menu

Türkiye’de Geçen Yabancı Polisiyeler (Bölüm:3)

Yazan: Oğuz Eren
Yayın Tarihi: February 13, 2010 15:03

Eric Ambler


Türün önemli isimleri arasında, mekan olarak ülkemize en çok yer veren kuşkusuz Eric Ambler'dir. Eric Ambler'in romanlarında, profesyonellerden ziyade kendisini Uluslararası suç şebekeleri ve casusların tehdidi altında bulan amatör kahramanlar vardır. Bu özelliğiyle casus romanına gerçekçi bir tarzı kazandıran Ambler'in en ünlü romanları kısmen veya bütünüyle ülkemizde geçer.

Dimitrios'un Maskesi

1939 tarihli Ambler klasiği Mask of Dimitrios, aynı yıl Amerika'da A Coffin For Dimitrios adıyla yayınlanmış. Dilimizde ilk olarak 1949 yılında Ahmet Halit yayınevi'nden çıkan Haluk Tansuğ çevirisi, İzmirli Dimitrios'un Maskesi başlığı altında yayınlandı. Milliyet' yayınları'nın meşhur kara dizisinde İzmirli Dimitrios'a bir Tabut adıyla yer bulup; son olarak Can yayınlarının külliyatına girdi. Son baskıları orijinal adının tam çevirisidir: Dimitrios'un Maskesi.

Roman, yolu İstanbul'a düşen polisiye yazarı Latimer'in, Türkiye'de gizli polis teşkilatında görev yaptığını gizlemeyen Albay Hakkı ile tanışması ile başlıyor. Albay Hakkı, sıkı bir okuru olduğu Latimer'a, önce kendi acemice yazdığı polisiye öykü fikrini yutturmaya çalışıyor, ardından Latimer'in çok daha fazla ilgisini çeken gerçek bir suçluyu, Dimitrios'u anlatıyor yazara. Dimitrios, yasadışı yaşantısına İzmir'deki bir cinayetle başlamış, Sofya'dan, İsviçre'ye, Paris'ten Lyon'a kadar birçok yerde suikastlere, uyuşturucu ticaretine adı karışmış biridir. Cesedi Latimer'in Albay Hakkı ile tanıştığı gün denizde bulunmuştur. Albay Hakkı'nın özel konuğu olarak cesedi gören Latimer, İzmir'den başlayarak Dimitrios'un izini sürmeye başlar.

Korkuya Yolculuk

Dimitrios'tan bir sene sonra Ambler, türe yine Türkiye'de başlayan, benzer bir başyapıtı kazandırır: Journey into Fear Dilimize ancak 1999'da Korkuya Yolculuk adı ile Can yayınları tarafından çevrildi.

Romanda İngiliz mühendis Graham, ikinci dünya savaşının başladığı yıllarda Türk donanması için İngiltere'ye silah siparişi verilmesi ile ilgili bir anlaşma için görevlendirilip, İstanbul'a gelmiştir. Kaldığı otelde bir silahlı saldırıdan kurtulan mühendis, Dimitrios'tan tanıdığımız Albay Hakkı'dan korunma talep eder. Albay Hakkı, mühendisin bir İtalyan gemisi ile ülkeden çıkışını sağlar. Ancak gemi yolculuğu, Graham için yeterince güvenli olmayacaktır.

Korkuya Yolculuk, Orson Welles'in yönetmen koltuğunu Norman Foster'la paylaştığı, 1943'te çevrilmiş bir film ile sinemaya da uyarlanmış. Welles, filmde Albay Hakkı'yı canlandırıyor.

Ian Fleming


James Bond, 1950'lerden bu yana güncelliğini koruyabilen bir kurgu karakteridir. Bu bile, Fleming'in 14 romanını yazdığı karakterin başarısını anlatmaya yetiyor.

