Türkiye’nin, Türk İstihbarat servisi MİT’in pek çok düşmanı var.
Boran Türkoğlu, Akrep olarak bilinen ve ülkesine gece gündüz demeden çalışan bir Türk casusudur. Casusların karanlık dünyasında, Türk casusu Akrep’in becerileri, korkusuzluğu ve başarıları fazlasıyla bilinmektedir.
“--Kasım ayının ilk haftasının salı günü, saat yirmi birde, Larnakalı Stelyo Aramis ile Kalas Govenis, Suriye’nin Tartus kentindeki Karahan Bar’da olacaklar. Değiş tokuş aynı anda yapılacak.
Önemli not: Türk istihbaratçılarından özenle saklanmalıdır. İmza: S.M.--”
Beşgen Örgütü, Türkiye için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Leonid Krezin liderliğindeki bu grup, bütün ülkelere gizlice uzun menzilli füzeler dahil her türlü silah satışı yapmaktadır.
Bu örgütün Türkiye’yi içeriden ve dışardan yok etme planını engellemek Akrep’in görevidir. Akrep bir anda kendisini ölümüne bir savaşın içinde bulur. Görevi hiç düşünmeden kabul eden Akrep, ölüm tehlikeleriyle dolu bir bilinmeze doğru yola çıkar…
Soluksuz okuyacağınız bir casus romanı…
Yazan: CinaiRoman
- July 01, 2021 22:48
Kategori:
Ödüller ve Listeler
2021 Kristal Kelepçe adayları arasında okuduk.
James Bond Türk olmuş :) Yunancayı hocadan öğrendiği halde Yunanlıların ayırt edemeyeceği kadar mükemmel konuşmasını mı yazayım, yoksa dört dil daha biliyor olmasını mı? Q'nun Türk versiyonundan temin ettiği yüksek teknolojili giysilerini mi, yoksa kadınların kendisine olan hayranlığını mı...
'Akrep' bir yandan Türk değerlerine bağlı bir karakter olarak resmediliyor. Fakat kendisine gece uçuşu ayarlamak için kendisiyle yatmak isteyen hostes ile 'görev icabı' birlikte olmakta, yani kendisini kullandırtmakta hiçbir sakınca görmüyor. Ve hatta bu macerasını klişe bir maço övünmesiyle 'kontrol bendeydi' diyerek anlatıyor. Merak ettim, MİT ajanı ana karakterimiz kadın olsaydı, yazarımız karakteri aynı 'göreve' gönderecek miydi? Ama zaten kitaptaki hiçbir kadın karakterin (ister ana karakterin sevgilisi olsun, ister maceranın içindeki fahişeler olsun) rolü birileriyle yatmaktan öteye geçmedi maalesef.
Türklüğün yüceltildiği bir roman olmakla birlikte; abartıya kaçıldığını da belirtmek lazım. O kadar ki bir CIA ajanı bizim ajanımızı 'efendisi' olarak görmekte. Hele şu İngiliz sınırındaki diyalog çok eğlenceli:
"Siz Türk müsünüz?" diye soran görevliye kızmıştı.
"Türk oğlu Türk'üm. Pasaportta başka bir şey mi yazıyor?"
"Lütfen soruma cevap verin, yoksa karışmam."
"Okuman yazman var mı?"
Afallamıştı İngiliz havaalanı görevlisi...
"Vaaar. Ne olacak?" diye sordu kekeleyerek.
"O pasaportta İngiltere Konsolosluğunun vizesini görüyor musun?"
Görevli başa çıkamayacağını anlamıştı.
Türkçe doğru kullanılmakla birlikte 'edebi' öğelerden yoksun bir metin. Betimleme, imgeleme, metinlerarası gönderme, psikolojik analiz vb. bulunmuyor. Olayların anlatıldığı ve diyalogların birbirini izlediği bir metin.
Kurgu fantastik: Türklere saldırmak üzere Rus Mafyasından yasadışı füze alınıyor. Rus mafyasının hapisten kaçan tetikçisinin kitabın sonunda Türk dostu ahlaklı sevimli karaktere dönüşmesini yadırgadım. Kim kullanacak füzeleri, kim saldıracak Türklere? Füzeleri alanlar terör örgütü mü yoksa Yunan devleti mi? Yunanistan Türkiye'ye gizlice füze mi atacakmış? Yunan devleti ise neden yasadışı alışverişle alıyor? Bugün Yunan devleti füze almak istese, tüm devletlerden parasıyla alır.
Uluslararası istihbarat, benim çok okuduğum ve sevdiğim bir janrdır. Gerçekçi olduğu sürece. Ha, gerçekçi olmak zorunda mı? Değil tabii. Bu şekilde de seven okurlar vardır.
Kitabın sonuna Atatürk, şehitler ve gaziler için saygı duruşunda bulunulması en sevdiğim kısmı oldu.