez. Aynı yıllarda Aydın Arıt Siyamlı İkizler ve Sapıklar ile nitelikli iki polisiye roman yazmış, onu Erhan Bener Loş Ayna ve Anafor ile izlemiştir. 1960’lı yılların popüler polisiye roman yazarı ise yarattığı Murat Davman tiplemesiyle Ümit Deniz’dir. 1957-1974 arasında yazdığı polisiye konulu 11 romanla okurun ilgisini kazanmış ve bazı romanları beyazperdeye bile uyarlanmıştır. Aynı yıllarda Vâlâ Nurettin’in karısı Müzehher Vâ-Nû da Nihal Karamağaralı adıyla politik tarafı ağır basan başarılı polisiye romanlara imza atacaktır. Bu dönemde iki kadın yazarımızın daha polisiye eserler verdiğini görüyoruz. Zühal Kuyaş Sonuncu Oda ile çok başarılı bir “Katil Kim?” türü roman kaleme almış, Pınar Kür halis bir edebiyatçı olarak Asılacak Kadın’da polisiye kurguyu başarıyla kullanırken daha sonra yazacağı Bir Cinayet Romanı, Sonuncu Sonbahar ve 2006’da yayımlanan Cinayet Fakültesi ile dilimizdeki en nitelikli polisiye roman örneklerinden üçünü vermiştir. Ona Çetin Altan’ın Rıza Bey’in Polisiye Öyküleri’ni, Emre Kongar’ın Hocaefendi’nin Sandukası’nı, Ümit Kıvanç’ın Bekle Dedim Gölgeye’sini ve Tamer Ay’ın Marsyas’ın Cesetleri’ni eklemek gerekir. 1995’ten Günümüze Türkiye’de Polisiye Roman 1995’ten günümüze polisiye romanımızın gelişmesi açısından önemli olan husus, edebiyat tapınağının gardiyanlarının söylediklerinin aksine, “iyi polisiye romanın iyi edebiyat” olduğunun kabul edilmesidir. Bunun nedenleri arasında 1950’lerden sonra Georges Simenon, Friedrich Dürrenmatt, Patricia Highsmith, Graham Green, Dashiell Hammett, Raymond Chandler gibi polisiye roman ustalarının çevirilerinin payı olduğu gibi, başta Ahmet Ümit olmak üzere polisiye roman üreten yazarlarımızın da büyük katkısı vardır. 1995’ten sonra polisiye edebiyatımız iki kulvarda gelişir. Birincisi Amerikalıların “thriller” dediği suç ve muamma kadar şiddet, gerilim ve seksin başat rol oynadığı polisiye türüdür. Bu türün başarılı ismi 1994’te yayımladığı Havyar Operasyonu isimli yapıtına düzenli olarak her yıl iki, üç tane daha yenisini ekleyen Osman Aysu’dur. Aysu dışında bu türü deneyenlerden Ayhan Uçmaklı, Altan Çimen ve Ali Cevat Akkoyunlu hariç diğerleri onun başarısını yakalayamamışlardır. İkinci kulvarsa Ahmet Ümit’in başını çektiği, suç ve muamma başat öğelerini toplumsal sorunlarla harmanlayan yapıtlardan oluşur. Ahmet Ümit romanlarında eski tüfek komünistlerin gelişen olaylar karşısındaki şaşkınlıklarını; MİT mensubu olanların açmazlarını, geç dönem bir Hitit devlet adamıyla paralel olarak Türk-Kürt ve Türk-Ermeni sorunsalını; medyadaki çürümeyi, Süryani sorununu, bugünkü sorunlarla ilişkili Mevlana ve Şems-i Tebrizi’yi anlamayı, İstanbul tarihi esasında şehri kültürel olarak katletmeyi; Fatih dönemi ışığında güncel olayları ve Beyoğlu’nun yenileştirme yalanı altında kadim semti Tepebaşı’nın yağmalanmasını ve küçük mafya taklitçilerini çarpıcı bir şekilde anlatır. Ahmet Ümit’in önemli bir yanı da polisiye roman tekniğinde getirdiği yeniliklerdir. Beyoğlu Rapsodisi’nde cinayeti katilin ağzından anlatırken, Kar Kokusu’nda katil kitabın ortalarında belli olduğu halde eseri sonuna kadar ilgiyle okutturmasını bilir. Ahmet Ümit çizgisinde; Piraye Şengel, yarattığı eski pilot Remzi Ünal tiplemesiyle Celil Oker, Armağan Tekdöner, Rıza Kıraç, Ahmet Karcılılar, Nihan Taştekin, geleneksel “katil kim?” türünde Yıldırım Üçtuğ, polisiye roman sahafı Kati Hirşel ile Esmahan Aykol, fantastik polisiyeleriyle Şebnem Şenyener, Selçuk Altun, Ferhat Ünlü, travesti dedektifiyle Mehmet Murat Somer, Cüneyt Ülsever, Necati Göksel, Hakan Karahan, Cahide Birgül, yarattığı beş yaşındaki fırlama dedektif Alper Kamu ile Alper Canıgüzel, pezevenk dedektifi Metin Çakır ile Armağan Tunaboylu, Canan Parlar, İsmail Güzelsoy, Coşkun Büktel, Çağan Dikenelli, Vedat Kurtel ve Tefo adlı çift dedektifiyle Algan Sezgintüredi ve yakın zamanlarda polisiye roman alanına giren Suphi Varım, Esra Türkekul, Hesna Onbaşı ve Ayhan Pala göze çarpmaktadır. Kara roman diyebileceğimiz türde eserler veren Emrah Serbes’i ve onun kült karakteri Behzat Ç.’yi de unutmamak gerekir. Bir televizyon dizisi karakteri olarak da ekranlarda boy gösteren Behzat Ç. günümüzün en çok tanınan polisiye roman karakterlerinden biridir.
Kaynak: https://oggito.com/icerikler/harf-devrimi-nden-gunumuze-turk-polisiye-edebiyati-1928-2014/25673
Kategori: Erol Üyepazarcı Yazıları