Ian Fleming'in ilk ünlenmesi, 5. James Bond romanı From Russia With Love'ın Başkan Kennedy tarafından övgüyle anılması sayesinde olur. 1957 tarihli bu roman, Rusya'dan Sevgilerle başlığı altında, Başak yayınları tarafından 1965'te Türkçe'ye çevrildi. Yayınevi, iç sayfaya şu notu düşmüş:

Eserin yazarı Sayın Ian Fleming'in fikirlerine kat'iyen iştirak etmediğimiz gibi, hakikatle hiç ilgisi olmadığını bildiğimiz halde, tercüme sırasında bu pasajların metinden çıkarılması yoluna gidilmemiş ve bilakis bir İngiliz'in memleketimiz hakkındaki düşüncelerinin okuyucularımız tarafından da bilinmesinde fayda mülahaza edilmiştir.

Fleming, 1955'te Londra gazetesi Sunday Times için, uluslararası polis konferansına katılmak üzere Türkiye'de bulunmuştu. Bu, tam da 6-7 Eylül olaylarının patlak verdiği dönemdi. Fleming, gazeteye “İstanbul'da Büyük Kargaşa” başlıklı bir makale yazdı. Bu geziden sonra, aklında, çoğu İstanbul'da geçen bir soğuk savaş romanı yazmak fikri oluştu. Gezide tanık olduğu olayların da etkisiyle, romanda Türk polisine layık görülen rol olumsuz oldu.

Ülkemizde Cirit Atan Casuslar


40'lı yıllardan itibaren, çoğu dilimize çevrilmemiş bir çok casus romanı var listemizde. Okullarda bize öğrettikleri, Türkiye'nin dört bir yanının düşmanlarla çevrili olduğu fikrine, bu romanları okuyunca daha bir inanıyoruz.

1936

Max Saltmarsh isimli bir yazar, Highly Inflammable adlı ilk romanında, Rusların dünya petrol piyasasını kontrol etme çabalarını konu edinir. Roman İstanbul’da geçer.
1941

Asıl verimi bilimkurgu türünde olan Avustralyalı yazar James Morgan Walsh'ın Death at his Elbow başlıklı romanı mekan olarak İstanbul'u seçer. İngiliz gizli servisinde çalışan ajan Oliver Keene, 1937 tarihli Island of Spies ile boy gösterip, bir düzine romanda faşist ve komünistlerle savaşır.
1944

Mystery House dizisinden çıkan Clement Wood imzalı iki kitaptan biri, Death in Ankara başlığını taşıyor.
1949

F. Van Wyck Mason ise, 50 yılını roman yazmaya vermiş bir Amerikan tarihçisi. Mason, Amerikan ordusu istihbarat servisinde çalışan kurgu karakteri Hugh North ile bilinir. Hugh North'un yer aldığı 26 romanından biri, Dardanelles Derelict (1949) Türkiye'de geçiyor.


1950

Sırada gerçek bir casus var : Çiçero kod adı ile tanınan Elyesa Bazna, 1942'de başlayan casusluk hayatında, İngiliz büyükelçiliğinden fotoğrafladığı önemli belgeleri, Ankara'da Alman konsolosluğuna satıyordu. Alman konsolosluğundan Moyzisch, Çiçero ile Ankara'daki buluşmalarını, 1950 tarihli Der Fall Cicero'da anlattı. Kitabın 2004 yılında Q-Matris tarafından Türkçeye çevrildiğini hatırlatalım.

1950 tarihli “Istanbul Elopement” başlıklı bir polisiye daha var. Yazarı, daha çok bilimkurgu romanları ile tanınan, 1917 doğumlu Dennis Talbot Hughes.

1957 – Alistair MacLean

İskoçyalı meşhur gerilim yazarı Alistair MacLean'in, kendisinden de meşhur romanı The Guns of Navarone, Ege denizinde vuku bulan bir deniz harbini anlatır. Gerçekten güzel olmakla beraber, polisiye olmayan bu roman, İngiliz polisiye yazarları derneği tarafından hazırlanan “Tüm zamanların en iyi 100 suç romanı” listesine alındığı için, bir bildikleri vardır diye, burada da anıyorum.

Casuslar


Boğazdaki Gölgeler



Fransız yazar Jean Bruce’un OSS ajanı Hubert Bonisseur de La Bath, Ian Fleming’in James Bond’undan birkaç yıl önce yaratıldı; dolayısıyla OSS-117 kodlu La Bath, 007 James Bond’un bir öncülüdür. Jean Bruce, La Bath’ı 1949’da casus edebiyatına kazandırdığında, Amerikan OSS örgütü dağılıp, yerini CIA’e bırakalı iki yıl olmuştu; ama La Bath’ın CIA ajanlığına geçmesi için iki yıl geçer.


