menu

Türkiye’de Geçen Yabancı Polisiyeler (Bölüm:6)

Yazan: Oğuz Eren
Yayın Tarihi: March 05, 2010 15:02


Konusu Türkiye’de geçen polisiyelerin olabildiğince tam bir dökümü, 80’den bu yana yayınlananlarla birlikte, bu sayıda tamama eriyor. Eserleri belirli kategorilere sokmak da giderek güçleşiyor. Suç romanı, altın çağ polisiyesinin asli ögesi olan bilmecenin çok uzağında seyrediyor şimdilerde. Yüzyılın son çeyreğinde tam bir dağılma görüyoruz; eski detektiflerimizin yerini tam bir teknik donanımla çalışan ekipler alırken, bireysel suçların yerini de organize suçlar, seri katiller, psikopatlar alıyor.


İsmail Güzelsoy’un, “bugün yazılan her roman biraz polisiyedir” şeklindeki tespiti özrümüz olsun; ülkemizi mekan edinen polisiye eserlerin 12 Eylül sonrasına bir göz atalım.

I. Dünden Kalanlar


a. Sert Abiler


Yazının geçen ayki bölümünde tanıtılan Nick Carter, Killmaster – bizde bilinen adıyla Casuslar Azraili – 60’ların ortalarından 90’a değin yayınlanan 250’den fazla romanı ile tam bir seri üretim karakteri. Casus romanında, özellikle yaratıcı yazarın tekelinden kurtulmuş karakterlerde ipin ucu kaçabiliyor. Casuslar Azrailinin 180.nci macerası, The Istanbul Decision (1983) bildiğimiz kadarıyla ülkemizde geçen son macerasıdır.


Amerikan Marvel çizgiroman karakteri Punisher’a esin kaynağı olmuş bir başka karakter, Mack Bolan, nam-ı diğer Executioner, Don Pendleton tarafından yaratıldıktan sonra yetmişten fazla yazarın 600’ü aşkın romanında da başrolü almış. Executioner’ın ülkemizde geçen maceraları Double Crossfire (1982) ile Black Hand (1993)


Don Pendleton’ın Executioner serisinden ilhamını almış başka bir seri, Phoenix Forse, 82’de başlayıp, 50’den fazla maceradan sonra 90’ların başlarında sona erdi. Yazar hanesinde Gar Wilson ismini görsek de, bunun birden fazla yazarın ortak kullandığı bir mahlas olduğunu biliyoruz. Serinin 14. macerası Phoenix in Flames (1984) Phoenix Force ekibinin ülkemizde teröristlere karşı katıldığı bir operasyonu konu edinir.

b. Romantikler



Yeni evlendiği kocasının birdenbire kaybolması, Frances’i Yunanistan’a, oradan da Van’a, ayrılıkçı Kürt örgütlerine kadar uzanan bir serüvene sürükler. Hissi roman ile cinai romanın içiçe geçtiği türün öne çıkan örneklerinden Turkish Rondo. (1981) Yazarı Anne Stevenson sadık bir okur kitlesi edinmiş.

Susan Moody’nin 1990’da Playing with Fire, bir sene sonra ise Mosaic adıyla yayınlanan romanı da benzer bir şekilde, kayıplara karışan sevgilisinin izini süren bir kadın kahramanı anlatır. Frances, İstanbul’da tanıştığı sevgilisinin kaybolmasından başta şüphelenmez; ancak işkence edilerek öldürüldüğünü öğrenince, sevdiği adamın katilinin izini sürmeye başlayacaktır.


Anne Melville’in Longest Silence (1996) romanında kadın kahramanımızın adı bu sefer Susan; kaybolan şahsiyet ise Türkiye’ye yerleştikten sonra işe aldığı Türk dadı. Kahramanımız yine kendince hafiyeliğe soyunup, başını derde sokmakta gecikmiyor.


c. Amatörler


Anne Brooks Brauer’ın The Crazy Eight Murder’ı (1999), klasik muamma roman kalıplarına sadık kalmış. Klasik polisiyeden alıştığımız bir şablon, yalıtılmış bir ortamda sınırlı sayıda şüpheli arasında bir cinayet işlenmesi. Bu roman da İstanbul’a yol alan bir gemide geçer; cesedi bulan kadın kahramanımız aynı zamanda cinayeti çözmeye de çalışır.


Ted Cron’un 2005 tarihli Assignment Istanbul’ında, Dünya Bankası müfettişi Jerry Stern, milyarlarca doların konuşulduğu bir projeyi takip için İstanbul’a gönderilir. İlimizdeki deniz yolları ve raylı ulaşımın genişletilmesi için yürütülen projede kirli işler dönmektedir; Stern birçok badireler atlattıktan sonra yolsuzluğun izini İngiltere ve Amerika’da da sürmeye koyulur.


