Yazan: Murat Durmaz
- February 17, 2011 05:43
Kategori:
Ödüller ve Listeler
Yazan: Bekir Karaoğlu
- April 23, 2010 16:59
Kategori:
Bekir Karaoğlu Yazıları
Yazan: Bekir Karaoğlu
- April 23, 2010 16:56
Kategori:
Bekir Karaoğlu Yazıları
Yazan: Ekin Açıkgöz
- December 27, 2015 16:34
Kategori:
Tozlu Raflar
Yazan: Ekin Açıkgöz
- June 09, 2016 16:45
Kategori:
Makaleler
Yazan: Sıla Özcan Eren
- January 09, 2012 09:08
Kategori:
Makaleler
Yazan: Oğuz Eren
- September 20, 2018 00:48
Kategori:
Makaleler
Orta yaş krizindeki şair Richard Cadogan, bir gece geç saatlere kadar Oxford sokaklarında dolaşırken karanlık bir oyuncakçı dükkânına girer, bir ceset bulur ve kafasına bir darbe alır. Kendine geldiğinde içinde cesetle birlikte oyuncak dükkanı kaybolmuştur. Olayı polise olayı bildirir, ancak kimse ona inanmaz. Gizemi çözmek için kararlı olan Cadogan, arkadaşı edebiyat profesörü ve aynı zamanda amatör dedektif Gervase Fen'den yardım ister ve birlikte cinayet, şantaj ve diğer kötü niyetli faaliyetleri içeren karmaşık ve eğlenceli bir olay örgüsünü açığa çıkarırlar. Kaybolan Oyuncak Dükkanı, klasik dedektif kurgusu öğelerini mizah ve orijinallikle birleştirmesiyle polisiye edebiyatının kült eserlerinden biridir.
Robot serisinin üçüncü kitabı olan Şafağın Robotları’da, Arzlı polis dedektifi Elijah Baley ve insanvari bir robot olan R. Daneel Olivaw, Aurora adlı Uzaycı dünyasına bir cinayeti araştırmak üzere gönderilirler. Kurban, önde gelen bir robotbilimcidir ve şüpheli bir robotdur. Baley, davayı araştırdıkça, insanlar ve robotlar arasındaki karmaşık ilişkiler, insanlar ve Uzaycı dünyaları arasındaki kültürel ve siyasi farklılıklar karşısına çıkar. Büyük Usta Isaac Asimov’un, bir diğer, bilim kurgu ve kim-yaptı türlerini son derece başarılı harmanladığı serisi Karadul Bulmacaları’nı da kaçırmayın.
Polisiye edebiyatının öncül kadın dedektiflerden Kinsey Milhone, Bobby Callahan'ın şüpheli ölümünü araştırmak için yine genç adamın kendisi tarafından işe alınmıştır. Sayesinde fıstık ezmeli ve turşulu sandviç yemeyi sevdiğimiz Kinsey’in ne yazık ki Z’ye ulaşamadan biten Alfabe Serisi’nin en iyi maceralarından biri.
İsveçli yazar Johan Theorin, Öland Dörtlüsü adlı serisinin ilk kitabında gizem, gerilim ve doğaüstü unsurları bir araya getirir. Küçük oğlu Jens'in yirmi yıl önce İsveç'in Öland adasında aniden ortadan kaybolmasıyla yıkılan Julia ve gizemli bir mektupla torununun kaybolmasını tekrar araştırmaya koyulan yaşlı babası Gerlof'un etkileyici ve sürükleyici hikayesi, eleştirmenlerden övgü toplamış ve en iyi İskandinav suç romanına verilen Glass Key ödülü de dahil olmak üzere birçok edebi ödül kazanmıştır.
Block’un en popüler iki tiplemesinden Matthew Scudder yaşam felsefesi ve melankolikliği ile ne kadar karanlık bir tablo çizerse, Bernie Rhodenbarr da o denli eğlencelidir. Kütüphanedeki Hırsız klasik bir İngiliz Polisiyesi atmosferinde, hard-boiled hafiyeliğe öykünen Bernie ile müthiş bir polisiye parodisi olmayı başarır.
Viran Kule - John Dickson Carr
https://www.cinairoman.com/book_prints/16485
John Dickson Carr’ın en iyi eserlerinden biri olarak kabul edilen Viran Kule, ürpertici bir atmosferde geçer. Yanmış bir şatodan geriye kalan yıkık bir kulenin tepesinde duran bir adam sırtından bıçaklanarak öldürülür. Fakat cinayet ancak doğa dışı varlıklar tarafından gerçekleştirilmiş gibi görünmektedir. Çünkü adam bir tarafı nehre bakan tırmanılması imkansız bu kulede yalnızdır ve görgü tanıkları, kapıdan kimsenin girip çıkmadığına yemin ederler. Çözüm her ne kadar imkansız görünse de dahiyane bir detektif ve kilitli oda gizemleri konusunda uzman olan Dr Fell için bu iş bir çocuk oyuncağıdır.
