Çok az kitapta, dehşet, siyaset, din ve komedi bir arada harmanlanıp, aslında inandırıcı olması zor bir kurguyla, okuru bu denli irkilten bir şekilde verilebilir. Rosemary'nin Bebeği'nde Ira Levin bunu layıkıyla başarmakla kalmıyor, aynı zamanda okuru, şehirli bir korku klasiğiyle 1960'ların Amerika'sına götürüyor; ya da diğer bir deyişle, o dönemin dünyasını tüm ayrıntılarıyla okurun gözleri önüne seriyor. Kitabın önsözüne imza atan Chuck Palahniuk'un da vurguladığı gibi, "1967'den beri elinizde tuttuğunuz bu klasiğin yanına yaklaşabilen" başka bir kitap daha olmamıştır!
Önemli bir klasiği daha aradan çıkarttık şükür.
Şeytanın bebeğine hamile kalan Rosemary'nin öyküsünü bilmeyen yoktur (spoiler'lar zaman aşımına uğradı):
Rosemary ve ün kazanmaya çalışan aktör kocası Guy New York'ta karanlık tarihe sahip gotik bir apartmana taşınırlar. Yaşlı ve fazla girişken çift Minnie ve Roman Castevet ile komşu olmuşlardır. Guy'un rakibi bir aktör, bir gün birden bire kör olunca Guy'ın işleri açılır. Bir gece karı koca romantik bir yemek yerlerken Rosemary hastalanır ve bayılır. O gece bir ayinin ortasında olduğuna dair tuhaf bir rüya görür. Herkes çıplaktır. Komşuları kendisini yan daireye taşımaktadırlar. İnsan olmayan, sarı gözlü ve iri bir yaratıkla cinsel ilişkiye girer. Ertesi gün kendisine geldiğinde kocası çok içtiğini ve birlikte olduğunun kendisi olduğunu söyler. Rosemary hamile kalmıştır. Ama kimden?
Rosemary hamileliği boyunca komşularının arkadaşı olan doktora gitmeye ve tuhaf karışımlar içmeye zorlanır. Acılar, ağrılar çeker. Neticede eski bir dostunun kendisine bıraktığı not sayesinde duruma uyanır ve kaçmaya çalışır. Kaçamaz, evde doğuma zorlanır. Doğum sonrasında bebeğinin öldüğü söylenir. Fakat komşular sütünü sağmayı sürdürmektedirler. Bir gün bebek ağlaması duyar ve yan eve baskın verir. Sarı gözlü bebeği oradadır.
1967 tarihli bu korku klasiği, 1968'de Roman Polanski tarafından filme uyarlanmıştı. Bu kitabı filmde Rosemary'i canlandıran Mia Farrow'un sesinden sesli kitap olarak dinledim. Radyo tiyatrosundan eksiği yoktu, fazlası vardı. Tadından yenmedi.