Bu yazı daha önce 221B Dergi Kasım-Aralık 2017 tarihli Sayı 12'de yayınlanmıştır.
Time Dergisi, 1945 senesinde, II. Dünya Savaşı bittikten hemen sonra kapak konusunu, bir polisiye yazar ile söyleşiye ayırmaya karar verir. Her ne kadar gizem kurgusunun, genellikle Edgar Allan Poe ile başladığı kabul edilse de İngilizlerin çoktan egemenliklerini ilan ettikleri kim-yaptı polisiyelerine, Amerikalılar çok sonradan girmişlerdi. Time editörleri, dikkatli davranma gereğini duyarak fazla tepki çekmeyecek bir isim arayışına girerler. Zamanın en ünlü yazarlarından Dashiell Hammett’ın en son kitabı, on iki yıl önce, 1934’te basılmış olup, zaten kendisi de sol kanada yakınlığı yüzünden dergi için uygun bir aday olmaktan çok uzaktır. 1946’da dört Marlowe romanı çıkan Raymond Chandler ise, daha o günlerden geçinilmesi güç bir karakter olarak ün yapmıştı.
Time editörleri, kırklı yılların fenomeni, yüz binlerce satılan kitaplarından bugünün parasıyla yalnızca o sene yaklaşık 600.000 dolar kazanan Craig Rice üzerinde anlaşırlar. Bu duruma Avukat Perry Mason seri polisiyelerinin yazarı Erle Stanley Gardner pek içerleyecektir. Fakat John Malone ile Jake ve Helen Justus çiftinin yer aldığı, mizahi yönü ağır basan hard-boiled polisiye romanları çok sevilen, hayranları arasında ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt’in de bulunduğu 37 yaşındaki Craig Rice, o yıllarda ününün zirvesindedir. Dergi editörleri, yayıncı Pocket Books’u aradıklarında, firmanın ilk 1 milyon satan yazarına vereceği küçük gümüş kanguru için Craig Rice ve Agatha Christie’nin başbaşa gittiklerini öğrenip daha da memnun olurlar. Ancak kağıt üzerinde mükemmel görünen bu seçim daha sonra başlarını çok ağrıtacaktır.
Time, Craig Rice’ı 28 Ocak, 1946 sayısının kapağı olarak seçmiştir ama tıpkı kaplanın kuyruğunu tutan bir adam gibi bundan sonrasında ne yapacağını bilmez bir haldedir. II Dünya Savaşı sonrası ABD, başından birkaç evlilik geçmiş, içki ve sigarası elinden düşmeyen, kocasıyla fiziksel şiddete varan kavgalar eden bir kadına henüz hazır değildir. 1945 Mart’ında yapılan ilk söyleşi çok tuhaf geçer. Renkli yaşamından kesitler sunan Craig Rice, isim ve soyadının aynı, yani her ikisinin de Craig olduğunu, bir at arabasında doğduğunu ve babasının Hintli bir asilzade olduğunu ısrarla vurgular. Tanrının varlığını konusunda şüphelerini dile getirir ama bir keresinde papazın, başka bir seferde de hahamın nikahlarını kıydığını söyler, hatta bir defasında yazı-turada kaybedince, şimdi adını unuttuğu biriyle 3 günlük bir evlilik yapmak zorunda kaldığını anlatır. Thomas Jefferson’un büyük amcası, Winston Churchill’in ise anne tarafından kuzeni olduğunu iddia eder. Time yazarları şaşkındır, fakat sürpriz bir şekilde derginin çıkmasından çok değil sekiz gün önce, kızıyla hiç yakın olmayan Mary Randolp çıkagelip, ünlü yazarın anlattıklarının çoğunun fazla gelişmiş hayal dünyasına ait olduğunu söyleyince taşlar yerine oturur. Editörler alalece yazıyı düzeltmek zorunda kalırlarken uzunca bir süre yazara karşı içki üzerinden bir hınç kampanyası yürütülür; Rice'ın belirttiği gibi, nedense akranları olan birçok erkek yazar, alkolik olmalarına rağmen aynı damgaya maruz kalmazlar.
