İLGİNÇ VE BAŞARILI BİR YERLİ POLİSİYE DİZİ:
"TÜRKLERİN SHERLOCK HOLMES'İ AMANVERMEZ AVNİ"
Erol Üyepazarcı
Erol Üyepazarcı'nın, bu sene içinde Oğlak Yayınları'ndan çıkmasını beklediğimiz polisiye incelemesini (Bu yazı eski sitemizden taşındı; ilk yayınladığımızda Erol Bey'in "Korkmayınız Mr. Sherlock Holmes" isimli iki ciltlik polisiye incelemesi henüz yayınlanmamıştı), yayın dünyamızda büyük bir boşluğu dolduracağına inanarak, heyecanla bekliyoruz. Bu dev eserin "Amanvermez Avni" maddesinin taslağını Erol Bey'in izni ile sitemize taşıdık.
Ebülbehzat'ın devam etmeyen bu girişiminden sonra yeni bir polisiye dizi 1913 yılı sonlarında yayınlanmaya başladı; başarılı bir şekilde devam edip 10 kitaplık bir seri olarak 1914 yılında tamamlandı. Dizinin başarısının etkisi uzun yıllar sürdü ve onu taklit eden yeni diziler piyasaya çıktı. 1928 yılındaki "Amanvermez Sabri" ve 1944'de yayınlanan "Amanvermez Ali" dizileri bunun kanıtıdır.
Dizinin yazarı Ebüssüreyya Sami hakkında bulabildiklerimiz çok azdır. Yazarın gazeteci kökenli olduğunu sanıyoruz. 1909 Şubat'ında beş sayı çıkabilen Arz-u hâl isimli haftalık mizah gazetesinin başmuharriri olarak görülmektedir. Daha sonra Mart 1910 ile Ocak 1911 arasında 89 sayı çıkan ve yine bir mizah dergisi olan Hâyâl-i Cedit'in başmuharrirliğini yapmıştır. Ebüssüreyya Sami'nin 1914 yılında yayınlanmış Abdülhamit'in Kayguları adlı bir kitabı da vardır. Cumhuriyet'in ilanından sonra 1930 yılında Amasya Vilayet Matbaası'nda basılmış Amasya Sonbaharı isimli bir kitap daha yazdığı saptanmıştır. Hakkında bunun dışında bir bilgi bulunamamıştır.
Dizinin yayımcısı dönemin tanınmış kitabevlerinden Cemiyet Kütüphanesi'dir. Her hafta muntazaman çıkan diziden yukarıda da değindiğimiz gibi on kitap çıkmıştır. Herbiri 64 sayfa olan bu kitapların sıra numarasına göre isimleri şöyledir:
1 - Yanmış Adam, 2 - Kamelya'nın ölümü, 3 - Kanatlı Araba, 4 - Kara Katil, 5 - Körebe, 6 - Mavi Göz, 7 - Sessiz Tabanca, 8 - Boyacı, 9 - Ölü, 10 - İskeletler Arasında
Her kitabın başında sadeleştirerek buraya alıntıladığımız şu ibare vardır: Türk polislerinin baştacı "Amanvermez Avni"nin anı defterinden çıkarılmış müthiş cinayet olaylarını ve suçluların yakalanma ve tutuklanma şekillerini anlatan dizidir.
Amanvermez Avni, Gerçekten Yaşamış bir Polis Hafiyesi mi?
Yazarımız, Amanvermez Avni'nin gerçekten yaşamış bir kişi olduğunu söylemektedir. Bu hususu ve diğer konulardaki düşüncelerini belirten ve diziye önsöz olarak yazdığı Bir Fikr-i İcmâl başlıklı yazısını sadeleştirerek alıntılıyoruz:
Sherlock Holmes, Nat Pinkerton, Nick Carter, Lecoq gibi Batı ülkelerinin zabıta olaylarında harikalar yarattıkları rivayet edilen çok zeki kişilere ait öykülerin ne kadar merakla okunduğunu görünce; Doğu ülkelerinin de bu gibi zekâlardan nasipsiz olmadığını kanıtlayabilecek, bugün unutulmuş ama kaybolmamış belgeleri yayınlamayı ulusal ve vatani bir görev saydım. Amerikalı bir Pinkerton'un, Parisli bir Lecoq'un ellerinde bulunan bol maddi imkanlara dayanarak kazandıkları başarıları ısrarla alkışlayan okuyucular; hiç şüphe etmem ki, sürekli artan imkansızlıkları içinde; yalnız sahip olduğu Doğu zekâsını kullanarak başarılar kazanan bir Türk polisini de takdir edeceklerdir.
