Bu yazı daha önce 221B Dergi Mart-Nisan 2016 tarihli Sayı 2'de yayınlanmıştır.
Dört Büyükler'den Dorothy L. Sayers, editörlüğünü yaptığı The Omnibus of Crime (1928) adlı polisiye öyküler antolojisinde, kadın kurgu detektifler hakkında çok olumlu şeyler söylemez. Bu kadınları, "çok genç, fazla güzel ve iyi bir evlilik yapma peşinde olan romantikler" diye tasvir ederek, gerçekten parlak bir kadın detektifin henüz daha oluşturulmadığını iddia eder. Üstelik duygularıyla hareket eden bu tecrübesiz detektifler, hiç düşünmeden kendilerini fiziksel tehlikelerin içine atarak, işe yıllarını vermiş tecrübeli erkek meslektaşlarının vazifelerini yapmalarına da engel olma cüretsizliğini gösterirler. Fakat ne ilginçtir ki, ünlü yazar birkaç yıl sonra, polisiye romanlarının ana kahramanı Lord Peter Wimsey'in yanına kattığı güçlü bir kadın tiplemesiyle, bu söylediklerinin tamamen aksini yapmaktan çekinmeyecektir.
İskoçyalı Alexander McCall Smith ise Sayers ile aynı düşüncede değildir. Hemcinslerini genellikle sübjektif ve daha az duygusal bulduğu için polisiye roman serisinin ana kahramanı olarak bir kadını tercih etmiştir. Nitekim, Bir Numaralı Kadınlar Dedektiflik Bürosu'nun kurucusu Mma Precious Ramotswe ile yardımcısı arasında geçen diyaloglar, renkli gözlemler ve ilginç tartışmalarla doludur. Yazar bu konuşmalar, eğer iki kadın arasında değil de, iki erkek tarafından yapılsaydı çok daha kuru ve sıkıcı olacağını söyler. McCall Smith, günümüzde kadın detektiflerin yer aldığı polisiyelerin sevilmesinin nedenini ise şöyle açıklar: "Okuyucular, erkek kibir ve tenezzülünden çok çekmiş kadınların, en az erkekler kadar yetenekli olduklarını hatta bazen onları geçtiklerini görünce memnuniyetlerini gizleyemezler. Üstelik kadınlar şüpheleri üstüne çekmeden ve herhangi bir tehdit oluşturmadan neler olduğunu görüp, anlayabilirler."
Bundan 150 sene kadar önce, James Redding Ware, Britanya'dan bir başka yazar da aynı görüşü paylaşıyordur. Andrew Forrester takma adını kullanarak yazdığı The Female Detective (1864) adlı eserinin kahramanı Mrs Gladden, birçok edebiyat eleştirmeni tarafından ilk kurgusal kadın detektif olarak kabul edilir. Aslında kitap çıktığında İngiltere'de bırakın detektifi, kadın polis bile yoktu ve hatta daha bir elli yıl kadar da olmayacaktı. Bünyesinde çalışan sivil kıyafetli polislerin, bir süre sonra detektif denileceği Scotland Yard'ın kurulmasının üzerinden bile henüz yirmi yıl geçmiştir. Ancak 1914 yılında kadın polis gönüllüleri sokaklarda devriye olarak görevlendirilir; çünkü savaş yüzünden babalar ve abiler evde olmayınca genç hemcinslerine gözkulak olmak kadınlara düşmüştür. Resmi olarak ilk kadın polis memurları 1918 yılında Londra'da, stenograf kadrosunda göreve başlarlar.