En az kurgularındaki karakterler kadar alkol tüketip delice bir hayat yaşayan Craig Rice’ın hikayesi, onlarınki kadar kolay olmadı. Georgiana Craig, 1908 yılında, Chicago'da Mary Randolph ve Bosco Craig'in ilk çocukları olarak dünyaya gelir. Chicago Sanat Enstitüsü’nde tanışan, her ikisi de sanatçı olan anne babası geleneksel bir aile yapısından çok uzak olup Avrupa başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerine seyahat ederek sanat camiasının içinde kalmayı tercih ederler. Büyükannesi tarafından büyütülmüş Mary, çocuğunu doğurmak için memleketine döner ve kendi kızının da bir başkası tarafından yetiştirilmesi makul olarak değerlendirir. Çift, kızları Georgiana'yı Wisconsin'de yaşayan Bosco'nun ailesine bırakarak tekrar Avrupa'ya giderler. Üç yıl sonra geri dönmelerine dek, Nan teyze ve kocası Elton Rice, Georgiana'nın koruyucu anne-babası olur. Aynı döngü bir üç yıl sonra yeniden yaşanır, bu arada çiftin bir de oğulları olmuştur. Mary ve Bosco, 1918'de Birleşik Devletler'e döndükten sonra ayrılırlar ve Mary kızını yanında ister. Ancak Georgiana, Nan ve Elton'la kalmak istediğini, annesiyle bir bağının olmadığını açıkça belirtir, ertesi yıl da resmen Rice soyadını kabul eder ve adı Georgiana Craig Rice olur.
Washington ve Kaliforniya'da büyüyen Georgiana, San Diego Eyalet Üniversitesi Edebiyat Bölümü’nde okumaya başlar. Fakat genç kız derslerden çok partilere devam etmeyi tercih ederek okulu yarım bırakır. Özgür ruhlu bir bohem hayatını seçerek Chicago'ya taşınır ve Georgiana’yı atıp, yalnızca "Craig Rice" adını kullanarak adli muhabir olarak yaşamını sürdürür. Burada kendisinden 16 yaş büyük Arthur John Follows ile tanışır ve evlenir. Ertesi yıl çiftin ilk çocuğu Nancy ve bir sonraki yıl da ikinci çocuğu Iris dünyaya gelir. Ancak bu evlilik uzun sürmez, kocasının dergiden arkadaşı, editör Albert Ferguson ile beraber olmaya başlayan Craig, boşanır boşanmaz onun yanına taşınır. İronik bir biçimde annesinin yolundan giden Rice, ilk evliliğinden olan iki çocuğunu Nan ve Elton'a emanet eder. Artık yaşlanan çift, Craig’in Ferguson ile birlikteliğinden doğan David’e bakamayacaklarını söyleyince de oğlunu bir bakıcı ailenin yanına vermekte hiçbir sakınca görmez.
Albert Ferguson 1939'da ölür ve sonraki yıl Rice, kendisi için bile fazla liberal sayılabilecek Komünist Parti üyesi, Yahudi bir yazar olan Lawrence Lipton'la evlenir. Bu ilişki ailesini şok etse de, Rice'ın Lipton'la 1946 yılına kadar sürecek olan evliliği, yaşadığı en uzun birliktelik olacaktır. Rice ve Lipton çifti, Craig’in üç çocuğunu da yanlarına alınca tüm aile bir araya gelir. Nispeten sakin ve sorunsuz geçen bu günler, Craig Rice’ın en yaratıcı olduğu dönem olacaktır. Büyük Buhran zamanında gazetecilikle geçinen Craig, artık polisiye romanlar yazıyordur.
Altı yıl içinde, ilk kitabı Saatler Üçte Durdu (8 Faces at 3, 1939) ile başlayan, dört ayrı seriden birçok polisiye romanı yayınlanır. En ünlü karakterleri delifişek avukat John J. Malone ile onun yardımcıları Jake ve Helene Justus'dur. Kitaplar eşit ölçüde gizem ve komedi unsuru içerirler. Cesetler ortadan kaybolur, çeşitli vücut uzuvları posta yoluyla gönderilir ve Malone bir şekilde macera sayısından daha fazla sarışınla beraber olmayı başarır. Hard-boiled polisiyelerin parodisi denilebilecek romanlarda, Malone ve Jake-Helen Justus çifti tehlikeli bir dünyada yaşasalar da onlara gerçekten kötü ya da ıstırap verici hiçbir şey olmaz. Nihayetinde düzen her zaman yerindedir ve karakterler asla gerçek manada acı çekip gelişmez.
