Güllü, nereden geldiği, kim olduğu, hatta ismi bile bilinmeyen hafızasını yitirmiş orta yaşlı bir kadın. Bir otobüsle hayalet gibi süzüldüğü kasabada geçimlerini çöp toplayarak sağlayan sokak çocukları tarafından sahipleniliyor. Elbette o da çocuklara sahiplenecektir. Güllü’nün küçük Oktay’a, Rıza ve Safo’ya (Safiye’ye) bir anne sıcaklığı ile sarılması, Rıza ve Safo’nun arasındaki aşk, Safo’nun hamileliği, vb. gibi sahneler, onların her yanından yoksulluk fışkıran gecekondu evlerindeki mutluluk tablosunu tamamlıyor ve romanı Kemalettin Tuğcu geleneğine yaklaştırıyor. Tavşancıl, kasabanın bankası etrafında gelişen kriminal olaylarla hikayesini James Hadley Chase çizgisine çekmeyi başarmış
Karısıyla sürdürdüğü tekdüze ilişkiden sıkılan banka muhasebecisi Cemal’in bankada çalışanlarından Asuman’ın manevraları ile kışkırtılan cinselliği, bankanın kasasını tehdit etmektedir. Çünkü Asuman, bankayı soymaya niyetli bir adamın sevgilisi; kendisine zaafı olduğunu farkettiği Cemal’i kışkırtması da soygun planının bir parçası... Sonunda soygun gerçekleşir, ne var ki Cemal’in bankadaki odasında sakladığı uyuşturucu satışından elde edilmiş dolarlar da gitmiştir. Üsteki soyguncuların kaçarken çöpe attıkları para dolu torba çöp toplarken Oktay’ın eline geçmiş, Cemal ise mafyaya borcunu ödemek için paranın peşine düşmüştür. İşte böylece başlayan cinayet, yaralama ve intihar vakaları hikayeye yeniden bir melodram havası verirken Güllü’nün etrafındaki sis perdesi de aralanıyor…
Uzun yıllar çeşitli firmalarda yöneticilik yaptıktan sonra emekli olan ve roman yazmaya koyulan İhsan Tavşancıl’ın biyogrofisinden yayımlanmaya hazır üç romanı daha bulunduğunu öğreniyoruz. Umarım baskıyı bekleyen romanlarında bu ilk romanında düştüğü hatalarını yinelemez ve görece olarak bir düzey tutturduğu polisiyenin sınırları içinde kalır. Toplumsal gerçeklikle hiç örtüşmeyen mutlu sonlu yoksulluk fantazileri, doğrusu çok yavan kaçıyor.
Kategori: A. Ömer Türkeş Yazıları