menu

Dünyanın En Ölümcül Yeri: Midsomer

Yazan: Tülay Güneş Kılıç
Yayın Tarihi: April 04, 2020 18:33

Bu yazı daha önce 221B Dergi Eylül-Ekim 2019 tarihli Sayı 22'de yayınlanmıştır.

 

Dizinin çekildiği lokasyonlardan Aldbury, Hertforshire (Written in Blood, Sezon 1- Bölüm 1)

 

“Midsomer'da yaşayan biri kalacak mı geriye?”

Dünya çapında en çok izlenen dedektif dizilerinden olan Midsomer Cinayetleri’nde Başmüfettiş Tom Barnaby karakterini canlandıran John Nettles’a endişeyle bu soruyu yönelten İngiltere Kraliçesi Elizabeth’den başkası değildir. Kraliçenin televizyon karakterlerine yoğun ilgisini, zamanında Dallas’ın kötü adamı JR Ewing’e ısrarla, “Seni kim vurdu?” diye sormasından aşina olmamıza rağmen Midsomer Cinayetleri’nde bölüm başına en az 2-3 cinayet düştüğü göz önüne alınırsa, Majesteleri kaygılanmakta ziyadesiyle haklıdır. Fakat kartpostal manzarasına sahip, dışarıdan gayet sakin ve huzurlu görünen bu İngiltere kırsalındaki, genelde üst sınıf arasında gerçekleşen cinayet miktarının yüksekliği biraz da türe parodik bir yaklaşım olarak anlaşılabilinir.

22 yıldır süren ve 200’den fazla ülkede gösterilen Midsomer Cinayetleri, İngiliz yazar Caroline Graham’ın eserlerinden uyarlanmıştır. 17 Temmuz 1931, doğumlu Graham, yazarlık kariyerine önceleri radyo ve televizyon için senaryolar yazarak başlar. İlk iki romanı hiç ses getirmez fakat 1987 yılında yazdığı The Killings at Badger’s Drift ile bir anda dikkatleri çeker. Hayran olduğu ünlü polisiye yazarı Christianna Brand’a ithaf ettiği, popüler karakteri Başmüfettiş Barnaby serisinin bu ilk kitabı suç kurgusunun çeşitli prestijli ödüllerine aday gösterilir ve İngiliz Suç Yazarları Derneği tarafından oluşturulan “En İyi 100 Polisiye Romanı” listesinde yer almayı başarır. Küçük ve sakin İngiliz köylerinde geçen kitaplar, cep telefonu, bilgisayar gibi modern çağın araçlarını içermelerine karşın Agatha Christie ve Dorothy L. Sayers’ın eserlerine benzer klasik İngiliz dedektif romanı tarzındandırlar. Caroline Graham, yerleşik düzeni bozmaya çalışanların keşfedilip cezalandırıldığı, birçok açıdan Agatha Christie’nin Bayan Marple’ının kurgusal İngiltere'sine eş güven verici bir dünya sunar.

Tipik “kim-yaptı” dedektif hikayelerinin özelliği, sosyal hayatın süregelen düzeninin kısa bir süreliğine bozulma olasılığına karşın tehlikenin savuşturulması ve bunun okuyucuyu rahatlatmasıdır. Sihirli formül, masumların suçlu gibi görünmesine rağmen dışarıdan birinin (bu durumda yazar) asıl faili ortaya çıkarması ve böylelikle düzenin tekrar kurulmasıdır. Suç temizlenir, katiller yakalanır ve böylece sosyal denge yeniden kurulur. Yani temelde "güvenli hale getir" bazlı hikayeler, kendimizi güvenli hissetmemizi sağlar.

Midsomer Cinayetleri, ölümlerin açık bir toplulukta meydana geldiği ve katilin “kendilerinden” biri olduğu bilmecesinden yola çıkan geleneksel dedektif romanı türünü birçok yönden takip eder. Ancak ipuçlarına ve ampirik gerçekçiliğe dayanan metotlu bir çalışma görülmez. Barnaby’nin kafasında sık sık, karısı veya kızıyla soruşturmadan tamamen farklı bir şey hakkında yapılan bir konuşma esnasında bir ampül çakar ve içgüdülerini de kullanarak eksik parçaları birleştirir. Polis karakollarında, sorgulama odalarında yapılan klasik bir polislik işi de değildir, araştırmalar çoğunlukla köylerde, publarda, ormanlarda ve arazide, veya hiç olmadı Barnaby'nin kendi evinde kahvaltı veya akşam yemeği masasında yapılır. Tom Barnaby, araştırılmakta olan insan ve çevre gruplarının hem içinde hem de dışındadır. Kendisi de ailesi de birey olarak rollerinde olayların bir parçasıdırlar; panayırlara, festivallere, resim kurslarına ve tiyatro oyunlarına katılırlar veya mağdurlarla çoğu zaman şahsen tanışırlar.