İlginç bir örnek, Dharma yayınları tarafından 2006’da basılan Pera Palas. 2000 tarihli Gérard Oberlé imzasını taşıyan roman, bir kitap koleksiyoneri ile buluşma göreviyle İstanbul’a gelen Chassignet’in öyküsünü anlatıyor. Arkadaşlarının eşlerini ayartmak, İstanbul’da erkeklerin eşcinsel hamamında değişik hazlara dalmak gibi zararsız (!) zevkleri olan kahramanımız, “Alaturka numarasıyla dünyanın en kullanışsız tuvaletlerini icat eden” ülkemizde polis tarafından tutuklanınca neye uğradığını şaşırır.

d. Arkeolojik Serüven Romanları


Lucas / Spielberg ikilisinin 81’de çektikleri Kutsal Hazine Avcıları, 40’lı yıllar Amerikan Sinemasında bolca yer alan serüven filmlerinden esinlenerek girişilen bir denemeydi. Bugünlerde son bölümü gösterime giren filmlerin Kamçılı Adam’ı Indiana Jones, sinemadan popüler edebiyata ve çizgi romana da taşındı, onlarca romandan oluşan bir seri karakteri haline geldi.


Bantam yayınevi, 90’larda başlayan ve bir düzine Indy macerasından oluşan bir seri yayınladı. Serinin dördüncü macerasında kahramanımız, Ağrı dağında Nuh’un gemisinin peşine düşüyor. (Indiana Jones and the Genesis Deluge / Rob MacGregor, 1992)


Özellikle Amerikalı yazarlarda, Spielberg tarzı serüvenin birçok takipçisine rastlamak mümkün. Mark Graham’dan Fire Theft (1993), İngiltere’de başlayıp, Pers İmparatorluğunun Anadolu’daki gizli ateş tapınağına doğru akan bir gerilim romanı.


Clint Kelly’nin karakteri Reg Danson, ilk macerasında Ağrı Dağı’na gelip Nuh’un gemisini bulur, şükür ki yerinden oynatamaz; ardından bir tür Jurassic Park macerası için Afrika’ya yollanır.


Baptist yazarımız Gary E. Parker’ın 1999 tarihli Ephesus Fragment’ı ise, Meryem Ana’ya ait olduğuna inanılan bir parşömenin Türkiye’de ortaya çıkarılması ile açılır. Parşömeni elde etmeye çalışan güçlerin mücadelesi Türkiye’den Costa Rica’ya ve Washington’a kadar yayılır.


Konusu Türkiye’de geçen polisiyelerin olabildiğince tam bir dökümü, 80’den bu yana yayınlananlarla birlikte, bu sayıda tamama eriyor. Eserleri belirli kategorilere sokmak da giderek güçleşiyor. Suç romanı, altın çağ polisiyesinin asli ögesi olan bilmecenin çok uzağında seyrediyor şimdilerde. Yüzyılın son çeyreğinde tam bir dağılma görüyoruz; eski detektiflerimizin yerini tam bir teknik donanımla çalışan ekipler alırken, bireysel suçların yerini de organize suçlar, seri katiller, psikopatlar alıyor.


İsmail Güzelsoy’un, “bugün yazılan her roman biraz polisiyedir” şeklindeki tespiti özrümüz olsun; ülkemizi mekan edinen polisiye eserlerin 12 Eylül sonrasına bir göz atalım.

I. Dünden Kalanlar


a. Sert Abiler


Yazının geçen ayki bölümünde tanıtılan Nick Carter, Killmaster – bizde bilinen adıyla Casuslar Azraili – 60’ların ortalarından 90’a değin yayınlanan 250’den fazla romanı ile tam bir seri üretim karakteri. Casus romanında, özellikle yaratıcı yazarın tekelinden kurtulmuş karakterlerde ipin ucu kaçabiliyor. Casuslar Azrailinin 180.nci macerası, The Istanbul Decision (1983) bildiğimiz kadarıyla ülkemizde geçen son macerasıdır.


Amerikan Marvel çizgiroman karakteri Punisher’a esin kaynağı olmuş bir başka karakter, Mack Bolan, nam-ı diğer Executioner, Don Pendleton tarafından yaratıldıktan sonra yetmişten fazla yazarın 600’ü aşkın romanında da başrolü almış. Executioner’ın ülkemizde geçen maceraları Double Crossfire (1982) ile Black Hand (1993)


Don Pendleton’ın Executioner serisinden ilhamını almış başka bir seri, Phoenix Forse, 82’de başlayıp, 50’den fazla maceradan sonra 90’ların başlarında sona erdi. Yazar hanesinde Gar Wilson ismini görsek de, bunun birden fazla yazarın ortak kullandığı bir mahlas olduğunu biliyoruz. Serinin 14. macerası Phoenix in Flames (1984) Phoenix Force ekibinin ülkemizde teröristlere karşı katıldığı bir operasyonu konu edinir.

b. Romantikler



Yeni evlendiği kocasının birdenbire kaybolması, Frances’i Yunanistan’a, oradan da Van’a, ayrılıkçı Kürt örgütlerine kadar uzanan bir serüvene sürükler. Hissi roman ile cinai romanın içiçe geçtiği türün öne çıkan örneklerinden Turkish Rondo. (1981) Yazarı Anne Stevenson sadık bir okur kitlesi edinmiş.