Bütün bunlar göz önüne alındığında, Female Detective'in yazıldığı zamanın çok ilerisinde olduğu görülür. Üstlendiği çeşitli polisiye vakaları ilk ağızdan anlatan kadın kahraman, gölgede kalmayı tercih eden, gizemli birisidir. Kendini insanlara bazen Mrs. Gladden olarak tanıtsa da, birlikte çalıştığı polisler bile gerçek adını bilmezler ve ona kısaca "G" derler. Analitik düşünce yapısına sahip G, Sherlock Holmes'den çok önce, bot izlerinden yola çıkarak suçluyu yakalamak gibi bilimsel yöntemleri tercih eden bir hafiyedir. Üstelik suçlulara eğer yakayı ele vermek istemiyorlarsa yanlarına bir çift daha bot almalarını tavsiye eder ama daha sonra gayet ukalaca bir tavırla, yine de kendisinden kaçamayacaklarını söylemeyi ihmal etmez.
Tıpkı çok uzun bir süre durakta bekledikten sonra, ardı ardına iki otobüsün birden belirivermesi gibi, birkaç ay sonra bir başka "hanım" hafiyenin maceraları piyasaya çıkar. (Genel kanının aksine bazı araştırmacılar kitabın 1861 senesinde basıldığını iddia ederler.) Hakkında çeşitli adli suçlardan davalar açılmış William Stephens Hayward'ın kaleme aldığı, Revelations of a Lady Detective'nin ana kahramanı da bir kadındır. Mrs. Mary Pascall kırk yaşlarında, kocası aniden ölünce çalışmak zorunda kalmış bir duldur. Londra Polis Şefi Albay Warner tarafından verilen görevleri büyük bir hevesle üstlenen Mrs Pascall, Amerikalı haşin erkek meslektaşlarını gururlandıracak kadar cesur ve güçlü biridir. Hırsızlık, cinayet, adam kaçırma, dolandırıcılık gibi türlü vakaların peşindeyken gümüş rengi Colt revolverini yanından hiç ayırmaz.
Araştırmalar gösteriyor ki; her ne kadar "İlk Kurgu Kadın Detektif" payesi için, Mrs Gladden ile Mrs Pascall büyük bir çekişme içerisinde olsalar bile, onlardan yirmi yıl önce, Susan Hopley adında bir hizmetçi kız, yanlışlıkla da olsa kendini bir cinayeti aydınlatmaya çalışırken bulmuştur. Susan peşindeki kötü adamlardan kaçmaya çalışan zavallı, narin kız gibi standart gotik roman karakteri özellikleri taşımasına rağmen, şaşırtıcı şekilde ileri görüşlüdür. Mesela cinayeti çözmek için olay yerini ayrıntılıca inceleyip, delil toplamak en büyük gayesidir. Kitap büyük ilgi görür ve çok satmasının yanında, tiyatro oyunu olarak da sahnelenir. Fakat eleştirmenler genel beğeniyi paylaşmazlar. Birisi şöyle yazar: "Bu kitap hakkında ne diyeceğimizi bilemiyoruz. Etkileyici bir eser olduğunu kabul etmekle birlikte çok da tatmin olmadığımızı söylemeliyiz. İtiraf ediyoruz, aslında neler olup bittiğini, cinayetin birdenbire nasıl çözüldüğünü pek anlamadık, kafamız karıştı."
1841 basımlı, Susan Hopley'in Maceraları (veya İkinci Dereceden Kanıt) adlı bu cinai romanın yazarı Catherine Crowe, zamanının ilerisinde gelişmiş fikir ve zevklere sahip, eksantrik ve çok zeki bir kadındır. Kocasından ayrılarak Edinburg'ta yaşayan Crowe, elit edebiyat çevrelerinde sık görülen bir figürdür. Hans Christian Andersen için verilen bir partide, sırf eğlenmek için eter ve gülme gazı koklayınca çılgın olarak nitelendirilir. Doğaüstü olaylara düşkünlüğü, gelecekte bilim ile spiritüalizmin yollarının kesinleşeceğine inancı, hakkında çeşitli spekülasyonlara yol açar. Mesela, bir gün büyü tesiri altında, Edinburg sokaklarında çırılçıplak dolaştığı söylenir ki bu iddiaların sahibi tanıdık bir isim, Charles Dickens'dır. Crowe'un tüm gücüyle bunu inkar edip, gazetelerde kendini savunan yazılar yazması pek de ikna edici olmaz ve itibarını yitirir. Zamanla eserleri de silikleşip unutulur.