Midsomer Cinayetleri’nde birçok İngiliz televizyon dizisinde olduğu üzere, sosyal hiyerarşi belirgin bir yere sahiptir. Çeşitli köylerin konaklarında yaşayan kırsal üst sınıf genellikle mutsuz ve huzursuzdurlar, genellikle de yerel halkla bir çatışma yaşarlar. Soy ağacına saplantılı düşkünlükler, sevgi yoksunu evlilikler, duygusuz ebeveynler ve ilginç cinsel bağımlılıklar sık sık işlenir. Graham’ın kara mizahın yoğun olduğu romanları demirciden kütüphaneciye, çay salonu garsonundan malikanenin efendisine kadar uzanan gerçekçi İngiliz karakterleri ile doludur. Barnaby’nin karşılaştığı cinayet vakaları pitoresk köy ortamı fonuyla çelişen, çoğu zaman şok edici niteliktedirler. Karakterler sık sık olduklarından farklı görünürler, maddi durumları oldukça ümitsiz olmasına rağmen başkalarını gösterişli yaşamlarıyla aldatan veya cinsel tercihlerini tutucu ve sert bir görünüm altında gizleyen kişiler eserlerinin vazgeçilmezleridir. “Eski günahların gölgesi uzun olur” temalı Barnaby romanlarının mekanları olarak tipik İngiliz ülke malikaneleri, köy kiliseleri, şirin evler ve yerel tiyatrolar seçilerek kısmen ironik ve şok edici bir ortam yaratılır.

Neil McCaw, Adapting Detective Fiction: Crime, Englishness and the TV Detectives (2012) adlı incelemesinde şunları söyler: Yirminci yüzyılın sonlarında, İngiltere’de, doksanlı yılların başından beri durmadan ivme kazanmaya devam eden, adaptasyon modası vardı. Uyarlamaların popülerliği sosyo-ekonomik ve kültürel bağlamla doğrudan ilişkiliydi: Oyuncular arasında işsizlik, her zamankinden daha fazlaydı ve devlet finansmanı ulusal büyük film şirketlerine bile asgari düzeydeydi. Bu zor dönemlerde yapımcılar, yeni ve denenmemiş eserlerler üzerinden kumar oynamaktansa, bilinen hikayeleri yeniden işleyerek yatırımlarını güvene almaya istekli göründüler. Ancak bu sadece bir ekonomi meselesi değildi, çünkü bu uyarlamalar telif haklarıyla birlikte daha pahalıya mal oluyordu. Bu kategoride en büyük payı taşıyan dönem eserleri her daim nostaljik bir özlem içindeki İngiliz halkının ulusal kimlikleri gözetilerek ve geçmişin düzen ve güzelliğini içermesi kriteleri baz alınarak uyarlanıyordu.

Bu nostaljinin ticari uygulanabilirliği, özellikle 1990 Yayın Yasası'ndan sonra sanatsal ve estetik açıdan çok iktisadi başarının hedeflendiği İngiliz televizyon yayıncılığının gittikçe artan pazar odaklı bağlamında daha da önem kazandı. Ekonomik zorunluluk, dedektif ifadelerin uyarlanmasını özellikle çekici hale getirdi, çünkü klasik edebiyat romanlarında olduğu gibi dedektif hikayelerinin de da muazzam bir okuyucu kitlesi bulunuyordu. Böylelikle ulusal ve uluslararası ticari başarı daha kolay erişilebilir görünüyordu. Yirminci yüzyılın son yirmi yılındaki dedektif kavramınına ilginin katlanarak artması ve özellikle Birleşik Krallık'ta çalışmalarının adaptasyonları ile bu algılanan ticari uygulanabilirliği göstermektedir. Örneğin Conan Doyle, Agatha Christie, Dorothy Sayers, Gladys Mitchell, Ngaio Marsh, Margery Allingham, Ruth Rendell, PD James, Colin Dexter, RD Wingfield, Reginald Hill ve Caroline Graham eserlerinin uyarlamaları ticari açıdan başarılı olmuşlardır.