Hollywood teşkilatından dedektif Harry Bosch, genç bir kadının öldürüldüğü dikkat çekici bir davayı araştırırken yolu Bebekçi olarak bilinen bir seri katille kesişir ve onu öldürmek zorunda kalır. Fakat aynı şekilde cinayetler yine de devam eder. Bosch’un Bebekçi diye öldürdüğü adam aslında masum mudur, acaba gerçek katil kimdir? Bosch serisinin bu 3. macerasında sert biraz da huysuz polis dedektifimize alışıyor ve bir daha da bırakamıyoruz. Hatta öyle ki adam sonraki yıllarda bile emeklilikten dönmek zorunda kalmıştır, okuyucudan kaçış yok!
İzlanda'nın soğuk ve kasvetli ortamında geçen romanda yalnız yaşayan, çocuklarıyla sorunlu ve elbette tipik bir İskandinav dedektifi olmanın gerektirdiği üzere alkolik ve depresif Erlendur'un, bir cinayetin ardındaki sırları çözmek için uğraşırken kendi geçmişin hayaletleriyle de mücadele etmesi çarpıcı bir şekilde anlatılır. Kitaptan uyarlanan film Myrin’i de izlemenizi öneririz.
Cordelia Gray, kimsesiz sıradan bir genç kızken başından büyük bir işe kalkışır ve dedektif olmaya karar verir, böylelikle hafiyelik erkeklerin tekelinden çıkar.
Eserlerinde “Kim Yaptı? / İçimizden Biriydi / Yok, Hiç Kimse / Olur mu, Herkes Yaptı!” gibi tüm formülleri işleyen Kraliçe, bu romanıyla çıtayı öylesine yükseltti ki diğer polisiye yazarlarının işini çok zorlaştırdı.
İskandinav polisiyelerini çok severim, Dahl’ın bir diğer serisi, Misterioso (Ölümün Sesi) ve dizi uyarlaması hakkında çok iyi yorumlar okudum. Önce şu Sam Berger’ları okuyayım dedim ama büyük hata! Sonu başı belirsiz, oradan oraya atlayan kurgu ve karakterleriyle hadi bir şekilde okunur fakat bu da ilk kitap gibi “devamı bir sonraki macerada” diye bitince sanmıyorum ki 5’li olanı okuyayım.
Clayton Rawson adına araştırmalarım sırasında çok rastlayınca, tüm hikayelerini içeren bir kitabını almıştım. Fakat nedense okumaya bir türlü fırsat olmadı, şimdi senin yazınla kendini anımsattı. Sevgili Emrah, Beyaz Perdede Siyah Gölgeler yazıların çok ilginç ve eğitici, kenarda köşede kalmış ne çok hazine var, bunları ortaya çıkarmak da bizlere düşüyor. Seriye devam etmen dileğimle
Teşekkürler Hocam. Aslında bu yazı çok daha kapsamlı ve uzun idi ama dergide çıkacağı için kırpmak zorunda kaldım. Fakat ne yazık ki ilk halini bulamadım, devamını getiririm diye düşünmüştüm zamanında. Haklısınız bahsedilmesi gereken o kadar çok karakter var ki, hatta Diva yazarlardan sonra Diva karakterler ile devam ederim diye de planlıyordum. Heyhat yoğun iş temposu, zaman darlığı daha fazla yazmamı engelledi, yani Maj Sjöwall'i bile işleyemedim. Şimdi burada, Surinam'da Corona virüsü yüzünden gece sokağa çıkma yasağı konuldu, dolasıyla işyeri de kapandı bir süre. Fırsat bu fırsat, eski yazılarımı siteye koyuyorum. Kafamı toparlarsam yeni bir şeyler yazmak isterim, bahsettiğiniz karakterlerden çok hakim olmadıklarım var, Rebecka Martinsson gibi. Okuyacak çok kitap, izlenecek çok dizi var.
Cinairoman.com'da Eylül 2019 okuma kitabı olarak seçtiğimiz Farahnaz’ın Çiçeği, okuması keyifli bir kitap fakat bir kim-yaptı polisiyesi olmasına rağmen gizem öğesi çok düşük. Hatta öyle ki, katil bu kadar aşikar olamaz, olmamalıdır diye bir trick arayıp, en umulmadık kim ola acaba diye düşünüyorsunuz. Fakat ortada pek de başka katil namzedi bulamayınca, “Eh, ne yapalım. Yetmişli yılların sonunda, bir taşra kentindeki burjuvaların yaşamı nasıl oluyormuş?” diye devam ediyorsunuz. Ve bu kararınızdan hiç pişman olmuyorsunuz.