Böylelikle, Catherine Crowe'un esamesi okunmadan, literatürün ilk kadın detektifini yaratma onuru, burun farkıyla Andrew Forrester'ın olur, onu hemen yakın kulvardan W.S. Hayward takip eder. Fakat adil olmak gerekirse, Susan Hopley cinayeti aydınlatmanın ödülünü işten çıkartılarak öderken, hem Mrs Gladden'in hem de Mrs Pascall'ın emeklerinin karşığında ücret alarak işlerini profesyonel anlamda yapan gerçek detektifler olduğunu belirtmeliyiz. Her iki yazarın kitapları da kapakları parlak olmasına rağmen, iç sayfaları düşük kalite kağıtlı, sırtı sarı renkli yeni bir formatta basilir. “Cinsellik satar” zihniyeti o zamanlarda da geçerli olduğu için kapaklar da buna uygundur. Sigara içen genç bir kadının eteklerini hafifçe yukarı kaldırıp bileklerini göstermesi gibi zamanına göre müstehcen bir görüntü, okuyucularda kitabın içeriği hakkında daha farklı bir algı yaratır. Ucuz fiyatlı bu baskılar, uzun yolculuklarda okunup sonrasında atılmaya ideal olduklari için özellikle tren istasyonlarında çok satılır.
Ne yazık ki ardı ardına basılan bu iki kitap yanlış alarmdır, kadın detektif trendi fazla uzun sürmez ve otuz yıl kadar başka bir örnegi görülmez. Bunun en büyük nedenlerinden biri geleneksel rolün dışına çıkmış kadınların yadırganmasıdır. Örneğin Mrs Pascall gayet mütevazice, kendini beyni iyi gelişmiş, mükemmel eğitimli ve çok yetenekli biri olarak tanımlar. Hiçbir vaka onu yıldıramaz, ancak belki suçlu bir kadın olursa biraz zorlanabilir. Doğrusu tüm bu özellikler, zamanın okuyucuları için fazlasıyla irrite edicidir.
Yeni Kadın
1890lı yıllarda, erken feminist hareket başlayınca ekonomik ve sosyal açıdan bağımsız kadınlar toplumda daha sık görülür. Erkeklerin yaptığı birçok şeye kadınların da el atması doğal karşılanır. Bu durum edebiyata da akseder ve kadın detektifler tekrar piyasaya çıkar. Bu kadınlar bir kuşak öncesi meslektaşlarına göre daha genç ve güzeldirler. Catherine Louisa Pirkis’in yazdığı, Londra’da bir detektiflik bürosunda calışan ve iş hayatına aşktan daha önem veren Loveday Brooke (1894), Flore Warden’in The Hose By The Vaults (1894) ile okuyucuların karşısına çıkardığı Susie Rothley, L. T. Meade'nin kadın detektifi Florence Cusack, M. McDonnell’den iyi eğitimli Dora Mryl (1900) bunlardan en bilinen birkaçıdır. Fakat bu detektiflerin hiçbiri aynı dönemde okuyucularla tanışan Sherlock Holmes kadar popüler olamazlar. Hatta Holmes'ün, zekasına hayran olup, büyük takdirlerini toplayan Irene Adler bile tek başına sahnede yer almayı başaramaz ve topu topu bir maceralık ömrü olur.
