Gözlerinin dolduğunu hissetti bir an için. Yüreğinde bir sızı hissetti, içi titredi. O sessiz çığlıkları hissediyordu. O acı feryatları. O son nefesleri ve o korkuyu hissediyordu. Bir kadın olarak anlayabiliyordu, polis de olsa kadındı. Ölümün kokusunu işi gereği biliyordu. Fakat korkunun kokusu? Yeryüzündeki tüm kadınların, tüm şiddet mağduru kadınların yüzlerindeki korkuyu, üzerlerine sinen o korkunun kokusunu silmek istedi.
Kurbanlarını acımasızca öldüren bir katil. Zeki, gözü pek bir kadın: Gamze Başkomiser. Olay yerinde yok denecek kadar az sayıdaki kanıt, işlerini oldukça güçleştiriyordu. Gamze’nin kıvrak zekâsı bu kez ona ihanet mi etmişti? Neden denediği her yol çıkmaz sokaktı?
Soluk soluğa bir polisiye gerilim.
“Birini öldürmek için sevmek de bahane nefret etmek de.”
Bu kitap 2022 Kristal Kelepçe adaylarındandır.
Ekosistemi metropol kafeleri olan bir hanım kızımız komiser olmuş; tüm gün saçında, makyajında... Memurlarını peşinden caz çalan ve soğan halkası satan kafelere sürüklüyor. Her öğlen orada yemek yiyormuş polisler. Hanım kızımız astına diyor ki, "Bana özel hayatımda ismimle hitap et!" Bir an Şikago'dayız zannettim. Astı evine geldiğinde, banyo havlusuna sarınarak çıplak şekilde kapı açıyor. İşte orada "Oha!" nidası ağzımdan kaçtı :)
Hep gerçekçi karakter mi okuyacağız, biraz da böyle 'olmasını düşlediğimiz' liberal karakterleri okuyalım, diyebilirsiniz. Okey canlar. Peki, ana karakterin olayın çözümüne katkısının olmamasını ne yapacağız? Memura, adli tıpçıya, "Ne buldunuz?" diye sormaktan ve makyajını tazelemekten öte bir aksiyonu olmayan 'sleuth' da olmaz ki yani :)
Konu yaratıcı sayılmaz. Kadına şiddet konusu gündemde. Gündemi yakalama kaygısıyla bu konuların yeterli derinlikte işlenmemesine ben soğuk yaklaşıyorum.