Bruce, (1921-63) kısa ömrüne 91 tane OSS 117 romanı sığdırdı. 60’larda çekilen filmleri ile epey ünlenen kahramanı, Bruce’un ölümünden sonra eşi devraldı. Josette Bruce 30 yılda 143 roman daha kazandırdı külliyata. Onun vefatından sonra, çocukları da aile geleneğine 24 romanla katkıda bulundular.


Jean Bruce’un OSS117 maceralarından bir kısmı bizde de yayınlandı. Bunların ilki, Ekicigil yayınlarından 1955’te çıkan Boğazdaki Gölgeler, sonuncusu da 1970’te Altın yayınlarından çıkan Ölmek ya da Dönmek. Bu yedi yıllık sürede, Akba, Başak, Ceylan ve Altın yayınlarından çıkan bir düzine kadar Jean Bruce romanı bulunuyor. İlginç bir not olarak, Hubert Bonisseur de La Bath’ın, Altın yayınları tarafından John Pratt adı ile sunulduğunu hatırlatalım.


Ombres sur le Bosphore (1954), Ekicigil yayınları'ndan 1955 yılında Boğazdaki Gölgeler başlığı ile yayınlandı. Çeviride La Bath, Albay Bath Hubert olarak geçer. İzmir'deki Nato karargahında, Türk-Yunan manevralarının gizliliğini sağlamak üzere görevlendirilir. Gerçekten de, Gregory isimli bir casus, bu manevra planlarını ele geçirmek üzere İzmir'e gelecektir.

Josette Bruce’un La Bath’ı ise, ilk olarak 1972 yılında, Ramdam a Lausanne romanında Türkiye’den yola çıkan Şark ekspresinde vahşi bir cinayete kurban giden bir kızın öyküsünde yer alıyor. Konusu ülkemizde geçen ilk romanı ise 1976 tarihli Tête de Turc en Turquie. Tête de Turc, - tam çevirisi ile Türk Kafası- lunaparklarda yumruk atıp gücünüzü ölçtüğünüz şu oyuncağa Fransızların verdiği isim. Kum torbası bizdeki gibi değil, sarık şeklinde. Bu oyuncak, bizdeki Şamar Oğlanı’na karşılık gelen bir deyim olarak yerleşmiş. Başlığı “Türkiye’de Şamar Oğlanı” olarak çevrilebilecek bu romanda, Türk elçilerinin bir örgüt tarafından öldürülmesi, Türkiye’nin Amerikan elçiliklerini kapatmasına varan bir krize neden olur. OSS-117, bu cinayetleri, dolayısıyla gerilimi çözmekle görevlendirilip ülkemize gelir.

Hedef: Ankara


Aarons'ın “Hedef: Ankara” (1966) kitabının arka kapağında, “1965 yılında Türk okuyucusuna James Bond'u takdim ederek yayın aleminde sansasyon yaratan Başak yayınevi”, tüm Sam Durell maceralarının haklarını satın aldığını duyuruyor. Gel gelelim Durell romanlarının sadece sekizi çevrildi Türkçe'ye: Altısı Başak, ikisi Akba serisinden.

Durell külliyatında yayınlanan 45 romanın tümü “Assignment: “ üst başlığı ile yayınlandı. Hedef: Ankara, bunlardan onbeşincisi.

Romanda, Türkiye'nin doğusunda yaşanan büyük bir deprem sonucu, Bartın'a otuz kilometre mesafede, Musa dağının sarp yamaçlarında kurulu Amerikan 4. üssü ile irtibat kesilir. Üs, Sovyet sınırına yakın olup, Rusya'daki füze ateşleme rampalarını gelişmiş radarları sayesinde kontrol etmektedir. Durell, üste çalışan bilim adamı Prof. Uvaldi'yi bulup, radar kayıtlarının düşman eline geçmesini engellemekle yükümlüdür. Musa dağında başlayan macera, Karadeniz'de Ruslarla girişilen bir mücadeleden sonra İstanbul'da sona erer.

