60'larda ise Nick Carter'ın ikinci ömrüne tanık oluyoruz. Özgün Carter'a ismi dışında birşeyini borçlu olmayan Nick Carter, Killmaster, sert, vücudu yaralarla dolu, hissi durumuna göre gözleri renk değiştiren, karanlıkta vücudundaki dövmesi parlayan bir ajandır. CIA'den daha gizli bir istihbarat örgütüne, daha çok suikast gibi görevleri üstlenen AXE'a mensuptur.
Türkiye yayınevinin 1966 tarihli, 6 kitaplık serisinde Ian Fleming'ten sonra Bond'un tahtına oturduğu ilan edilen Killmaster, “Casuslar Azraili Nick Carter”adını aldı.
1965 tarihli Istanbul (Manning Lee Stokes), casuslar azrailinin adına yakışır bir görevle ülkemize geldiği ilk maceradır. AXE Carter'ı dört kişiyi öldürmek üzere ülkemize yollar. Ajanımız, güzel ama güvenilmez bir kadına benzettiği İstanbul'a gelir, adam öldürmeyi gündelik bir iş sayan Kürtlerle savaşır; onlardan, kafasını keserek öldürdükleri kız arkadaşının intikamını alır. Canlı bıraktığı tek hedef ise bir kadındır; Nick Carter bu konuda da cinayet işlemiş güzel kadınlarla ilgili duygusal davranmayan Türk adaletinin vereceği idam cezasına güvenir.
1973 yılında Killmaster yeni bir görevle ülkemize döner. Strike Force Terror (Ralph Eugene Hayes) adlı romanda, İngiliz bilim adamı Sir Albert, masum olduğu halde Rus sınırına yakın bir hapishanemizde tutukludur. Nick Carter, İngiliz bayan meslektaşı ile birlikte onu hapisten kaçırmaya çalışır; ancak bilim adamı kaçmamakta direnir. Bunun yerine, kendisini ailesine zarar vermekle tehdit eden Ruslarla işbirliği yapmayı tercih eder. Nick Carter Rusya'da da bilim adamının peşini bırakmaz.
Jerry Ahern imzalı Turkish Bloodbath'da (1980) Nick Carter, tehlikeli ve bulaşıcı bir mikroorganizmayı ele geçirmek zorundadır. Dr. Rauffmann bu virüsün yer aldığı bir tüpü Sovyetler'den çalmayı başarmış, Dördüncü Reich'ı kurmak için kullanacaktır. KGB, IRA ve FKÖ'nün de peşinde olduğu Rauffmann'ı bulma görevi Killmaster'a düşer.
Bunlardan sonuncusu, The Innocent Bystanders (1969), 1972'de sinemaya uyarlandı, 1974'te ise Çakalın İntikamı adıyla Türkçe baskısı yapıldı.
Bu dördüncü öyküde adamımız John Craig, 40'larını yaşamakta, çökmüş bir haldedir. Üçüncü macerasında erkeklik organına elektrik verilerek gördüğü işkenceler sonucu karşı cinse de ilgisini yitirmiş, “belki de hayatta kalarak zamanımı harcıyorum” diyecek kadar hayattan bıkmış iken, İngiliz gizli servisi tarafından kendisine son bir görev verilir: Sibirya'dan bir şekilde Türkiye'ye kaçmayı başarmış bir Rus bilim adamını almak üzere ülkemize gelir.
Gerçek hayattan kişileri romanlarında karakter olarak kullanmayı seven Wheatley, Sultan's Daughter romanında Napoleon'un Mısır'da, İngiliz Amirali Nelson'ın ise Nil'de kazandığı zaferleri konu edinir. Brook, romana ismini veren Sultanın kızına ümitsizce aşık olur.
Evil in a Mask, Napoleon'un gücünün zirvesinde olduğu yılları, 1907-1909 dönemini arka plan olarak kullanır. Roger Brook, Türkiye, Brezilya ve Portekiz'de geçen bir maceraya atılır.
O'Donnell, strip bantın ilk yayınından iki yıl kadar sonra, karakteri sinemaya uyarlamak için bir senaryo yazdı. Senaryosunu romana da dönüştüren yazar, 1996'ya kadar bir düzine daha Modesty Blaise romanı kaleme aldı.
İlk romanda, (Modesty Blaise / Dişi Bond) Modesty ile eski suç arkadaşı Willie Garvin, İngiliz gizli servisi tarafından verilen görevde, suç dehası Gabriel'in elmas hırsızlığı girişimine son verirler. Öykünün sonlarına doğru İstanbul'da sağlanan bir temas ile, roman bir Akdeniz adasında sona erer.
İkinci roman, Köpekdişi'nde, Modesty (yine finalde) İstanbul'a gelir. Ancak epey hırpalanmış durumdadır; Amerikan hastanesinde ameliyata alınır.
Yazarın Matthew Schudder, Bernie Rhodenbarr ve Evan Tanner başta olmak üzere, altı farklı kahramanı, toplamda 50'nin üzerinde polisiye romanda yer alıyor.
En ünlü kahramanı Schudder, özel hafiyelik yapan eski bir polis, Rhodenbarr, kibar hırsız geleneğinin yeni bir temsilcisi iken, Evan Tanner ise siyasi romanlarda rol alan bir ajan karakteridir.