Susan Moody’nin 1990’da Playing with Fire, bir sene sonra ise Mosaic adıyla yayınlanan romanı da benzer bir şekilde, kayıplara karışan sevgilisinin izini süren bir kadın kahramanı anlatır. Frances, İstanbul’da tanıştığı sevgilisinin kaybolmasından başta şüphelenmez; ancak işkence edilerek öldürüldüğünü öğrenince, sevdiği adamın katilinin izini sürmeye başlayacaktır.


Anne Melville’in Longest Silence (1996) romanında kadın kahramanımızın adı bu sefer Susan; kaybolan şahsiyet ise Türkiye’ye yerleştikten sonra işe aldığı Türk dadı. Kahramanımız yine kendince hafiyeliğe soyunup, başını derde sokmakta gecikmiyor.


c. Amatörler


Anne Brooks Brauer’ın The Crazy Eight Murder’ı (1999), klasik muamma roman kalıplarına sadık kalmış. Klasik polisiyeden alıştığımız bir şablon, yalıtılmış bir ortamda sınırlı sayıda şüpheli arasında bir cinayet işlenmesi. Bu roman da İstanbul’a yol alan bir gemide geçer; cesedi bulan kadın kahramanımız aynı zamanda cinayeti çözmeye de çalışır.


Ted Cron’un 2005 tarihli Assignment Istanbul’ında, Dünya Bankası müfettişi Jerry Stern, milyarlarca doların konuşulduğu bir projeyi takip için İstanbul’a gönderilir. İlimizdeki deniz yolları ve raylı ulaşımın genişletilmesi için yürütülen projede kirli işler dönmektedir; Stern birçok badireler atlattıktan sonra yolsuzluğun izini İngiltere ve Amerika’da da sürmeye koyulur.


İlginç bir örnek, Dharma yayınları tarafından 2006’da basılan Pera Palas. 2000 tarihli Gérard Oberlé imzasını taşıyan roman, bir kitap koleksiyoneri ile buluşma göreviyle İstanbul’a gelen Chassignet’in öyküsünü anlatıyor. Arkadaşlarının eşlerini ayartmak, İstanbul’da erkeklerin eşcinsel hamamında değişik hazlara dalmak gibi zararsız (!) zevkleri olan kahramanımız, “Alaturka numarasıyla dünyanın en kullanışsız tuvaletlerini icat eden” ülkemizde polis tarafından tutuklanınca neye uğradığını şaşırır.

d. Arkeolojik Serüven Romanları


Lucas / Spielberg ikilisinin 81’de çektikleri Kutsal Hazine Avcıları, 40’lı yıllar Amerikan Sinemasında bolca yer alan serüven filmlerinden esinlenerek girişilen bir denemeydi. Bugünlerde son bölümü gösterime giren filmlerin Kamçılı Adam’ı Indiana Jones, sinemadan popüler edebiyata ve çizgi romana da taşındı, onlarca romandan oluşan bir seri karakteri haline geldi.


Bantam yayınevi, 90’larda başlayan ve bir düzine Indy macerasından oluşan bir seri yayınladı. Serinin dördüncü macerasında kahramanımız, Ağrı dağında Nuh’un gemisinin peşine düşüyor. (Indiana Jones and the Genesis Deluge / Rob MacGregor, 1992)


Özellikle Amerikalı yazarlarda, Spielberg tarzı serüvenin birçok takipçisine rastlamak mümkün. Mark Graham’dan Fire Theft (1993), İngiltere’de başlayıp, Pers İmparatorluğunun Anadolu’daki gizli ateş tapınağına doğru akan bir gerilim romanı.


Clint Kelly’nin karakteri Reg Danson, ilk macerasında Ağrı Dağı’na gelip Nuh’un gemisini bulur, şükür ki yerinden oynatamaz; ardından bir tür Jurassic Park macerası için Afrika’ya yollanır.


Baptist yazarımız Gary E. Parker’ın 1999 tarihli Ephesus Fragment’ı ise, Meryem Ana’ya ait olduğuna inanılan bir parşömenin Türkiye’de ortaya çıkarılması ile açılır. Parşömeni elde etmeye çalışan güçlerin mücadelesi Türkiye’den Costa Rica’ya ve Washington’a kadar yayılır.

simple_format(@post.content, {},sanitize: false) sanitize @post.content -->

Kategori: Makaleler

Yorum yaz
mode_edit