Roman, yolu İstanbul'a düşen polisiye yazarı Latimer'in, Türkiye'de gizli polis teşkilatında görev yaptığını gizlemeyen Albay Hakkı ile tanışması ile başlıyor. Albay Hakkı, sıkı bir okuru olduğu Latimer'a, önce kendi acemice yazdığı polisiye öykü fikrini yutturmaya çalışıyor, ardından Latimer'in çok daha fazla ilgisini çeken gerçek bir suçluyu, Dimitrios'u anlatıyor yazara. Dimitrios, yasadışı yaşantısına İzmir'deki bir cinayetle başlamış, Sofya'dan, İsviçre'ye, Paris'ten Lyon'a kadar birçok yerde suikastlere, uyuşturucu ticaretine adı karışmış biridir. Cesedi Latimer'in Albay Hakkı ile tanıştığı gün denizde bulunmuştur. Albay Hakkı'nın özel konuğu olarak cesedi gören Latimer, İzmir'den başlayarak Dimitrios'un izini sürmeye başlar.
Romanda İngiliz mühendis Graham, ikinci dünya savaşının başladığı yıllarda Türk donanması için İngiltere'ye silah siparişi verilmesi ile ilgili bir anlaşma için görevlendirilip, İstanbul'a gelmiştir. Kaldığı otelde bir silahlı saldırıdan kurtulan mühendis, Dimitrios'tan tanıdığımız Albay Hakkı'dan korunma talep eder. Albay Hakkı, mühendisin bir İtalyan gemisi ile ülkeden çıkışını sağlar. Ancak gemi yolculuğu, Graham için yeterince güvenli olmayacaktır.
Korkuya Yolculuk, Orson Welles'in yönetmen koltuğunu Norman Foster'la paylaştığı, 1943'te çevrilmiş bir film ile sinemaya da uyarlanmış. Welles, filmde Albay Hakkı'yı canlandırıyor.
Ian Fleming'in ilk ünlenmesi, 5. James Bond romanı From Russia With Love'ın Başkan Kennedy tarafından övgüyle anılması sayesinde olur. 1957 tarihli bu roman, Rusya'dan Sevgilerle başlığı altında, Başak yayınları tarafından 1965'te Türkçe'ye çevrildi. Yayınevi, iç sayfaya şu notu düşmüş:
Eserin yazarı Sayın Ian Fleming'in fikirlerine kat'iyen iştirak etmediğimiz gibi, hakikatle hiç ilgisi olmadığını bildiğimiz halde, tercüme sırasında bu pasajların metinden çıkarılması yoluna gidilmemiş ve bilakis bir İngiliz'in memleketimiz hakkındaki düşüncelerinin okuyucularımız tarafından da bilinmesinde fayda mülahaza edilmiştir.
Fleming, 1955'te Londra gazetesi Sunday Times için, uluslararası polis konferansına katılmak üzere Türkiye'de bulunmuştu. Bu, tam da 6-7 Eylül olaylarının patlak verdiği dönemdi. Fleming, gazeteye “İstanbul'da Büyük Kargaşa” başlıklı bir makale yazdı. Bu geziden sonra, aklında, çoğu İstanbul'da geçen bir soğuk savaş romanı yazmak fikri oluştu. Gezide tanık olduğu olayların da etkisiyle, romanda Türk polisine layık görülen rol olumsuz oldu.
40'lı yıllardan itibaren, çoğu dilimize çevrilmemiş bir çok casus romanı var listemizde. Okullarda bize öğrettikleri, Türkiye'nin dört bir yanının düşmanlarla çevrili olduğu fikrine, bu romanları okuyunca daha bir inanıyoruz.
1950 tarihli “Istanbul Elopement” başlıklı bir polisiye daha var. Yazarı, daha çok bilimkurgu romanları ile tanınan, 1917 doğumlu Dennis Talbot Hughes.
