Merkezine Harry Hole’u alan suç hikâyeleri ile Joe Nesbo hem iyi polisiyelerin karmaşık muammasını, psikolojik derinliğini, heyecan ve gerilimini hem de çağdaş toplumu yansıtan etik tartışmaları yakalamayı başarıyor.
A. Ömer Türkeş
Norveç’te başlayıp bütün dünyaya yayılan Harry Hole fenomeni, Hayalet romanıyla bir kez daha karşımızda. Fenomen diyorum, çünkü çevrildiği elliyi aşkın ülkede her 23 saniyede bir –bir Jo Nesbo romanı ya da Harry Hole macerası– satıldığı söyleniyor. Böylelikle toplamda 30 milyonu aşan bir satış rakamı çıkıyor ortaya. Nesbo, kendisine dünya çapında ün sağlayan Harry Hole dizisine tesadüf eseri başlamıştı. Aslında futbolcu olmak istiyordu ama profesyonellik hayelleri 18 yaşındayken geçirdiği sakatlık sonucu suya düştü. Bir süre askerlik yaptı, sonra işletme eğitimi gördü ve en nihayetinde bir müzik grubuna katıldı. Bir yayınevi bu grubun güncesini yazmasını önerdiğinde hayatı değişecekti. Çünkü, istenileni yapmak yerine Harry Hole dizisinin ilk macerasını –Yarasa– kaleme almıştı. Yarasa 1997 yılında yayımlandı ve Norveç’te büyük ilgi gördü. Gerisi zor olmadı... Art arda yazdığı devam romanlarında kendisini tekrar etme tuzağına düşmeyen Nesbo, yirmi yıl içinde çok parlak bir kariyere imza atacaktı. Harry Hole dizisi İngilizce’ye ilk kez 2005 yılında Şeytan Yıldızı ile çevrildi. Ancak bu roman dizinin beşinci macerasıydı. Ne yazık ki iki yıl sonra yapılan Türkçe baskısında da İngiltere edisyonu temel alınmıştı. Oysa Harry Hole dizisinde roman sırasının önemi var. Çünkü bu dizi polisiye, olaylardan ziyade olayların merkezindeki Detektif Harry Hole’un hayatına odaklanıyor. Ve herkes gibi Harry Hole da zamanın akışı ile birlikte her geçen gün biraz daha yaşlanıp yıpranıyor. Toplamda on biri bulan Harry Hole dizisininin sekiz kitabı Türkçeye çevrildi. Nedense ikinci macerası bugüne dek eksik kaldı. Meraklıları için sıralı bir liste vermekte yarar var: Yarasa, Hamam Böcekleri (Orijinal adı Kakerlakkene olan romanın önümüzdeki aylarda Türkçe olarak yayımlanacağı duyuruldu), Kızıl Gerdan, Nemesis, Şeytan Yıldızı, Kurtarıcı, Kardan Adam, Leopar ve nihayet Hayalet...
Nesbo, sekizinci kitaba geldiğinde diziyi bitirmeyi planlamıştı. Zaten Leopar’ı okuyanlar, romanın barındırdığı son duygusunu hissetmişlerdir. Hatırlatalım: katilin elinden canını güçlükle kurtaran Harry Hole, yüzüne yayılan korkunç bir yara izi ile Norveç’i terk etmişti. Ancak okuyuculardan –ve yayınevinden– gelen ısrarlar sonucu, yeni bir ‘son macera’ kaleme alındı; Hayalet... Yıl 2011. Yer Oslo havaalanı. Bangkok’tan gelen uçaktan inen bir adam; “başı eğik yürümesine karşın diğer yolculardan epey uzun görünüyordu (...), sırım gibi ve geniş omuzluydu. (...) Üç numaraya vurulmuş sarı saçı fırça gibi dik dikti. Norveçliye benziyordu ama yurduna dönen bir turistten çok, yurtdışında yaşayan bir Norveçliydi muhtemelen... Güneydoğu Asya’da uzun süre kalmış beyazların uçuk grimsi ten rengine sahipti. Hiç şüphesiz ısmarlama olan kahverengi keten takım elbisesi ona klas, ağırbaşlı bir hava katıyordu. (...) Adamın sol ağız kenarından başlayıp gülümseme şeklinde, orak biçiminde neredeyse kulağına dek uzanıyordu. Grotesk ve tuhaf bir şekilde etkileyiciydi” ve “adam üç yıl önce Norveç’ten ayrıldığı zamanki kadar yaşlı görünmediğini, şimdi kırklı yaşların ortasında bir adam gibi göründüğünü biliyordu.” İşte Harry Hole karşımızda. Uyuşturucu ve alkolü bırakmış, kendisine çekidüzen vermiş, bedenen dinç ama ruhu paramparça. Çünkü dönüşünün sebebi cinayetle suçlanan bir gence –Oleg’e– yardım etmek. Çünkü Oleg’in annesi Rakel, artık onu terk etmiş olsa bile Harry’nin ‘hayatının aşkı’. Çünkü Oleg için Harry bildiği tek baba figürü… Oslo’da eroinden daha az ölümcül ama daha şiddetli bir uyuşturucu hüküm sürüyor. Oleg de bu işe hem kullanıcı hem satıcı olarak karışmış durumda. Üstelik en yakın arkadaşı ve suç ortağı Gusto’nun cinayetinin zanlısı. Harry artık polis olmasa da, teşkilattaki arkadaşlarının yardımıyla Gusto’yu kimin öldürdüğünü keşfetmek için kendi soruşturmasını başlatıyor. Olayı çözmesi içinse kimsenin tanımadığı, ‘Hayalet’ lakabıyla anılan patronun kimliğini ortaya çıkarmak zorunda. Ne var ki bu çapta dönen uyuşturucu trafiği elbette güçlü insanlara, polise ve yerel yönetimlere kadar uzanıyor. Üstelik bazıları Harry Hole için hiç de yabancı değil. Final sahnesi Hayalet’in yazılmasına vesile olan ‘son’u barındırıyor aslında. Ne var ki ‘ruh eşim’ dediği Harry Hole ile bir türlü vedalaşamıyor Nesbo. Yazarın kahramanına beslediği sevgi kadar kitap endüstrisinin baskısı ve getirisi de devreye girmiş olmalı ki Harry Hole maceraları –2013’te ‘Politi’ (İng: Police) ve 2017’de ‘Tшrst’ (İng.:The Thirst) ile– devam ediyor...