Romanın her yerinden fırlayan, her çeşit kadınlar, özellikle orta sınıftan olanlar muhtemelen kadın okuyucuların çoğuna kendi anneleri ve onların arkadaşlarını, yaptıkları 'gün'leri anımsatmıştır. Büyüklerin sıkıcı konuşmalarına hiç karışmadan mutfakta ayaküstü atıştırılanın kek ve böreklerin ardından sıvışılıp kaçılan günleri. Karşı cinsten okuyucular ise, bizim Cinai erkeklerinin kibarca dile getirdikleri gibi, “böyle zulüm görmedik” diyebilirler ;)
Farahnaz’ın Çiçeği ne kadar sıcak bir kitapsa, baş karakter Yıldız Alatan da bir o kadar itici bir tip. Aslında kitapta yer alan kadınların hemen hepsi birbirlerinden bağımsız ayrı sevimsizlikteler. Yaprak Öz, şiddetli bir pozitif ayrımcılık yaparak Farahnaz’ın Çiçeği’nde erkek karakterleri gölge figüran rollerine yakıştırmış, zavallı adamlar kötü bile olamıyorlar.
Kitabın girizgahından bir polisiye serisinin planlandığını, torunu Berrak vasıtasıyla daha birçok Yıldız Alatan macerasının okuyucuları beklediğini çıkarmak mümkün. Bu ilk Yıldız Alatan macerası, sıkı polisiye okuyucularında olay örgüsü ve kim olduğu hemen çıkartılabilecek katiliyle biraz hayalkırıklığı yaratma tehlikesine karşın yine de kendini zevkle okutmaktadır. Serinin her yeni çıkan kitabiyla karakterlerin ve gizem unsurlarının daha derinleşeceğine inancim büyük.
Tanitimdan, evet van Veeteren'in ilk macerasi oldugu anlasiliyor ama nedense serinin yedinci kitabinin Ingilizce basligi secilmis. Isin ilginc tarafi ise 7. kitap bizde daha once Karambol adiyla basilmisti. Kitabin orijinal ismi Carambole olduguna gore birebir, gayet isabetli bir secim olmus. Ingilizceye cevirenler ise "Kurtlarin Saati" diye pek bir sairane takilmislar, bizimkiler de cok sevmisler ismi demek ki ;)
Kitap adlarindan, butun bu karisikliklardan bagimsiz Hakan Nesser'i tavsiye ederim. Bu kitap da (tabii eger tanitim bizi yaniltmiyorsa) ilki olmasina ragmen cok guzeldir, van Veeteren'i seveceksinizdir.
Polisiye terimleri Türkçe'ye çevirmek güç bir iş, aynı tınıyı yakalayamıyorsunuz. Mesela zamanında eskiler crime fiction için topyekün polisiye deyip kestirip atmışlar, halbuki yalnızca police procedural için kullanılsa ne güzel olurmuş. Şimdilerde suç/gizem/dedektif kurgusu diye ayrıştırmaya çabalıyoruz ama polisiye dilimize yerleşmiş bir kere. Hard-boiled için sert, cozy mystery için rahat polisiye terimlerini kullanmalıyız mı? Sonrasında alibi için tekrar kafa patlatıp, "şahit mi, yok olmaz!"larla tıkanınca da red herrings'e kırmızı sazanı yapıştırıp geçmeli miyiz?
Cozy kelimesi rahat, sıcak, sevimli, hatta çaydanlık kılıfı gibi birçok değişik sözlük anlamına sahipken, suç kurgusunun bir alt türü olarak daha çok atmosferi simgeler. Bu atmosferde, Gencoy Bey'in de belirttiği üzere şiddet veya cinsellik yer almaz, cinayetler birileri öldürülüyormuş gibi değil de adeta bir oyunmuşcasına sunulur. Katilin kim olduğunu bilmeniz gereken, dedektifden önce bulduğunuzda da kendinizi zeki hissettiren bulmacalardır 'cozy msytery'ler. Sevenlerinin bir köşeye çekilip keyifle okuduğu bu klasikler içim, şöminebaşı/kır köşkü/sıcak/rahat/... gibi bilumum terimler denilebilir ancak tek olarak kullanıldıklarında hepsinin verdiği anlamı kapsamaz ne yazık ki, hatta kulak tırmalar. Bu yüzdendir ki illa en uygun karşılığı bulmak zorunda mıyız diye düşünüyorum; absürt, illegal veya perspektif gibi dilimize giren kelimeler benzeri biz de cozy, hadi olmadı kozi diyemez miyiz?
Muthis bir yazi Serdar, ellerine, kalemine saglik. Karanlik koseleri mesken tutmana ragmen yazdiklarin cok keyifli, ustelik bilmedigim bircok sey ogrendim, sasirdim. Mesela, Paramaribo'da II. Dunya Savasi sularinda ucak kazasi oldugunu bilirdim de, hayatini kaybedenlerden birinin Lassie'nin yaraticisi oldugunu asla! Lassie demisken, Eric Knight'in bize surekli bir seyler anlatmaya calistigi Lassie'nin o naif dunyasinin yaninda rulet ve gansgterlerle dolu apayri bir yeri ayni ustalikla kurgulamasina hayran oldum. Ayni sekilde Ahmet Halit Kitabevi'ne de. Kimbilir kesfedilmeyi bekleyen daha nice hazineler vardir kutuphanelerde, sahaflarda.
Hepimiz hoşgeldik ve hoşbulduk :)
Tamam, o zaman :)