Fransız yazar Jean Bruce’un OSS ajanı Hubert Bonisseur de La Bath, Ian Fleming’in James Bond’undan birkaç yıl önce yaratıldı; dolayısıyla OSS-117 kodlu La Bath, 007 James Bond’un bir öncülüdür. Jean Bruce, La Bath’ı 1949’da casus edebiyatına kazandırdığında, Amerikan OSS örgütü dağılıp, yerini CIA’e bırakalı iki yıl olmuştu; ama La Bath’ın CIA ajanlığına geçmesi için iki yıl geçer.
Bruce, (1921-63) kısa ömrüne 91 tane OSS 117 romanı sığdırdı. 60’larda çekilen filmleri ile epey ünlenen kahramanı, Bruce’un ölümünden sonra eşi devraldı. Josette Bruce 30 yılda 143 roman daha kazandırdı külliyata. Onun vefatından sonra, çocukları da aile geleneğine 24 romanla katkıda bulundular.
Jean Bruce’un OSS117 maceralarından bir kısmı bizde de yayınlandı. Bunların ilki, Ekicigil yayınlarından 1955’te çıkan Boğazdaki Gölgeler, sonuncusu da 1970’te Altın yayınlarından çıkan Ölmek ya da Dönmek. Bu yedi yıllık sürede, Akba, Başak, Ceylan ve Altın yayınlarından çıkan bir düzine kadar Jean Bruce romanı bulunuyor. İlginç bir not olarak, Hubert Bonisseur de La Bath’ın, Altın yayınları tarafından John Pratt adı ile sunulduğunu hatırlatalım.
Ombres sur le Bosphore (1954), Ekicigil yayınları'ndan 1955 yılında Boğazdaki Gölgeler başlığı ile yayınlandı. Çeviride La Bath, Albay Bath Hubert olarak geçer. İzmir'deki Nato karargahında, Türk-Yunan manevralarının gizliliğini sağlamak üzere görevlendirilir. Gerçekten de, Gregory isimli bir casus, bu manevra planlarını ele geçirmek üzere İzmir'e gelecektir.
Josette Bruce’un La Bath’ı ise, ilk olarak 1972 yılında, Ramdam a Lausanne romanında Türkiye’den yola çıkan Şark ekspresinde vahşi bir cinayete kurban giden bir kızın öyküsünde yer alıyor. Konusu ülkemizde geçen ilk romanı ise 1976 tarihli Tête de Turc en Turquie. Tête de Turc, - tam çevirisi ile Türk Kafası- lunaparklarda yumruk atıp gücünüzü ölçtüğünüz şu oyuncağa Fransızların verdiği isim. Kum torbası bizdeki gibi değil, sarık şeklinde. Bu oyuncak, bizdeki Şamar Oğlanı’na karşılık gelen bir deyim olarak yerleşmiş. Başlığı “Türkiye’de Şamar Oğlanı” olarak çevrilebilecek bu romanda, Türk elçilerinin bir örgüt tarafından öldürülmesi, Türkiye’nin Amerikan elçiliklerini kapatmasına varan bir krize neden olur. OSS-117, bu cinayetleri, dolayısıyla gerilimi çözmekle görevlendirilip ülkemize gelir.
Durell külliyatında yayınlanan 45 romanın tümü “Assignment: “ üst başlığı ile yayınlandı. Hedef: Ankara, bunlardan onbeşincisi.
Romanda, Türkiye'nin doğusunda yaşanan büyük bir deprem sonucu, Bartın'a otuz kilometre mesafede, Musa dağının sarp yamaçlarında kurulu Amerikan 4. üssü ile irtibat kesilir. Üs, Sovyet sınırına yakın olup, Rusya'daki füze ateşleme rampalarını gelişmiş radarları sayesinde kontrol etmektedir. Durell, üste çalışan bilim adamı Prof. Uvaldi'yi bulup, radar kayıtlarının düşman eline geçmesini engellemekle yükümlüdür. Musa dağında başlayan macera, Karadeniz'de Ruslarla girişilen bir mücadeleden sonra İstanbul'da sona erer.