Geçmiş dönemin en sıkıntılı ve olanaksız bir zamanında sırf beyninin dâhice çalışmasına güvenerek bu mesleğe giren Avni'nin yirmibeş yaşında iken arkadaşlarının dikkatini ve hayranlığını kazandığı görülmüş; az zamanda Zaptiye Nezareti'ndeki üst görevlilerinin de beğenilerini elde ederek en önemli olayların, en esrarlı cinayetlerin incelenme ve izlenmesi kendisine verilmeye başlamıştır. Polis olmasının beşinci yılında "Amanvermez" lakâbı ile ünlenmiş ve bu lakâp ülkenin en aşağı sınıflarına kadar yayılmış; yarası bulunan sefiller bundan pek gocunmakta kendilerini haklı görmüşlerdir. Avni, ilk yıllarda hırsızlar, yankesiciler, adi kabadayılar için bir afet, bir bela kesilmiş idi. Daha sonra çalışma alanını bir sınıf daha yükseğe çıkararak artık Galata balozlarında, küplü meyhanelerde, bodrum kahvelerinde, kalafat yerlerinde görülmez olmuş; Vangardiya'lardan, Kristal'lerden, Yorgancı Bahçeleri'nden ve Onikiler içinden faaliyetleri duyulmuştur.
O dönemin Zaptiye Nezareti, kötü yönetimine karşın, Avni'yi pek kıymetli bir eleman olarak baştacı ediyr; resmen hakkı olan başkomiserlik maaşından başka ayda 1500 kuruş kadar da gizli ödenekten para veriyordu. Avni bu kadar para ile işlerini çevirmeye çalışarak her zaman başarılı oluyor, olanaksızlıklar yüzünden hiçbir zaman sızlanmıyordu.
Avni çok çalıştı, o kadar çok çalıştı ki, sonunda vücudu bu insanı tüketen tempoya dayanamayarak 42 yaşında yıprandı; saçında sakalında bir tane siyah kıl kalmamak suretiyle ebedi âleme göç etti. Ölüm döşeğinde yanında bulunan dostlarına;
- "Rahat döşeğimde can vermekte olduğuma kendim de şaşıyorum", demişti.
İşte dizimizin kahramanı böyle bir Avni idi.
Amanvermez Avni Öykülerinin Nitelikleri
Amanvermez Avni'nin öyküleri, ilgiyle incelenmeye değer niteliktedir. Öykülerde polisiye kurgunun dışında bugün için belgesel nitelikte bilgiler de vardır. Yazar, İstanbul'u, özellikle Beyğlu'nu çok iyi tanımakta, dönemin emniyet örgütünü çok iyi bilmektedir.
Ebüssüreyya Sami'nin bir diğer özelliği de muhakkak ki iyi bir polisiye roman okuyucusu olmasıdır. İyi bir kurgulama tekniği vardır; örneğin yapıtlarındaki asıl olayı çarpıcı bir şekilde sunarak, okuyucuyu ilk sayfalardan itibaren yakalamayı çok iyi becermektedir. Bazan, olayın gelişimi bütün kitap süresince aynı düzeyde olmasa da, döneminde yayınlanan yabancı onparalık öykülerin hiçbirinde rastlanmayan bir tutarlılık ve çekiciliği bütün öykülerinde sürdürebilmektedir. Yapıtlarının formatı, onparalık öykülere çok benzese de nitelikli bir geleneksel polisiye romanı çizgisini çoğu zaman tutturabilmektedir. Bu nedenle bazı hikayelerini onparalık öykülerden ziyade gerçek bir polisiye roman gibi kabul etmek kanımızca yanlış bir değerlendirme olmaz.