Evan Tanner'in sekiz romanından ilki, The Thief Who Couldn't Sleep (1966) dilimize çevril(e)medi. “The Turks have dreary jails” (Türklerin iç sıkıcı hapishaneleri vardır. ) cümlesi ile açılan romanda Evan Tanner, İstanbul'a geldiği gibi tutuklanır. Kore savaşında başına aldığı bir yaradan ötürü beyninin uyku ile ilgili bölümü zedelenen kahramanımız, hiç uyuyamamaktadır. Sırf bu sebeple, yani çok vakti olduğundan, bazıları Türkleri rahatsız edecek türden, birçok örgüte üyedir. Tanner bu örgüt üyelikleri ile ilgili sorguya çekilir.
Tanner'in ülkemize gelişine sebep olan, Ermeni sevgilisinin büyükannesinin anlattığı bir hikayedir. Yunanlıların İzmir'den gemilerle kaçışının ardından, İzmir'de ermenilerin katliama maruz bırakıldığı zamanın karmaşasında, ailenin altınları Balıkesir'deki evde gömülü kalmıştır. Hiç uyuyamayan hırsız, bu altınların peşindedir.
Evan Tanner'in Türkiye macerasına yazarın bir arkadaşı, Türkiye'de antika kaçakçılığı yapmış Lincoln Higgie esin kaynağı olmuş. Romanın sonsözünde Block, Higgie'nin yaptığı işin çok tehlikeli olduğunu vurgular: “Yakalanırsanız, idam edilebilir, veya daha kötüsü, hapse atılabilirsiniz!”
Roman Pascali'nin son raporudur, yani romanı onun ağzından okuruz. Adalılar tarafından sırrının anlaşıldığına inanmış, can korkusuna kapılmıştır. Tam bu sırada adaya yolu düşen bir İngiliz, Pascali'nin ilgi odağı haline gelir. Yabancının Pascali'nin sevdiği kadınla ilgilenmesi işleri iyice karıştırır.
Pascali'nin Adası, 88'de James Dearden tarafından sinemaya uyarlandı, başrollerini Ben Kingsley ile Helen Mirren paylaştı. Roman, sadece polisiye okurları için değil, çağdaş edebiyata ilgi duyan her okur için ilgi çekicidir. Bir kere Pascali karakteri romanın boyutlarını aşacak denli güçlüdür. Üstüne, Osmanlı imparatorluğu'nun son yılları için olağanüstü bir dönem romanı olduğunu ekleyelim.
1980 tarihli Pascali's Island (Idol Hunter) 'ın İletişim yayınlarından 1993'te yapılan baskısı şimdilerde zor bulunuyor; yeni bir baskısını yapmalarını umuyoruz.
Geoffrey Davison'ın casus kahramanı Stephen Fletcher'ın ikinci macerası The Chessboard Spies (1969), İstanbul'da, Kürt teröristlerin, Mossad'ın ve -eksik olur mu-, CIA'in de yer aldığı bir öyküdür. Aynı yıl, Stanley Hyland'ın İngiliz güvenlik örgütü MI5'in maceralarını anlattığı gerilimlerden üçüncüsü, Top Bloody Secret da yayınlandı.
Philip Atlee'nin Joe Gall'i, The Underground Cities Contract (1974) adlı romanda ülkemize geliyor. The Spoils of Ararat (1978), Cassandra Geçidi'nin yazarı olarak tanıyacağımız Robert Katz'ın Ağrı dağında geçen bir romanıdır. George Bartram'ın The Aelian Fragment (1976) adlı romanı da İzmir'de geçen uluslararası bir casusluk öyküsüdür. Frederick Forsyth'in The Devil's Alternative (1979, Şeytan Seçeneği) adlı romanı, Karadeniz'de kurtarılan bir kazazedenin Trabzon'da hastaneye yatırılması ile açılır.
Milliyet Kara Dizi'den 1971'de çıkan Akrep Şehir: Münih-İstanbul'da, eski bir gizli ajan olan Ainsworth, arkadaş ricasıyla kabul ettiği bir görevde , bir kadın casusun Doğu Almanya'dan çıkarılması için Münih-İstanbul arası bir otobüs yolculuğuna çıkar. Mehmet Ali Birand'ın çevirdiği, Paul Leslie imzalı ilginç bir casusluk öyküsü.
Don Smith'in Secret Mission: Istanbul'unda gizli ajanımız Sherman, Türkiye'ye iltica eden bir KGB yöneticisinden, Bulgaristan'daki karısına bir not iletmek üzere görevlendirilir. Ralph Hayes'in sert adamı Taggart ise, The Turkish Mafia Conspiracy (1974) başlıklı romanda, Batı dünyasını uyuşturucuya gark etmeye niyetli Atatürk kardeşliği isimli bir suç örgütünü durdurmak üzere ülkemize gelir.
Joseph Rosenberger'in 70'li yıllarda yazdığı 70 kadar romanda CIA, FBI gibi güvenlik örgütlerine taşeronluk yapan Death Merchant'ın maceraları anlatılır. Görevini yerine getirmek için masumları bile öldürmekten çekinmeyen Death Merchant ve ekibi, The Enigma Project'te (1977) Nuh'un gemisinin Ağrı dağında bulunması üzerine Sovyet sınırını gözlemek için ülkemize gönderilir.
1979 tarihli Radar Target'ta (Gary Vaughan) ise, Türk Yunan ilişkilerinde yaratılmak istenen bir krizi önlemek için ülkemize gönderilen bir CIA ajanının macerasını okuruz.
Kategori: Makaleler