Rose gün ışığıyla aydınlanmıştı, yüzü hiçbir şeyi ele vermiyordu. O zamanlarda bile, Rose çözmeyi çok istediğim bir gizemdi benim için. Avustralya’nın küçük ve sakin bir kasabasında yaşayan cinayet dedektifi Gemma Woodstock, lise yıllarından bir sınıf arkadaşının boğulup göle atılan cesediyle karşılaştığında dünyası alt üst oldu. Üstelik karşısındaki herhangi bir arkadaşı değil, Smithson Lisesinde önce öğrenci olan, yıllar sonra tiyatro öğretmeni olarak geri gelen, güzelliği ve çekiciliğiyle herkesin üzerinde büyük bir etki bırakan Rosalind Ryan’dı. Beraber okudukları sırada Rosalind’in hayatı Gemma için büyük bir gizem olsa da ölümü çok daha büyük bir bulmacaydı. Neden Sydney’deki işini bırakıp doğduğu kasabaya geri dönmüştü? Babası zengin bir iş adamıyken neden küçük, eski bir evde yaşıyordu? Ve birçok hayranı olmasına rağmen, Rosalind’i gerçekten tanıyan hiç kimse yok muydu? Gemma’nın zihni Rosalind’in bilinmezliklerini çözme arzusuyla dolu olsa da saklaması gereken kendi yasak ilişkisi ve peşini bırakmayan, geçmişten çıkıp gelen felaketleri vardı.
(Tanıtım Bülteninden)