Elbette, Bartın ülkemizin doğusunda değildir; Musa dağı ise Rus sınırı değil; Antalya taraflarındadır!.. Bu tür coğrafi kusurlarına takılmadığınız takdirde, Bond'ları da bitirdiyseniz, Durell romanlarına göz atabilirsiniz.
Gérard de Villiers'in meşhur SAS serisi, Avusturya prensi, CIA ajanı Malko Linge, nam-ı diğer SAS'ın maceralarını anlatır. Fransa'nın aşırı sağcı yazarlarından Villiers'in kahramanı, bugün 150'nin üzerinde romanda yer alan SAS, maceralarına İstanbul'da başlamıştır.
1965 tarihli ilk SAS romanı, SAS à Istanbul, dilimize SAS İstanbul'da olarak çevrildi. Bu romanda Malko Linge, Amerikan atom denizaltısının Marmara denizinde kim tarafından batırıldığını araştırıyor. Macerasında SAS'a, mutat CIA ajanları, Milton Brabeck ve Chris Jones da eşlik ediyor.
Romanla ilgili ilginç bir notu Erol Üyepazarcı'dan aktaralım. Villiers romanı yazarken Türkiye'den romana katacağı gerçek bir siyasi karakter araştırmış. Bir yerden kulağına çalınan İsmet İnönü'yü tutmuş romanda ölüme mahkum etmiş. Çeviride İnönü yerine Beyazıt isminin tercih edilmesine şaşmamak gerek.
Casus Misis Polifax
Casus romanının Miss Marple'ı Casus Misis Polifax, ilk olarak 1966 yılında Dorothy Gilman'ın The Unexpected Mrs Pollifax romanında boy gösterdi. Takip eden 13 kitapta, CIA adına aldığı görevlerle yaşına bakmadan ülke ülke gezmeye başlayan ninemiz, serinin 1970 tarihli ikinci romanında ülkemize de konuk oldu.
CIA operasyon amiri Carstairs, Polifax'ı gündelik yaşantısından koparıp, Rus casusu Magda Ferenci-Sabo'yu Amerika'ya getirmek üzere İstanbul'a yollar. Sovyetler'den kaçarak Türkiye'ye ulaşmayı başarmış meşhur casusu ele geçirmek isteyen tek ülke Amerika değildir; dolayısıyla Misis Polifax'ın İstanbul'da Sabo'yu güvenceye alması zorlaşır. Bu zorluğu alt eden kahramanımız ülkemizi terketmeden evvel, Sabo'nun ısrarıyla maceralı bir Yozgat yolculuğuna çıkar.
Romanda iki adet Nasreddin Hoca fıkrasının da yer aldığını not düşelim.
İstanbul'dan Sevgilerle
Fransız yazar Jean Crain'in, Türkiye'de geçen bir darbe girişimini konu ettiği Violence En Turquie (1965), Binbaşı Nusret Küçük'ün, İpsala sınır kapısından kaçıp Yunanistan'a sığınması ile başlar.
Türk subayı, kendisini teslim alan Yunan askerlerinden kurtulup planını uygulamaya koyulur: Elindeki gizli bilgileri satmak için İtalya'nın Atina konsolosluğuna başvurur. Planını tamamlayamadan öldürülmesi, Yunanlıların işkillenip Nato'dan yardım istemesine yol açar. Ölünün midesinden çıkarılan bir kağıtta, Yıldırım Beyazıt, Kılıç Ali, Sokullu Mehmet gibi, tarihimizden bildik simaların isimleri yer almaktadır. Nato'nun SOD45 kodlu ajanı, Atina'ya, oradan da İstanbul'a gelir.
Roman, dilimizde 1966 yılında iki ayrı çeviri ile yayınlandı: İstanbul'dan Sevgilerle (Ağaoğlu, Aydın Emeç) ve İstanbul Casusu / Ölümle Randevu (Dünya Kitap Saray, Hikmet Saim)
Kategori: Makaleler