Harry Hole maceraları, hem işlenen meselelerle çok katmanlı hem de olayların seyri ile şiddet içeren romanlar. Şiddete en çok kadınlar maruz kalmakla birlikte Harry de şiddetten sıklıkla nasipleniyor. Özellikle Kardan Adam ve Leopar romanlarında bir dizi yara edinmiş, yüzü tanınmaz bir hale gelmişti. Hayalet’te aldığı –maddi ve manevi– yaraları nasıl sağaltacağı ise gerçekten merak konusu. Yirmi yıl önce Avustralya’da tanıştığımız genç ve parlak detektif yavaş yavaş enkaza dönüşürken ‘Harry Hole daha ne kadar dayanacak’ diye düşünmeden edemiyoruz. Buna karşılık Joe Nesbo’nun yazarlık kalitesi, dili ve tekniği giderek sağlamlaşıyor. Her ne kadar son romanlarında –benim pek hoşlanmadığım– ABD çok satarlarını andıran bir tarz öne çıksa da, Harry Hole dizisi polisiyeseverleri memnun edecek düzeye sahip romanlardan oluşuyor. Neo Naziler, kirli polisler, kirli siyasetçiler, uyuşturucu satıcıları, banka soyguncuları, hatta seri katillerle ama en çok da kendi iblisleriyle boğuşan Harry Hole’un maceraları ele aldığı konularla küreselleşen modern dünyayı yansıtan karmaşık, iddialı ve gerilimli romanlar. Dizinin merkezi Norveç’in Oslo kenti olmakla birlikte çağdaş suçun doğası Harry’yi dünyanın uzak köşelerine kadar götürüyor. Bu noktada dizinin barındırdığı siyasi ve toplumsal eleştiriden söz edebiliriz. Stig Larsson ya da Henning Mankell kadar değilse bile Joe Nesbo da açtığı suç dosyalarıyla toplumsal meselelere eğiliyor; alışılageldik polisiyelerden daha yoğun ama yine de polisiye türün izin verdiği kadar. Kendisi de bunun altını çizmiş: “Siyaset beni kesinlikle ilgilendiriyor. Siyasi görüşünüz olmadan bir şey yazmak imkânsızdır. Yazılacaklar ve yazılmayacaklar konusunda seçim yaparsınız ve bu seçimler politik görüşünüzle bağlantılıdır. Ama kendimi bir şovmen olarak görüyorum. Siyasi gündeme doğrudan girmem. İyilik, kötülük, sevgi, nefret gibi insani duygulardan yola çıkarım. Ben bir akbabayım. Hikâyemi ilerletmek için her şeyi kullanacağım.” Gerçekten de hikâyesini ilerletmek için her şeyi çok iyi kullanıyor Nesbo; özellikle de antikahraman özelliği taşıyan detektif Harry Hole’u... Jo Nesbo’nun uluslararası başarısındaki en önemli pay, artık bir kült haline gelen bu kendine has roman kahramanı. Merkezine Harry Hole’u alan suç hikâyeleri ile Joe Nesbo hem iyi polisiyelerin karmaşık muammasını, psikolojik derinliğini, heyecan ve gerilimini hem de çağdaş toplumu yansıtan etik tartışmaları yakalamayı başarıyor.
Jo Nesbo, Hayalet, Çeviren: Dost Körpe, Doğan Kitap, 2017, 512 sayfa
Kaynak:https://oggito.com/icerikler/gercegin-pesinde/36765
Kategori: A. Ömer Türkeş Yazıları