Kahramanımız, öykülerde, kendi Dr. Watson'u olan yardımcısı Arif ile birlikte Beyoğlu'nda Kazancı Yokuşu'ndaki iki katlı, üç odalı bir evde yaşamaktadır. Kara Katil öyküsünde düşmanları bu evi yakınca Tepebaşı'na taşınır. Sütlü kahveyi ve parmak kalınlığında kendi sardığı sigaraları içmeyi sever. Fransızca, Rumca, Ermenice bilir. Evinin bir odası kıyafet değiştirme ve makyaj odası olup, bu odada küçük bir laboratuarı da vardır. Bu özelliklerin büyük olasılıkla, orijinal Sherlock Holmes hikayelerinin etkisiyle Ebüssüreyya Sami'nin yapıtlarına girdiği düşünülebilir. Kahramanımız, "Türklerin Sherlock Holmes'i" lakabına hak kazanmak için çok sık kıyafet değiştirmekte ve küçük laboratuarında bilimsel deneyler yaparak konuyu çözümlemeye çalışmaktadır. Ancak Avni'nin öykündüğü Sherlock Holmes'in aksine kadınlarla arası iyidir. Bataklıktan kurtardığı ve aralarında bir gönül ilişkisi olan levanten Karolin ve Rus Kontesi Anna ile olan ilişkileri bunu kanıtlar. Bu arada Anderia isimli bir Levanten çocuğu da himayesine alır ve bu zeki çocuktan pek çok olayda yararlanır.
Ebüssüreyya Sami'nin bu dizisi, sonuç olarak, hem ilk olmanın önemini; hem ilginç yaklaşımların parıltılarını taşımaktadır. Polisiye roman tekniği ile yerel renklerin kaynaştırılması, bazı öykülerde üst düzeydedir ve polisiye romanların tuzu biberi olan ancak pek az polisiye roman yazarınca gerçekleştirilebilen "ironi" yine bazı Amanvermez Avni öykülerinde en üst seviyededir.
Bütün bu nedenlerle bu dizideki öyküleri daha yakından incelemenin yararlı olacağı kanısındayız ve bir polisiye roman tutkunu olarak Ebüssüreyya Sami'nin hikayelerinin bunu hak ettiğini düşünüyoruz.
Amanvermez Avni Öyküleri
Dizinin ilk öyküsü Yanmış Adam kurgusu bakımından ilginç bir polisiye yapıttır. Sirkeci sahilinde bulunan tamamen yanmış erkek cesedinden hareketle cinayetin aydınlatılması gerekmektedir. Avni, cesedin parmaklarında bulunan liflerin bir çuval parçasına ait olduğunu evindeki küçük laboratuarında yaptığı deneylerle anlayıp; olayı incelemeye cesedin bulunduğu yere yakın olan un fabrikasından başlar ama gelişmeler onu hiç beklemediği bambaşka bir sonuca götürecektir.
İkinci öykü Kamelya'nın Ölümü'nde dönemin Pera'sı ve en tanınmış lüks fahişesi Kamelya pek renkli bir şekilde resmedilmektedir. Bir gün Kamelya, annesi ve köpeği vahşi bir şekilde öldürülmüş olarak bulunur. Bu ilk bakışta anlamsız vahşetin düğümünü, kaçan katilin arkasından Rmanya'ya kadar giden Avni türlü tehlikeleri göğüsleyerek çözer. Avni bu arada Kamelya'nın dönemin önemli adamlarından birinin oğluyla olan ilişkisini de ortaya çıkarır.
Üçüncü öykü Kanatlı Araba'nın giriş bölümü birinci sınıf bir polisiye romana yakışır tarzdadır ancak yazar ne yazık ki bu gerilimi kitap boyunca sürdüremez. Yine de bir kış günü Bebek'ten denize uçan arabanın öyküsü ilginçtir.
Amanvermez Avni, Kara Katil isimli öyküde Beyğlu'nda bir tiyatro locasında öldürülmüş olarak bulunan bir yüksek görevli kişinin ölümünü aydınlatır. Bu kez örgütlü bir şebekeyle karşı karşıyadır; katiller evini bile yakarlar ama Avni'nin elinden kurtulamazlar.
Dizinin en ilginç öykülerinden biri olan Körebe'de olay Pera'nın kozmopolit muhitinde değil, Müslüman İstanbul'da geçer. Zorla götürüldüğü bir evde, bir doğum olayına ve yeni doğan çocuğun öldürülmesine şahit olan bir ebenin yazdığı mektupla olayı öğrenen Avni'nin eski gelenek ve göreneklerin baskısı altındaki insanların dramını yaşatan olayı çözmesi bir yana; kitap, o günün değer hükümlerini göstermesi açısından da önemlidir.
Mavi Göz öyküsünde Avni, bu kez İzmir'de işlenen hunharca bir cinayeti aydınlatmakla görevlendirilir. Olay İstanbul'da da devam eder. Bu kez katil hem gaddar hem çok kurnazdır. Avni bu öyküde sonra yardımcısı olacak kimsesiz Anderia'yı tanıyacaktır.
