Benim için çizdiğin kader planını kabul etmiyorum!
“Tanrı, insanın ölümsüzlüğe varmış halinden başka bir şey değil” diye cevaplıyordu beni Selman Dermanî. “Ölüm ile kesilen bir hayatın hiçbir anlamı yoktur. Değmez... Bütün bu çabalara, sağalmaya, hasta olmaya, iyileşmeye, çalışmaya, mülk edinmeye, çocuk yapmaya, âşık olmaya değmez. Lisan öğrenmeye, şiir okumaya, saz dinlemeye, mutlu olmaya değmez.
Ancak ölümsüzlük varsa bu dünya hayatının bir anlamı olabilir. Kendimi yeniden, sıfırdan üretmeyi istiyorum. Bunu yapacağım. Hakkım! Kadere teslim olacaksak mağaralara dönelim, haydi!..”
İnsan yalnızca bir kez “Değmez” diyebilir, ikinci kez bunu tekrarlıyorsa sahtekârdır. İlk söylediği anda kalemini kırmıştır zaten.
Aras Nehri’nin dibinde buz tabakasının altında bir adam yatıyor: Bir edip. Faruk Ferzan. “Ne oldu bana? Öldüm mü?” diye soruyor kendi kendine… Öldü mü? Ölmediyse birinin onu kurtarması gerekecek. Yola devam etmesi gerekecek. Aşk yaşanmaya değerse bunu yapmalı…
El çabukluğuyla bizi efsunlayan bir yazar var karşımızda… Fennî Sihirler yapan bir sihirbaz!..
İsmail Güzelsoy Değmez’de hayatın en büyük iki sırrının, aşkın ve ölümün dansını koyuyor sahneye.
Kelimelerin gücüne, edebiyatın büyüsüne inancını koruyanlar için…
Yerli polisiyede İsmail Güzelsoy'un benim için yeri çok ayrı.
Yine masal gibi bir roman. Doğu Anadolu'nun karı-buzuyla başlıyoruz. Harika gotik bir atmosfer, Poe'ya övgü niteliğinde. Kargalar da öyle...
Faruk Ferzan ve onu kurtaran Doslar. İki tarafın da geçmişlerini öğreniyoruz. 'Doslar'ın travmatik ve acı başlayan ama kardeşlik ve dayanışmayla devam eden öyküleri... Faruk Ferzan'ın fennî sihirler ile başlayan, İstanbul'daki hayatı ve aşkı bulmasıyla devam eden öyküsü...
Karanlık ve karamsar olması gerekir diye düşündüğünüz atmosferlerde alabildiğine umut dolu ve iyimser duygularla bitirdiğim bir roman. İsmail Güzelsoy işte böyle duygular yaşatıyor.
Bu kitapla ilgili tek bir eleştirim var. 'Değmez' diye noktalanan çeşitli düşünce, görüş ve diyaloglar var. Olması da doğal, kitabın mesajı bu. Ama bu 'değmez'ler fazla geldi bana. Metnin içinde 'değmez' geçirmek için gereğinden bir tık fazla çabalanmış gibi hissettim. Bir veya en fazla iki yerde olsa daha çarpıcı olacaktı. (Bunun en iyi örneği için bkz. Hakan Günday / Daha)