19. yüzyıl detektif kurgusu çoğu zaman, polisiye vakaların ahlaki düzen gözetilerek araştırıldığı, muhazafakar ve geleneksel bir yapı izlerken, I. Dünya Savaşı öncesi polisiye edebiyatında kahramanı kadın detektif olan polisiyelerin toplumdaki yerleşik cinsiyetçi rolleri altüst ettiği görülür. Tıpkı Loveday Brooke gibi, Marie Connor Leighton'un yazdığı, Joan Mar, Detective (1910) and Lucille Dare, Detective (1919) adlı kitapların kahramanları da detektif olarak calışmaya devam etmek ile aşk hayatları arasında seçim yapmak zorunda bırakılır ve hemen hepsi kariyerlerini seçer. Öte yandan, bazıları da Macar asıllı İngiliz yazar Barones Orczy’nin, Lady Molly'si (1930) gibi, haksız yere hapse atılan nişanlısını kurtarmak için bu işlere atılır. Soylu bir kadın olarak kendisi pek öyle ayak işleriyle uğraşamayacağı için, yardımcılardan oluşan bir Kadınlar Departmanı kurar ve Scotland Yard'ın emrine amade eder. Şans yardımıyla bir şekilde nişanlısının masumiyetini kanıtlar kanıtlamaz da evlenip, detektifliği bırakır.
Gerçek yaşamda özel hafiye olarak calışıp, hayatını kazanan kadınlar yok sayılacak kadar az olsa bile, dönemin polisiyeleri kadın amatör detektiflerle dolup taşar. Bunların çoğu yapacak başka bir şeyleri olmadığı için pencereden gelip geçeni izleyen, yaşadıkları küçük yerlerde hemen herkesin kirli camaşırlarını bilen ve bu bilgileri kendi aralarında paylaşan evde kalmış yaşlı kızlardır. Patricia Wentfort'un tiplemesi, kucağında örgü şişleri eksik olmayan, eski mürebbiye Miss Maud Silver (1928) ile Glayds Mitchell'in bilge psikanalisti Mrs Bradley (1929) türün iyi örneklerindendir. Fakat hemen her polisiye okurunun aşina olduğu isim Miss Jane Marple, şüphesiz bu klişe detektifler arasında en tanınmışıdır.
Agatha Christie otobiyografisinde Miss Marple için şunları söyler: "Hayatıma o kadar sessizce girdi ki, geldiğini fark etmedim bile." Bir dergi için kısa polisiye öyküleri yazması istendiğinde, altı kişinin her hafta toplanarak gizemli olayları tartışıp aydınlatacakları bir kulüp kurgular. St. Mary Mead adlı küçük bir köyde toplanan kulüp üyelerinden biri de bahçesine ve kuşlara düşkün, hiç evlenmemiş yaşlı bir kız olan Miss Marple'dır. Christie, bu karaktere yalnızca kısa hikayelerinde yer vermeyi planlarken çok büyük bir yanılgı içerisindedir. Bu yüzden olacak ki, Miss Marple okuyucularla ilk tanıştığında 65 yaşında olmasına rağmen 46 yıllık bir yaşam daha sürecektir.
Sessiz ve sakin bir kadın olan Miss Marple, müthiş gözlem gücüyle en karmaşık gizemli olayları çözebilir yetenektedir. Esasında yöntemi gayet basittir; insanlara bakar, onları dinler ve ikiyle ikiyi toplayıp sonuca ulaşır. İnsan doğasının genel olarak birbirine benzediğini düşünür ve gözlemlerini bu teorinin üzerine oturtur. Öyle ki kendisine göre, bütün karakter ve davranışlar belli bir yerden sonra cins, yaş, konum ayırt etmeden birbirinin aynıdır. Mesela kasap çırağı Kenneth'in yarım kilo az kıyma tartması ile Lord Ponteroy'un briç oynarken yanlış koz seçmesi arasında bir fark yoktur. Pamuk beyazı saçları, porselen mavisi gözleri, pembe yanakları ve kucağında örgüsüyle zararsız bir görüntü çizer, hatta çoğu zaman küçümsenir. Miss Marple kendisiyle barışık biri olmasına rağmen özel hayatını anlatmayı pek sevmez, bir keresinde üstü kapalı bir şekilde çok gençken, başından trajik bir sevda macerası geçtiğini söyler. "Gençler yaşlıların aptal olduğunu düşünür ama yaşlılar gençlerin aptal olduğunu bilir" görüşüne yürekten katılır.