Alkolün su gibi aktığı Craig Rice'in gizemleri öylesine doludizgindir ki, bir süre sonra okuyucular kitabı bir yana bırakıp nefes almak ihtiyacını hissederler. Umutsuzca yanıtlar arayan hevesli Jake’in çırpınışları, Helen’in Chicago sokaklarında çılgıncasına araba sürüşü ya da Malone’nun bir soruşturma boyunca kelimenin tam anlamıyla bir tazı edasıyla avının peşine düşmesi Craig Rice kurgularındaki karakterlerin koşuşturmalarına örnektir. Şaşırtıcı bir şekilde, 1940 basımı The Corpse Steps Out'da cesedin hareketleri karakterlerden daha maniktir. Bu delisine kargaşa, Rice’ın parmaklarını daktiloya koyar koymaz, tıpkı meslektaşı Simenon gibi hiç duraksamadan yazı yazma hızıyla aynı paralelliktedir. Tuhaf unsurlarlar içeren eserleri belirgin bir gerçeküstü açıya sahiptir. Bu, kalıpların dışında yaşamayı tercih etmiş, kendine has kuralları olan Rice için ise gayet sıradandır.
Döneminin birçok üretken polisiye roman yazarları gibi Rice da, yaratıcı kurgularının New York yayıncılığının kurallarıyla sınırlandığını, her yıl ancak belirli sayıda Malone romanı yayınlanabilir olduğunu anlayınca, sokak fotoğrafçısı Bingo Riggs ve arkadaşı Handsome Kusak'ı piyasaya sürer. İkili, ilk maceraları Bingo’da (The Sunday Pigeon Murders, 1942) New York'ta fotoğrafçı olarak çalışırlarken, sonraki romanlarda Iowa ve Kaliforniya'da görülürler. İki kafadar çoğunlukla meteliğe kurşun atmalarına rağmen karşılarına çıkan vakalar büyüktür. Örneğin, The Thursday Turkey Murders macerasında hindi çiftliği satın alırlar ve meşhur çiftçinin kızı da dahil olmak üzere müthiş bir tarım deneyimi elde ederler.
Craig Rice, öylesine üretkendir ki kısa süre sonra kitapları için ek takma adlara ihtiyaç duyar. Melville Fairr serisi için ilk Malone romanlarından, karısını döven bir tipi, Michael Venning’i seçer. Bu takma ad altında üç kitap daha yazar. Ancak Rice’ın yazı stilinde kayda değer bir değişimlerin görüldüğü, kim-yaptı bulmacalarından çok karakterlerin psikolojisine vurgu yapan bu romanlar, Malone serisinin popülerliğine yaklaşamazlar.
Bir başka kurmaca karakterlerinden Daphne Saunders takma adı altında Rice, şansını kısa ömürlü dördüncü bir dizide daha dener. Ancak yayıncısına ikinci bir roman daha sözü vermesine rağmen, yerine getiremez. Alfred Hitchcock filmiyle aynı adı taşımaktan başka ortak bir noktası olmayan To Catch a Thief yazarın macera-gerilim kategorisinden ilk ve son romanı olur.
Craig Rice, muhteşem yazma hızına rağmen, partilerde hayatının tadını çıkarmaktan da geri kalmaz. Dönemin ünlü burlesk yıldızı Gypsy Rose Lee ile tanıştıklarında, iki kadın çok çabuk kaynaşıp sıkı dost olurlar. Craig Rice’ın yazdığı polisiye romanlardaki başarısından etkilenen Gypsy Rose Lee de yazmaya karar verir ve 1941’de The G-String Murders ortaya çıkar. Kitap büyük başarı kazanır, hemen ardından bir ikincisini de yazmasına rağmen, eserlerinin asıl yazarının Craig Rice olduğu söylentilerini engelleyemez. Lee'nin dedektif romanlarını kendi yazdığına dair açık kanıtlara rağmen Rice, Time röportajında soru işaretleri doğuracak şeyler ima eder, ne yazık ki bu dergi muhabirine uydurduğu masallardan yalnızca biridir.
1946'da Rice, Time’ın içkiden söz etmeyen tek kitabı olarak belirttiği Home Sweet Homicide isimli romanından uyarlanan önemli bir filmin yapımında yer alır. Yarı otobiyografik kitapta, ilham perisinin terk ettiği ve içki ile kendini avutmaya çalışan bir polisiye roman yazarı kadının üç çocuğu yandaki evde işlenen bir cinayeti aydınlatmayı kendilerine görev edinirler. Oldukça idealize edilen karakterler açıkça Rice ve çocuklarına dayanır. Vicdan azabı veya benzeri hisler içindeki Craig, kitaptaki çocuklara, annelerine iyi anne-baba olma rehberi hediye ettirir. O sıralarda Larry Lipton'dan boşanan Craig, uzun süre bir süre alkolle beslenen bir depresyon dönemi yaşar. Çok değil, kısa bir süre sonra, zamanında kitaplarının satışı Agatha Christie ile yarışan yazar, bir anda zirveden diplere düşer. Kendini hiç zorlamadan yılda birkaç kitap yazabilen Craig Rice’ın, sonraki on yıl içinde sadece iki romanı çıkar.
