menu

Bir Kadın, Üç Yazar: Ruth Rendell

Yazan: Tülay Güneş Kılıç
Yayın Tarihi: April 03, 2020 17:44

Bu yazı daha önce 221B Dergi Aralık 2018-Ocak 2019 tarihli Sayı 18'de yayınlanmıştır.

Ruth Barbara Grasemann 17 Şubat 1930'da Londra'da, öğretmen bir anne-babanın tek çocuğu olarak dünyaya geldi. Annesi Ebba Elise, Danimarka'da büyümüş olmasına rağmen İsveç asıllıydı. Ruth'un “çok belirsiz, garip bir kadın” olarak nitelendirdiği Ebba, multipl sklerozdan muzdaripti, o zamanlar bu sinir sistemi hastalığı hakkında çok az şey biliniyordu. Zor bir çocukluk döneminden geçerek matematik ve fen öğretmeni olmayı başaran babası Arthur ise İngilizdi. Grasemann’ların, o yıllarda boşanmak bir seçenek olarak görülmediği için sürdükleri mutsuz evlilikleri Ruth’un çocukluğuna gölge düşürmüştü. Annesi Ruth adını telaffuz etmekte zorlanıyordu, bu yüzden tıpkı yakın akraba ve arkadaşlarının da yaptığı gibi, kızına Barbara diye sesleniyordu. İki isminin de aynı anda kullanılması küçük Ruth’a başkalarından daha farklı biri olduğu duygusunu veriyordu.

Ruth, Londra’nın kuzeydoğu yakasındaki bir banliyöde, babasının inşa ettiği modern bir evde büyüdü. Evlere olan düşkünlüğünü babasına borçlu olan Ruth, romanlarında meskenlere önemli ölçüde yer vermenin yanında yaşamı boyunca 18 ayrı konutta oturacaktır. Babasından aldığı bir diğer özellik de kitap sevgisiydi, Ruth daha çok ufakken, babasının onu dizine oturtup yüksek sesle kitap, özellikle de en sevdiği yazar olan Thomas Hardy’i okumasını hiç unutmadı. Küçük kız uzun saatler boyunca dinlediği bu romanlardan öylesine sıkılmıştır ki, ileride haftada beş kitap bitirmesine rağmen bir daha bir Hardy’i eline almakta çok zorlanacaktır.

Ruth, 1948'de Essex'teki Loughton Lise’sinden mezun olur. Yaşıtlarıyla birarada olmaktansa yalnız kalmayı tercih eden genç kızın, çok erken yaşlarda yazmaya başlaması şaşırtıcı değildir. Henüz daha 15 yaşında ilk romanını tamamlar. Okulu bitirdikten sonra dört yıl boyunca, Cbigwell Times adında küçük bir yerel gazetede muhabir çalışır. Hayalgücü fazla çalışan genç kız, perili olduğu rivayet edilen bir ev hakkında haber yapması istenildiğinde, hikayesini daha cazip kılmak için bir yaşlı kadın hayaleti icat eder. Mülk sahibi, gazeteyi evin değerinin düştüğü gerekçesiyle dava açmakla tehdit eder.

Kulağı çekilen Ruth’a, bir tenis kulübünün yıllık yemek haberini yapmak görevi verilir. Genç kız bulunabilecek en sıkıcı ortamlardan biri olduğunu düşündüğü etkinlikte, başkanın önceden hazırlamış olduğu konuşmasının bir kopyasını edinmeyi başarır ve yemeğe katılmaz. Az çok olduğunu tahmin ettiği bir şeyler yazar ve gazeteye yollar. Fakat genç muhabir dehşet bir hata yapar; kulübün başkanı konuşmasının ortasında kalp krizi geçirip hayatını kaybetmiştir ve orada bulunmayan Ruth bunu kaçırmıştır. Bir skandalı daha atlatamayacağını düşünen Ruth, hızlı davranıp kovulmadan istifasını verir. Fakat gazeteyle bağı hayatı boyunca sürecektir, zira yazı işleri müdürü Donald Rendell ile evlenir ve çiftin Simon adını verdikleri bir oğulları olur.