İlk Miss Marple romanını okur okumaz Dorothy L. Sayers, yazar arkadaşı Agatha Christie'ye bir mektup yazarak; "Şu kızkurusu stereotipler şimdilerde yazılabilecek en iyi detektif türü ve Miss M çok hoş." der. Aynı sene, Şüpheli Kadın (The Strong Poison, 1930) romanında, Lord Peter Wimsey'e, Miss Marplevari dedikoduda uzmanlaşmış yaşlı kadınlardan oluşan bir detektiflik acentası kurdurtur. Lord'un yüce gönüllülüğü sayesinde bu kadınların hem boş zamanları hem de boş cüzdanları dolar. Yine aynı kitapta Lord Wimsey, hayatının aşkıyla karşılaşır. Oxford'ta öğrenim görmüş, bohem bir yaşam süren yazar Harriet Vane, erkek arkadaşını öldürmekle suçlanmaktadır. Lord Wimsey genç kadını aklamanın yanında kalbini kazanmak için de çok çalışır. Serinin ilerleyen kitaplarında, Lord Wimsey'in ısrarlı evlenme tekliflerini reddeden, bağımsızlığına düşkün genç kadın zamanla direnmeyi bırakır ve eşinin en büyük yardımcısı olur. Harriet Vane detektif kocasına/sevgilisine araştırmalarında yardım eden tek kadın değildir; Agatha Christie’nin deli dolu karakteri Tuppence Beresford'un mesleği detektiflik iken diğer Dört Büyükler'den Margery Allingham'ın Lady Amanda Fitton'u uçak mühendisi ve Ngaio Marsh'ın Agatha Troy'u ünlü bir portre ressamıdır.
Her ne kadar bu kadınlar mesleklerinde başarılı, ekonomik açıdan bağımsız, kültürlü ve eğitimlilerse de bircoğunun rolü en fazla kocalarına yardımcı olmaktan ibaret olup, başroller burunlarını her işe sokan yaşlı kadınlar gibi karikatürize edilmis tipik karakterlerindir. Ta ki 22 yaşında Cordelia Gray adında kimsesiz bir genç kız, Miss Marple furyasının hızını kesinceye kadar kadın detektiflere amatör gözüyle bakılıp çok ciddiye alınmayacaklardır.
Kategori: MakalelerAltın çağa kadar bu kadar çok kadın amatör detektif olduğunu bilmiyordum. Miss Marple’ı önceleri inandırıcı bulmuyordum, ama daha sonra İngiliz yaşlı kadınlarını yakından tanıma fırsatım oldu, karakter ve duruşlarına saygı duydum. Mrs Bradley de çok inandırıcı, kurguları sağlam romanları var.
PD James’e kadar çok güzel getirmişsiniz. Artık daha sonraki kadın detektifleri yazmaya mecbursunuz: Kinsey Millhone, Rizzoli, Claire de Witt, Lisbeth Salander, Rebecka Martinsson, …
Teşekkürler.
Teşekkürler Hocam. Aslında bu yazı çok daha kapsamlı ve uzun idi ama dergide çıkacağı için kırpmak zorunda kaldım. Fakat ne yazık ki ilk halini bulamadım, devamını getiririm diye düşünmüştüm zamanında. Haklısınız bahsedilmesi gereken o kadar çok karakter var ki, hatta Diva yazarlardan sonra Diva karakterler ile devam ederim diye de planlıyordum. Heyhat yoğun iş temposu, zaman darlığı daha fazla yazmamı engelledi, yani Maj Sjöwall'i bile işleyemedim. Şimdi burada, Surinam'da Corona virüsü yüzünden gece sokağa çıkma yasağı konuldu, dolasıyla işyeri de kapandı bir süre. Fırsat bu fırsat, eski yazılarımı siteye koyuyorum. Kafamı toparlarsam yeni bir şeyler yazmak isterim, bahsettiğiniz karakterlerden çok hakim olmadıklarım var, Rebecka Martinsson gibi. Okuyacak çok kitap, izlenecek çok dizi var.