Elbette, Bartın ülkemizin doğusunda değildir; Musa dağı ise Rus sınırı değil; Antalya taraflarındadır!.. Bu tür coğrafi kusurlarına takılmadığınız takdirde, Bond'ları da bitirdiyseniz, Durell romanlarına göz atabilirsiniz.

SAS İstanbul'da



Gérard de Villiers'in meşhur SAS serisi, Avusturya prensi, CIA ajanı Malko Linge, nam-ı diğer SAS'ın maceralarını anlatır. Fransa'nın aşırı sağcı yazarlarından Villiers'in kahramanı, bugün 150'nin üzerinde romanda yer alan SAS, maceralarına İstanbul'da başlamıştır.


1965 tarihli ilk SAS romanı, SAS à Istanbul, dilimize SAS İstanbul'da olarak çevrildi. Bu romanda Malko Linge, Amerikan atom denizaltısının Marmara denizinde kim tarafından batırıldığını araştırıyor. Macerasında SAS'a, mutat CIA ajanları, Milton Brabeck ve Chris Jones da eşlik ediyor.


Romanla ilgili ilginç bir notu Erol Üyepazarcı'dan aktaralım. Villiers romanı yazarken Türkiye'den romana katacağı gerçek bir siyasi karakter araştırmış. Bir yerden kulağına çalınan İsmet İnönü'yü tutmuş romanda ölüme mahkum etmiş. Çeviride İnönü yerine Beyazıt isminin tercih edilmesine şaşmamak gerek.



Casus Misis Polifax



Casus romanının Miss MarpleCasus Misis Polifax, ilk olarak 1966 yılında Dorothy Gilman'ın The Unexpected Mrs Pollifax romanında boy gösterdi. Takip eden 13 kitapta, CIA adına aldığı görevlerle yaşına bakmadan ülke ülke gezmeye başlayan ninemiz, serinin 1970 tarihli ikinci romanında ülkemize de konuk oldu.


CIA operasyon amiri Carstairs, Polifax'ı gündelik yaşantısından koparıp, Rus casusu Magda Ferenci-Sabo'yu Amerika'ya getirmek üzere İstanbul'a yollar. Sovyetler'den kaçarak Türkiye'ye ulaşmayı başarmış meşhur casusu ele geçirmek isteyen tek ülke Amerika değildir; dolayısıyla Misis Polifax'ın İstanbul'da Sabo'yu güvenceye alması zorlaşır. Bu zorluğu alt eden kahramanımız ülkemizi terketmeden evvel, Sabo'nun ısrarıyla maceralı bir Yozgat yolculuğuna çıkar.


Romanda iki adet Nasreddin Hoca fıkrasının da yer aldığını not düşelim.


İstanbul'dan Sevgilerle



Fransız yazar Jean Crain'in, Türkiye'de geçen bir darbe girişimini konu ettiği Violence En Turquie (1965), Binbaşı Nusret Küçük'ün, İpsala sınır kapısından kaçıp Yunanistan'a sığınması ile başlar.


Türk subayı, kendisini teslim alan Yunan askerlerinden kurtulup planını uygulamaya koyulur: Elindeki gizli bilgileri satmak için İtalya'nın Atina konsolosluğuna başvurur. Planını tamamlayamadan öldürülmesi, Yunanlıların işkillenip Nato'dan yardım istemesine yol açar. Ölünün midesinden çıkarılan bir kağıtta, Yıldırım Beyazıt, Kılıç Ali, Sokullu Mehmet gibi, tarihimizden bildik simaların isimleri yer almaktadır. Nato'nun SOD45 kodlu ajanı, Atina'ya, oradan da İstanbul'a gelir.


Roman, dilimizde 1966 yılında iki ayrı çeviri ile yayınlandı: İstanbul'dan Sevgilerle (Ağaoğlu, Aydın Emeç) ve İstanbul Casusu / Ölümle Randevu (Dünya Kitap Saray, Hikmet Saim)

Kategori: Makaleler

Yorum yaz
mode_edit