Kurmaca yazmayı muhabirlikten daha çok seven Ruth Rendell, on yıl boyunca bir anne ve eş olarak evde kalıp hummalı bir şekilde hikaye ve romanlar yazdığı günlerden hep özlemle bahseder. Yayınevleri tarafından tekrar tekrar reddedilmesi onu yıldırmaz. Mizahi türden bir romanını gönderdiği İngiliz yayınevi Hutchinson’dan, kitabı yeni baştan yazması gerektiğini, hatta elinde başka bir eser varsa onu yollamasının daha iyi olacağını yazanbir mektup alır. Vardır. Eğlence olsun diye yazdığı, From Doon with Death adındaki dedektif romanı hali hazırda beklemektedir. Birkaç düzeltme yapar ve gönderir, yayınevi kitabı basmayı kabul eder ve çok geçmeden ünlü Doubleday Yayınevi de romanın Amerikan haklarını satın alır.

İngiliz suç kurgusunun son yıllardaki en üretken yazarlarından olan Rendell, kim-yaptı klasik polisiyeleri olan Baş Müfettiş Wexford serisinin yanında, güçlü bir psikolojik atmosferde geçen karanlık hikaye ve romanlar yazdı. 1986'da, "olağanüstü baskı altındaki sıradan insanlar" olarak tanımlanabilecek karakterlerin yer aldığı romanları için Barbara Vine takma adını kullanmayı tercih ederken ikinci ismini, büyükannesinin kızlık soyadıyla birleştiren bu takma adla, asla gerçek kimliğini gizlemeyi amaçlamamıştı. Baş Müfettiş Wexford’un yer aldığı, hayali cennet kasaba Kingsmarkham’da geçen polis prosedür serisi, psikopatları işlediği seri dışı romanlar ve alelalede insanları anlattığı, daha karanlık ve çoğunlukla klostrofobik atmosferde geçen Barbara Vine psikolojik gerilim kitapları olmak üzere Rendell, oldukça farklı türlerde, üç ayrı tarzda yazdığını açıkça ortaya koymaktadır.

Bir seferinde kendisine iletilen, “Hem Ruth Rendell hem de Barbara Vine olarak yazıyorsunuz, ikisi arasındaki fark nedir?” sorusuna şöyle cevap verir: “Ruth ve Barbara benim iki yönüm. Ruth daha sert, daha soğuk, daha analitik, muhtemelen daha agresif biri. Ruth profesyonel yazardır, Baş Müfettiş Wexford'u yarattı. Karakterler daha derindir ve kazara veya toplumsal baskılar yüzünden kolay kolay cinayet işlemezler. Barbara ise daha kadınsıdır. Biraz daha yavaş bir tempoda, daha duyarlı ve belki de biraz sezgisel bir sese sahiptir.“

Yıllar sonra Rendell, bir röportajında, geçinmek için dedektif romanları yazmaya adeta zorlandığını belirtir. Eğer yayınevi mizah romanını kabul etseydi, belki de edebiyatın çok farklı kulvarlarında yer alabileceğini her fırsatta dile getirir. Ruth Rendell, eserlerinde ırkçılıktan ev içi şiddete kadar geniş bir yelpazeden konuları ele alır ve yazar arkadaşı Jeanette Winterson'un bir zamanlar dediği gibi, 'polisiye türünü ‘havaalanı kitapları olmaktan çıkarıp ana akım literatürüne aktarılmasında katkısı büyük olur.

Ruth Rendell, karakterizasyona büyük önem verir. Bazen kendini bir karaktere dönüştürdüğünü söyler, bazen de bir fotoğraf albümündeki veya bir sanat galerisindeki portrelere bakması herhangi bir tiplemeyi oluşturmasına yardımcı olur. Kitaplarında geçen diyologları çoğu zaman yabancıların konuşmalarına dayanarak yazdığını itiraf eder. "Kulağımı açıp barlarda, restaurantlarda, dükkanlarda veya havaalanları ile trenlerde insanların konuşmalarını dinliyorum. Daha sonra ne dediklerini not aldığımda söylenenleri kafamda tekrarlayıp, ritim ve otantikliği yakaladığımda ise kitaplarımda kullanıyorum.” der ve devam eder: “Gerçekten ilgilendiğim şey, insan kişiliğinin gelişimidir. Bir insan neden bunu yapar, geçmişinde neler yaşadı ki bunu yapmasını sağladı?” diye düşünürüm. Yazdığım karakterler üzerinde çalışmaktan hoşlanırım, onlara ne olacağını bilmek isterim. İnsanlar baskı uygulandığında veya başkaları tarafından acı çektirildiği zaman sonradan pişman olacakları şeyleri çoğu kez kazara ya da ani öfke çılgınlıklarından dolayı yaparlar, hatta cinayet işlemeye kadar gidebilirler.”