Craig, 1947'de yine evlenir, bu sefer kendinden on bir yıl daha genç yeni bir senaryo yazarını eş olarak seçmiştir. Bu evlilik de bir yıldan az sürer, az bir zaman sonra Rice, kronik alkolizm nedeniyle iradesine karşın akıl hastanesine yatırılır. Rice karakteristik olarak, hastanede yattığı sırada yeni bir koca adayı bulur ve çift Meksika'da evlenir, ancak balayı çok çabuk biter. Yeni evliler, Rice'ı dökülen dişler ve kırık kemiklerle bırakan acımasız kavgalar edince küfürbaz ve dayakçı eşinden ayrılarak New York'a taşınır ve burada iyice alkole sığınır. Alkolizm, depresyon ve bir dizi kötü evlilik yavaş yavaş yazısını durma noktasına getirir, edebiyat camiasıyla olan bağlarını mahedip sağlığını yok eder.
1952 yılında bir gün Rice, bir edebiyat ajansına gider ve kısa öyküler yazmak istediğini söyler. Onu ajansın bir odasına koyarlar ve bütün gün yazıp, çalışmalarını tamamladıktan sonra günlük ödemesini yaparlar. Gündüz hikaye yazarak kazandığı para, akşamları Craig’in içki satın almasını sağlayacaktır. Craig Rice, kısa öyküler dizisinde John J. Malone karakterini kullanması için bir diğer ünlü polisiye romanlar yazarı arkadaşı Stuart Palmer ile beraber çalışır. Ellery Queen dergisi okuyucuları hikayelerini çok sever.
Ailesi tarafından, yıllar boyunca mustarip olduğu çeşitli kemik kırıklarından kaynaklanan sinir sorunlarının tedavi altına alınabilmesi için bir sanatoryuma yerleştirilir. Düzenli beslenme ve içki içmeme, Craig’in eski günlerine kavuşması için bir nebze yeterli olur ve bu esnada biri Malone serisinden olmak üzere iki kitap yazar. Ancak yavaş yavaş kendini toparlamaya başladığı düşünülürken, muhtemelen sarhoşken merdiven basamaklarından düşerek ölür. Ömrü kısa süren, başarıdan başarısızlığa çok çabuk geçen Craig Rice hayatını kaybettiğinde yalnızca kırk dokuz yaşında idi.
1959'da Ed McBain, bitmemiş son romanı, bir Bingo macerası olan The April Robin Murders’ı tamamlar. McBain’in işi çok zordur çünkü daktilonun başına geçip aklına gelenleri direkt yazan Craig Rice, her zamanki gibi önceden belirli herhangi bir plan veya taslak bırakmamıştır, katilin kim olduğunu bulmak Ed McBain’e kalır.
Kişisel hayatında trajedilere rağmen, mizah duygusunu hiç kaybetmeyen Craig Rice’ın gerçeküstü polisiye eserlerinin dört tanesi, AKBA Yayınevi tarafından Türkçe’ye kazandırılmıştır. Malone serisinin ilki olan, Saatler Üçte Durdu (Çev. Muharrem Atlıkan, 1975) adından da anlaşılacağı üzere evdeki tüm saatlerin sabah 03:00'da tamamen durduğu tuhaf bir ölüm etrafında döner. Şüpheli, öldürülen kadının yeğeni ve Jake Jullus’un müşterilerinden biriyle henüz evlenmiş olan Holly Inglehart'dır. Jake, polisi Holly'nin anlattığı rüyalar, alarmların çalması, evdeki her saatin tam 3’de durması ve katilin evdeki tüm yatakları düzeltmesi gibi saçmalıklarla dolu deli hikayesine inanmadığı için suçlamıyordur. Jake soruşturmaya koyulduğunda, ilk keşfi Holly’nin arkadaşı Helene olur, görür görmez çarpılır. Genç adam, Holly’nin yasal yardıma ihtiyacı olduğunu düşünerek, esaslı içici, sıkı bir avukat olan dostu John Malone’u arar. Böylelikle kırklı yıllarda ortalığı kasıp kavuracak delişmen üçlü bir araya gelir. Kitapta Malone şöyle tasvir edilir: “…John Joseph Malone bir avukattan ziyade barmen, yahut da beyzbol menacerine benziyordu. Kısa boylu, ağırkanlıydı. Saçları siyah, yanakları kırmızıydı. Çapaçul bir kıyafeti vardı. Buruşuk elbisesini gören bir kimse, onu bir taksinin köşesine kıvrılarak o şekilde uyumaya alışık biri sanırdı. Gömleğinin yakası kirlenmiş, kravatı yana kaymıştı. Yeleğinin düğmelelerinden birkaçı çözüktü. Ayakkabılarından birinin bağı da yerleri süpürüyordu. Bununla beraber John Joseph Malone mahkeme salonlarında takındığı artistik tavırlarla ün sahibi olmuştu. Onun bir suçluyu müdafaa etmek üzere mahkemeye gideceğini duyanlar, her defasında salonu ağzına kadar doldururdu.”
