Orta yaşlı çift Tommy ve Tuppence Beresford savaş sırasında Ingiltere'ye yararlı olmak için ellerinden geleni yapmaya hazırdılar. Ama başvurdukları her teşkilat onları reddeder, ta ki Ingiliz Haberalma Teşkilatı Tommy'e karısı Tuppence'den bile saklaması gereken çok gizli bir görev verene kadar. Tommy'nin görevi kimliğini saklamak ve deniz kıyısındaki Leahampton kasabasında emekli bir pansiyoner rolü oynayarak, en son o kasabaya kadar izi sürülmüş olan "N" ve "M" kod adlı iki casusu bulmaktır. Ama kocasının konuşmalarına gizlice kulak vermiş olan Tuppence soluğu çoktan Leahampton'da almıştır bile. Bu iki amatör dedektif Nazi ajanlarının maskesini düşürmeyi başarabilecek midir acaba?
BUDUR!! kitap en başta çok sıkıcı geldi bana
üç dört defa yarıda bırakıp tekrar başladım ama bitirdiğimde dedim ki BUDUR !!
Agatha Christie'den yine bir casus romanı denemesi. Ama bu sefer Büyük Dörtler gibi uluslararası komploların derinliğine inip kendi kulvarından çıkmak - ve belki de kaybolup gitmek - yerine başarılı olduğu noktadan yakalamış temayı. O yüzden - Büyük Dörtler ve Bağdat'a Geldiler'in aksine - bu romanı beğendim.
İngiliz taşrasında bir pansiyon ve sıradan pansiyonerler oluşturuyor fonu. Aralarında bir düşman ajanı var ama acaba kim? Böylece alıştığımız altın çağ tarzı polisiyelerden kopmamış oluyor kurgu. Sadece klasik "katil kim" yerine "ajan kim" oyunu oynuyor kahramanlarımız Tommy ve Tuppence.
Tabii yine döneme ve Agatha Christie'nin bu dönemdeki bakış açısına ilişkin epey komik tespitler yapılabilir. Düşünün ki İngiltere İkinci Dünya Savaşı'nın en ateşli zamanlarında, geceleri hava bombardımanları oluyor, insanların eşi dostu çoluğu çocuğu Fransa'da cephede falan; ama olsun, İngiliz taşrasında hayat aynen devam ediyor, beş çayları kaçırılmıyor, verandalarda örgüler örülüyor, akşamları briç seansları düzenleniyor, klüplerde içki eşliğinde savaş muhabbeti yapılıyor ve hatta golf bile düzenli oynanıyor! :) Dolayısıyla okuyucu açısından o çok sevdiğimiz cozy atmosferinden hiçbir şaşma olmuyor.
Tabii yine Christie klişeleri var: Almanların ne kadar metodik insanlar olduğu, buna karşın İrlandalıların ne kadar aksi insanlar olduğu ve İrlandalılardan kormak gerektiğini öğreniyoruz. "Prusyalı öfkesi" diye bir tanımlama literatürümüze girerken, diğer taraftan insanların kafa şekli ve çene yapılarından İngiliz olmadıklarını nasıl anlayacağımızı da iyice tetkik ediyoruz. :) Eee, savaşta birbirlerine düşman da olsalar, tüm Avrupa'da - ve hatta dünyada - "öjenik" kavramının yükselişte olduğu dönemler ne de olsa.
Romanın iyi bir kurgusu var. Başı biraz ağırdan alsa da ortalarına doğru hadise hızlanıyor. Sonu güzel bağlanmış. Hafif şüphelenir gibi olduysam da katili - yani bu romanda ajanı demek lazım - tahmin edemedim.
Elimi korkak alıştırmayayım, 8/10 diyeyim.