1975 yılında, aynı evde yaşamalarına karşın uzun süredir duygusal bağlarının koptuğu kocasından boşanır, bunun nedeni başka birine aşık olmasıdır. Fakat iki yıl sonra, ‘Asla onsuz olamam, 200 kilometrelik bir araba yolculuğunda bir kelime bile etmeden anlaşabileceğim tek kişi’ dediği Don ile tekrar evlenirler. Özel hayatının konuşulmasından pek hoşlanmayan Ruth Rendell’ın, aşık olduğu sevgilisinin kimliği hayatının sonuna kadar sır olarak kalır.

 Her zaman, “Benim işim gerilim. Gerçekten karmaşık bir dolambaçlı yapıya sahip eski dedektif hikayesi pek benim tarzım değil.” diyen Ruth Rendell, polisiye edebiyatının belki de en tanınmış yazarı Agatha Christie ile kıyaslanmaktan nefret eder. Bir eleştirmen zamanında, kendisinin Christie ile mukayase edilmeyecek kadar iyi, hep daha fazlası için çabalayan ve daha iyisini yakalayan bir yazar olduğu savıyla Ruth Rendell’ın sürekli ‘Yeni Agatha Christie’ olarak lanse edilmesini çılgınca bulduğunu belirtir. Fakat her iki yazarın da ortak oldukları yön, farklı dönemlerde de olsa polisiye kraliçesi olarak adlandırılmaları ve kitaplarının çok satılması olduğudur..

Ruth Rendell, bir seferinde kendisine sorulan Agatha Christie ile benzerlikleri sorusunu şöyle yanıtlar: “Christie, harika fikirleri ve muhteşem kurgularına rağmen, karakterlerinin derinliğini işlemeye pek yanaşmadı. İçinde yaşadığı dönemi bile pek iyi incelediğini sanmıyorum, kitapları karton kişilerle doluydu. Bu sebepten Christie’nin benim tam aksime yüzeysel olduğunu düşünüyorum. Keşke onun parlak fikirlerini ve sürpriz finallerini ben de düşünebilseydim, bu konuda benden çok üstün. Lakin karakter oluşturmak ve duygusal içerik konusunda bana yaklaştığını sanmıyorum.”

Barbara Vine kitaplarından birincisi, 1986 çıkışlı A Dark-Adapted Eye (Karanlıktaki Gözler) ile Edgar ödülünü kazandı. Asta’s Book, 1994 (Asta'nın Günlüğü) Danimarkalı bir geçmişe sahip daha "edebi" bir romandır ve Alaska sahillerinde bir cinayet işleyen ve sonra keşiften korkan genç bir adam hakkında bir suç hikayesinden daha çok bir edebi romanını andırır; The House of Stairs, 1988 (Merdivenli Köşk) romanında Lizzie, on dört yıl boyunca karşılaşmadığı eski dostu Bell'i Londra’da tesadüfen gördüğünde aralarında geçen 'korkunç şeylere' rağmen onu izler, iki kadının arkadaşlıklarını yeniden canlandırmalarının korkunç sonuçları olacaktır. The Brimstone Wedding, 1995 (Onüçüncü Yıl) ölmekte olan bir kadının ve onun gizli geçmişinin zarif bir hikayesidir.

Ruth Rendell’in düz bir dedektif kurgusu olarak tanımladığı ve neden bu kadar cok sevildiğine anlam veremediği, kitapları kadar tv uyarlamaları da popüler olan Wexford serisinin odak karakteri Reg Wexford, 1964 yılında From Doon with Death ile doğduğunda 52 yaşındaydı. Birçok meslektaşı gibi Ruth Rendell da bu seçimden sonraları çok pişmanlık duyacak, keşke biraz daha genç yapsaydım diyecektir. Rendell, yine aynı şekilde kendisinden önce de birçok meslektaşının düşündüğü gibi yıllar boyunca Wexford’u öldürerek seriyi bitirmek istese de buna bir türlü eli gitmez. Çünkü her ne kadar bir erkek olsa da, Wexford’u alter-egosu olarak görür, oğlu Simon’a göre ise tamı tamına büyükbabasını resmetmiştir.

