James Patterson’un iki önemli polisiye dizisi göze çarpıyor. İlki, siyahi detektif Alex Cross’un takip ettiği cinayet hadiseleriyle ilgili. Bu diziye 1993’te başlamış. 2007’de 13. macerasına ulaşan dizinin pek çok macerasına hem sinema uyarlamaları hem de çevirileriyle aşınayız. İkinci dizisi olan Women's Murder Club(Kadınlar Cinayet Kulübü) ise daha yeni. ABD’de 2001’de yayımlanan ilk maceranın Türkçeye çevirisi İlk Ölüm adıyla 2004’te yapılmıştı. Bu yazıda ele alacağım “5.Atlı” dizinin 5.kitabı. Altıncı kitap “Target” henüz Türkçeleştirilmedi.
Daha önce “best-seller” üzerinde dururken, bu romanların sinemaya ya da televizyon dizilerine uyarlanmaya elverişli bir uslupla kotarıldığından söz etmiştim. Nitekim “Kadınlar Cinayet Kulübü” de sonunda dizi yapımcılarının ilgisini çekmiş ve 2007’de dizi haline getirilmiş. Digitürk kanallarında izleyebilirsiniz.
“Kadınlar Cinayet Kulübü”nde, San Francisco'da yaşayan dört kadının maceralarını anlatıyor PAtterson; biri cinayet masası dedektifi, biri savcı yardımcısı, biri tıp uzmanı ve biri gazeteci dört kadın, kenti suçlardan korumak için elele veriyorlar. Ancak suç kurgusu kadar bu güzel kadınların özel hayatları da ağırlık kazanıyor.
Dört kadın karakterden öne çıkanı dedektif Lindsay Boxer. Zaten hikaye de Lindsay’in bakış açısından anlatılıyor. Chronicle'da çalışan gazeteci Cindy, Yerel Savcı Asistanı Jill ve tıbbi müfettiş Claire, dizinin yardımcı karakter oyuncusu mahiyetindeler. Okuduğumuz yeni macerada ekibe yeni bir üye daha katılmış; avukat Yuki.
Lindsay ve arkadaşları, bu kez bir hastahanede meydana gelen şüpheli ölümleri araştırıyorlar. Ölenler taburcu edilmek üzere olan hastalardı ve yanlış ilaçlara kurban gitmişlerdir. Hasta yakınlarının tazminat davası sürerken, aynı hastahaneye kaldırılan Yuki’nin annesi de tuhaf biçimde ölünce, bir seri cinayet vakasını kovalayan Lindsay olaya el koyar…
Okulu bitirdikten sonra bir süre psikiyatri tedavisi veren bir klinikte çalışan Patterson, burada edindiği deneyimi kullanma fırsatı bulduğu romanında hem sapık katilin psikolojisini hem de hastahane atmosferini iyi yansıtmış. Önceki romanlarında kullandığı adliye işlemleri, dava sahneleri de iyi. Ne var ki, az önce belirttiğim gibi, bütün bunları dizi senaryosu mantığıyla kurgulanması, edebiyatın aleyhine sonuşlanıyor. Hepsinden az az. Ayrıntılar kameraya bırakılmış. Biliyorum, bu tarzın seveni çok, ama iyi polisiye okurları ve izleyicileri için hafif kaçıyor.
Kategori: A. Ömer Türkeş Yazıları