Avni'nin öykülerinin kanımızca en ilginci; gerek polisiye kurgu gerek ironi olarak en niteliklisi Sessiz Tabanca'dır. Avni'ye bu öyküde Türklerin Sherlock Holmes'i değil, Türklerin Arsene Lupin'i demek daha doğru olacaktır. Dönemin vesveseli padişahı II. Abdülhamit'e Rusya Çar'ının akrabalarından Kontes Anna Utchendorf'un İstanbul'a gezmek için geleceği ama asıl gayesinin Almanya'dan temin ettiği, yeni icat edilmiş, ateşlenince ses çıkarmayan bir tabancayı Padişah'a suikast düzenleyeceklere vermek olduğu jurnal edilir. Rusya Elçiliği'nden edinilen bilgi de adı geçen kontesin, hakikaten birkaç gün içinde İstanbul'a geleceğini doğrular.
Bir siyasal gerginliğe neden olmadan, sorunun halli görevi Avni'ye verilir. Avni bu kez, bu işi başarmak için, sınırsız para kullanmasına izin verilmesini talep eder ve Hazine-i Hassa'dan yani Padişah'ın kendi kasasından bu para verilir.
Avni önce, Rus Elçiliği'nin kavaslarıyla dost olup kontesin, tam olarak hangi gün geleceğini ve Bristol Oteli'nde kalacağını öğrenir. Çatalca'dan Doğu Ekspresi'ne binip, Sirkeci Garı'ndan zengin bir Mısırlı Prens gibi iner ve kontesle aynı gün otele yerleşir. Otelde, kontes ile ilişki kurmayı başarır. Bu arada planını uygulamak için o kadar çalışmaktadır ki Saray'a gündelik raporlarını vermeyi unutur. Vesveseli Padişah, bu arada başka adamlarıyla da kontesi izletmektedir. Avni Saray'a çağrılır, "İşlerin iyice karıştığı, Padişah'ın aldığı jurnallere göre ortaya bir de Mısırlı Prens çıktığı, onun hakkında da bilgi toplaması" istenir! Mısırlı Prensin Avni olduğunu öğrenen Padişah, bu oyunu çok beğenir; Avni'yi hem selâm-ı şahanesi hem de para mükafatı ile ödüllendirir.
Avni, çeşitli olaylardan sonra kontesin kalbini çalacak ve bu arada silah merakından söz edecek; kontes de Almanya'dan kendisine hediye edilen bir tabancayı ona vermek istediğini söyleyecektir. Renk vermeyen Avni, bu hediyeyi memnuniyetle alacak ve kutusunu bile açmadan Saray'a götürecektir. Kutu Padişah'ın huzurunda açılır ama sonuç çok şaşırtıcıdır. Mükellef kutu içindeki tabanca, bir silah fabrikatörünün küçük ve tatlı bir armağanından başka bir şey değildir; kutudaki sessiz tabanca (!) hakikaten sessizdir, çünkü çikolatadan yapılmıştır. Olaya Padişah da güler, Avni'ye yine bir para ödülü verilir ve savar.
Avni, alelacele Saray'a giderken, otel yönetimine, aldığı bir acele ve önemli telgraf yüzünden, kontese veda etmeden Mısır'a gitmek zorunda olduğunu söyler. İki, üç gün sonra normal Avni giysileriyle gidip kontesi sorunca; aldığı yanıt çok ilginçtir. Kontes ilk gemi ile Mısır'a hareket etmiştir!
Dizinin dokuzuncu kitabı Ölü'de, Avni adam öldürmekten bile çekinmeyen bir kalpazan çetesini o dönem polisiye romanların klasik bir hilesiyle yakalayacaktır. Zaptiye Nazırı ile anlaşıp, kendini ölü gösteren ve kendi için cenaze töreni düzenleyen Avni, dostu Karolin'in de yardımıyla çeteyi çökertecektir.
Son kitap İskeletler Arasında'da Avni yine Padişah'ın aldığı bir jurnal üzerine bir gizli fesat cemiyetini ortaya çıkarmakla görevlendirilir. Tek ipucu jurnalcinin raporunda belirtilen, gizli cemiyet üyelerinin Aksaray'da toplandığı evdir. Avni bu sorunu çözer ama söz konusu olan gizli bir cemiyet değil, lüks ama çok tehlikeli, müşterilerini öldürmekten bile çekinmeyen bir randevu evidir.
Kategori: Erol Üyepazarcı Yazıları