Rendell’in Müfettişi Reginald Wexford’u asla bilge ve çekici biri ya da acımasız, alaycı değildir, tuhaf veya egsantrik alışkanlıkları da yoktur.

Serinin en güçlü odak karakteri olan Inspector Reg Wexford’dur doğallıkla. Fakat yardımcısı Mike Burden’in yanında karısı Dora, kızları Sheila ve Sylvia da güçlü bir şekilde resmedilirler, serinin ilerlemesiyle birlikte onların hikayeleri de gelişir ve değişir.

 

“Eunice Parchman, okuma yazma bilmediği için öldürmüştü Coverdale ailesini.”

Dilimize birçok romanı kazandırılan Ruth Rendell’ın en iyi kitaplarından olan A Judgement in Stone, 1977 (Taştan Hüküm) aslında klasik polisiyenin bütün kurallarını yıkar, “kim-neden-ne yaptı” sorularının yanıtlarının hepsini birden, daha ilk cümlede bu muhteşem girişle verir. Buna rağmen okuyucu Eunice Parchman’ı merak eder, ‘hayır neden bir insan okuma-yazma bilmediği için bütün bir aileyi katleder ki?’ diye eline aldığı roman, sonuna kadar yine muazzam bir gerilimle devam ederek okur. Taştan Hüküm, benzersiz bir şekilde karakterleri işler, bazılarının ölümü hakettiklerini düşünürken, bazılarına da yakınlık duyarsınız. Televizyonda bir ürkü filmi izlerken, birazdan kurban olacak genç kıza, “Haydi kaç, kurtar kendini!” diye bağırmak istediğinize benzer bir şekilde Melinda’ya seslenirsiniz. Ama sonuç bellidir.

Claude Chabrol’un La Cérémonie’nin filmi için ilham kaynağı olan kitap, okuyucu üzerinde oynanan kurnaz ve kötü niyetli bir şakadır. Rendell, bilinçsizce mağduriyeti davet eden insanların olduğu teorisi ile mükemmel derecede rahattır.

Yetmişi aşkın roman ve kısa öykü eserleri veren Rendell, ayrıca kurgu dışı kitaplar yazıp birkaç antolojiyi düzenledi. İngiltere'nin ITV televizyonu için uzun süredir devam eden The Ruth Rendell Mysteries serisinin danışmanlığını yaptı. Rendell, Amerikan Polisiye Yazarları Birliği’nin verdiği "Edgar" ödülleriyle İngiliz Polisiye Yazarları Birliği’nin verdiği "Altın Hançer" ödüllerini değişik tarihlerde birden fazla kazanmıştır.

Barones unvanının yaninda, İşçi Partisi üyesi de olan Rendell, göçmen kızların aileleri tarafından kadın sünneti için yurtdışına gönderilmesini engelleyen bir yasanın geçirilmesine ön ayak oldu. İskandinav kökenlerine borçlu olduğu disiplin sayesinde senelerce aynı yaşam tarzını sürdüren, yemek yemekten pek fazla hoşlanmayan, her sabah erkenden kalkıp koşan, sektirmeksizin 9:30’da bilgisayarının başına geçip dört saatı aşkın yazan, senede en az bir kitabı çıkan Ruth Rendell, inme geçirene kadar düzenli olarak parlemento görüşmelerine de devam ediyor ve “emekli olmaya hiç niyetim yok.” diye gururla söylüyordu. Fakat çok değil, polisiye edebiyatı ve siyaset alanında rakibi, gerçek yaşamda ise yakın arkadaşı olan P.D. James’in ölümünden altı ay kadar sonra, geçirdiği inmeyi atlatamayıp hayatını yitirecektir. Böylelikle İngiliz polisiye dünyası gerçek kraliçelerini peşpeşe kaybeder, Val McDermid, Minette Walters, Kate Atkinson gibi ünvan için sırada bekleyen adaylar çok olsa da, bunun biraz daha zaman alacağını söylemek yanlış olmaz.

Kategori: Suç Edebiyatının Divaları
Etiketler:
Ruth Rendell
Barbara Vine
Taştan Hüküm

Yorum yaz
mode_edit

İLGİLİ KİTAPLAR

Nopic

İLGİLİ YAZARLAR

Nopic Nopic