Çiz be Turhan kara günün bağrını
Kanata kanata çiz bıçak bıçak
Çiz yiğidim çizeceğin her çizgi
Sosyalizmin açık yolu olacak
Aşık İhsani
11 Mart'ta hayata gözlerini yumdu Turhan Selçuk; vasiyeti üzerine Bektaşi Çilehanesi mezarlığına gömüldü. Aşağılık, çıkarcı, düzenbaz, gününü gün etme heveslisi, anasının gözü, babasının bilmemnesi, hacıyatmaz, düşmez kalkmaz, yuvarlanır ama gitmez, çekilmez, hinoğlu hin Gözlüklü Sami'lere, Sürmegöz İhsan'lara, Ebu Cehil Kadri Kadrettin'lere, Mollaçapkınlarına, Hergeleci Tefo'lara da gün doğdu böylece. Abdülcanbaz'ın bir macerasında görülür, üstadın yaşadığımız yıllara ait öngörüsü karamsardı:
Yıl 2009, Manzara-i Umumiye: Çok sesli, çok renkli, takkeli makkeli ikinci cumhur gerçekleştirilmiş, 12 Eylül anayasasındaki "Laik" kelimesi "Layık" olarak değiştirilmiş ve 31. maddeyle Atatürkçülük yasaklanmış, tüm devrimleri iptal edilmiştir. Reis-i cumhur İbadullah bin Karakafa efendidir.
Üstat, arefesinde öldü bir anayasa değişikliğinin. Öldüğü yıl, 2010 yılı için öngörüsüne de bir bakın:
Öte yandan ilginç bir adam da yaşar, bu kentin bir köşesinde. İnsan sevgisiyle dolu aydın kafası, devrimci karakteri, aklı, zekası, sağduyusu onu halkın bir numaralı sevgilisi haline getirmiştir. Bu özellikleri ünlü osmanlı tokadıyla da birleşince...
Ey akılân! Ey gafilân! Ey filanın oğlu filan!
der, tokadı basar Abdülcanbaz; kötülere karşı iyiliğin, çıkara karşı insanca, hakça yaşamanın savaşını verir.
Turhan Selçuk kahramanlık ötesi kaba kuvvetten güç alan, yozlaşmış bir çizgiroman türünden ayırıp arıtmak istediği Abdülcanbaz'ı, 1957 yılında Milliyet gazetesinde Abdi İpekçi'nin ısrarı üzerine yaratır. Aziz Nesin'in yazarlığını üstlendiği ilk Abdülcanbaz, devrimci, iyilik timsali, çelik iradeli tiplemenin tam zıddı, dalavereci bir turist rehberidir. Abdülcanbaz Aziz Nesin'e cismini değilse de, ismini borçludur. Tek bir öyküden sonra Nesin, yazarlığı Rıfat Ilgaz'a devreder. Ilgaz gazetede yayınlanan dizinin temposuna ayak uyduramayınca, Turhan Selçuk hem çizmeye, hem de yazmaya başlar Abdülcanbaz'ı. Bugün bildiğimiz Abdülcanbaz, Turhan Selçuk'un Abdülcanbaz'ı, işte böyle başlar 32 kısım tekmili birden, harikulade serüvenlerine.
Selçuk'u bu serüvenlerden, Abdülcanbaz'ın Arsen Lüpen'e de Osmanlı tokadını indirdiği Allahabad Elması ile anmak istedik.
Ünlü ve soylu hırsız Arsen Lüpen Allahabad'ı tekrar çalmak istedi mi, ya da çaldı mı? Burası belli değil. Zira onun serüvenlerini kaleme alan Möris Löblan, ne Allahabad yenilgisinden, ne de Abdülcanbaz'dan hiç söz etmemiştir. Hayranı olduğu Lüpen'i küçük düşürmemek için mi? Yoksa okurlarının üzüleceğini düşünerek mi bu olayı gizlemiştir bilmiyoruz. Kimbilir? Belki de başka bir nedeni vardı Löblan'ın. Ne olursa olsun, sonuçta Lüpen, güzel sevgilisi Anet Lambal'a Allahabad'ı armağan edemedi. Ama gerçekler gizli kalmıyor, bir yıl da, elli yıl da, yüz yıl da geçse bir gün aydınlanıyor herşey; ve olumluysa alkışlanıyor, olumsuzsa lanetleniyor kişiler.
Öte yandan ilginç bir adam da yaşar, bu kentin bir köşesinde. İnsan sevgisiyle dolu aydın kafası, devrimci karakteri, aklı, zekası, sağduyusu onu halkın bir numaralı sevgilisi haline getirmiştir. Bu özellikleri ünlü osmanlı tokadıyla da birleşince...
Ey akılân! Ey gafilân! Ey filanın oğlu filan!
der, tokadı basar Abdülcanbaz; kötülere karşı iyiliğin, çıkara karşı insanca, hakça yaşamanın savaşını verir.
Turhan Selçuk kahramanlık ötesi kaba kuvvetten güç alan, yozlaşmış bir çizgiroman türünden ayırıp arıtmak istediği Abdülcanbaz'ı, 1957 yılında Milliyet gazetesinde Abdi İpekçi'nin ısrarı üzerine yaratır. Aziz Nesin'in yazarlığını üstlendiği ilk Abdülcanbaz, devrimci, iyilik timsali, çelik iradeli tiplemenin tam zıddı, dalavereci bir turist rehberidir. Abdülcanbaz Aziz Nesin'e cismini değilse de, ismini borçludur. Tek bir öyküden sonra Nesin, yazarlığı Rıfat Ilgaz'a devreder. Ilgaz gazetede yayınlanan dizinin temposuna ayak uyduramayınca, Turhan Selçuk hem çizmeye, hem de yazmaya başlar Abdülcanbaz'ı. Bugün bildiğimiz Abdülcanbaz, Turhan Selçuk'un Abdülcanbaz'ı, işte böyle başlar 32 kısım tekmili birden, harikulade serüvenlerine.
Selçuk'u bu serüvenlerden, Abdülcanbaz'ın Arsen Lüpen'e de Osmanlı tokadını indirdiği Allahabad Elması ile anmak istedik.
Ünlü ve soylu hırsız Arsen Lüpen Allahabad'ı tekrar çalmak istedi mi, ya da çaldı mı? Burası belli değil. Zira onun serüvenlerini kaleme alan Möris Löblan, ne Allahabad yenilgisinden, ne de Abdülcanbaz'dan hiç söz etmemiştir. Hayranı olduğu Lüpen'i küçük düşürmemek için mi? Yoksa okurlarının üzüleceğini düşünerek mi bu olayı gizlemiştir bilmiyoruz. Kimbilir? Belki de başka bir nedeni vardı Löblan'ın. Ne olursa olsun, sonuçta Lüpen, güzel sevgilisi Anet Lambal'a Allahabad'ı armağan edemedi. Ama gerçekler gizli kalmıyor, bir yıl da, elli yıl da, yüz yıl da geçse bir gün aydınlanıyor herşey; ve olumluysa alkışlanıyor, olumsuzsa lanetleniyor kişiler.