Nil Eren çevirisiyle, 1963 senesinde basılan, sekizinci Malone macerası Şanslı Ceset’de (The Lucky Stiff, 1940) Helene Justus, ideal kadın; güzel ve zeki olarak tabir edilirken Jake Justus için sadece Helene’in uzun boylu, kırmızı saçlı kocası denilir. Meşhur avukat John J. Malone ise fazla romantik, biraz vesveseli bir adam olarak tanıtılır. Kitapta, yirmi seneden beri Malone’u tevkif etme hayalleri kuran, tipik bir İrlandalı olarak görünmemek için soyadına sonradan “von” ekleten komiser Daniel von Falanagan da bulunur. Big Joe Childers'ın suçundan mahkum edilen Anna Marie St. Clair, elektrikle infaz cezasına çarptırılmasına rağmen gerçek katilin son anda itiraf etmesiyle ölümden kurtulur. Anna’nın bir sonraki adımı, intikamını gerçekleştirmesine yardımcı olmak için John J. Malone’u tutmak olur. Malone ve arkadaşlarının elinde, “…Güzel bir kadının vücudunu iyice saran, gri bir tayyör; küçük, yassı bir çanta; müthis bir tuzak; söylenmesi yasak edilen, neşeli bir şarkı; iki erkeğin kalleşliği; boş bir dairede nöbet bekleyen bir ceset; hayaletlerden korkan bir İrlandalı ve hayaletlerden korkmayan bir İrlandalı” gibi ipuçları bulunur.
AKBA Yayınevi, Malone ve arkadaşlarının yer aldığı polisiye romanlarının yanında, Craig Rice’ın diğer sevilen kahramanları Bingo ve Handsome’ın ilk maceraları olan Bingo’yu da (The Sunday Pigeon Murders, 1942) 1972’de Muharrem Atlıkan çevirisiyle basar. Milletlerarası Fotoğrafçılık, Sinemacılık ve Televizyonculuk Şirketinin (kısaca şipşak foroğraf çekme şirketi) kurucu ve ortakları Bingo Riggs ve Handsome Kuzak, Central Park’ta gelip geçenlerin fotoğrafını çekip sonrada kendilerine satmaya çalışan iki kafadardırlar. Bir gün Handsome'un fotoğrafik hafızası sayesinde, neredeyse yedi yıldır kayıp ve ölü ilan edilmek üzere olan bir adamı çektiklerini fark ederler. Bay Pigeon, eski iş ortağı adına beş yüzbin dolar değerinde bir sigorta poliçesi bırakarak kaybolmuştur. Bu servetten kendilerininin de yararlanmalarını gerektiğini düşünen ikili, hemen işe koyulur.
Craig Rice’ın kitaplarındaki tiplemeler çoğu zaman okuyuculara sempatik gelir. Bir seferinde editörü, katil karakteri o kadar sever ki katili değiştirmesini ister ama diğer namzetlere de kıyamaz. Nihayetinde Craig Rice şimşek hızıyla yepyeni bir karakter kitaba koyarak onu katil ilan eder, herkes mutludur.
Yazdığı her mizahın arkasında çok fazla acı ve sıkıntı, yaşadığı her kopukluğun ardında derin izler bıraktığı Craig Rice, tüm sorunlarına karşın zamanının en önemli ve başarılı gizemli yazarlarından biri olmayı başarmıştı. İlk kez suç edebiyatı üzerine bir dergi çıkaran, gerçek bir suç kitabı ve 18 polisiye romanıyla, gölge yazarlığın her iki tarafında da bulunan Craig Rice’ın kendisi de gölgeler altında kaldı, kitaplarının uzun süre basımı yapılmadı. Ancak yenilikçi, benzersiz ve inkar edilemeyecek kadar keyifli romanları gün ışığına kısa bir süre önce, e-kitap olarak tekrar çıkmaya başladı. Aynı şekilde bu eşsiz yazarın çevrilmemiş diğer kitaplarını da Türkçe’de görmeyi umuyoruz.
Kategori: Suç Edebiyatının Divaları