Toplam yedi kitaptan oluşan Müfettiş Barnaby serisinin ilk beşi televizyona, kendisi de başarılı bir polisiye yazar olan Anthony Horowitz tarafından aslına büyük ölçüde sadık kalınarak uyarlanır. Daha sonraki bölümler için ise orijinal senaryolar yazılır. Dizi adından da anlaşılacağı gibi, hayali bir pastoral İngiltere kırsalı olan Midsomer ilçesi ve çevresinde yer almaktadır. Ana karakterler Başmüfettiş Tom Barnaby ile asistanı (Ben Jones, Gavin Troy ve Dan Scott arasında geçiş yapan), eşi Joyce ve kızı Cully’den oluşur. 14. sezondan itibaren Tom’un kuzeni John Barnaby görevi devralır, dolasıyla yardımcı sabitler, eş ve asistan karakterleri de değişir.

 

Tom ve John Barnaby ile Ben Jones (John Neetles, Neil Dudgeon ve Jason Hughes)

Kitaplarının ana kahramanı Başmüfettiş Barnaby, Midsomer bölgesinde bulunan Corston Cinayet Masası adına çalışan, orta yaşlı hafifçe toplu bir dedektiftir. Gayet alçakgönüllü olan Barnaby’nin en kötü huyu çok çabuk sinirlenmesidir. Tiyatro oyuncusu bir kızı bulunan dedektif ailesine çok düşkündür ve karısıyla elinde bulunan vakalar üzerine konuşmaktan çekinmez. Tıpkı Madam Maigret gibi Joyce Barnaby de çoğu kurgu polis eşlerinin tam aksine son derece anlayışlıdır, eşinin aniden sofradan kalkmasına, kızlarının oyununu yarıda bırakıp çıkıp gitmesine sinirlenmez. Daha genç ve saf bir dedektif olan yardımcısı Gavin Troy ise genellikle patronundan önce davayı çözdüğüne inanır, şahitlerin fazla konuşmasına da tahammül edemez, çoğu zaman patavatsız yorumlarda bulunur. Aslında Caroline Graham romanlarında dedektif Troy’u çok sevimsiz çizer. Troy’u canlandıran aktör Daniel Casey, uyarlamada yapılan değişiklikleri kabul eder: “Kitaplarda ırkçı, cinsiyetçi ve homofobik, düşünebileceğiniz, her türlü ‘ist’ veya ‘ik’ biriyim.” Kitapta evliyken dizide bekar olan karakterde başka değişiklikler de yapılarak bu kötü özelliklerin hiçbiri alınmaz ve tıpkı Joyce Barnaby’in yemek pişirememesi gibi Troy’a da Başmüfettiş Barnaby’i çileden çıkaracak kadar çok kötü araba kullandırtılır, böylelikle bir şekilde kusurlaştırılarak sempatik görünmesi sağlanır.

Linda Hutcheon, A Theory of Adaptation (2006) adlı kitabında akademisyenlerin geleneksel olarak, aslına sadık bir biçimde uyarlamaya meyilli olmalarını eleştirir. Hutcheon bu algıyı değiştirmek ister, “Uyarlanmış metnin aslına bağlanma derecesi değişebilir ve bu tür değişiklikler tam olarak adaptasyonu ilginç yapan şeydir.” diye savunur. İyi bir adaptasyonun iki özelliğe sahip olması gerektiğini savunur: “Orijinalle bir ilişkisi olduğu kabul edilebilir olmalı ve orijinal metni bilmeyen izleyiciler için bağımsız bir metin olarak işlev görmelidir.”

 Peynirle Gelen Ölüm (Schooled in Murder, Sezon 15 – Bölüm 6)

Midsomer serisinin sonraki bölümlerinde, Caroline Graham’ın romanlarından uyarlanmayan orijinal senaryolarda cinayetler gitgide daha sıradışı yöntemlerle işlendi. Kurbanlar bir kılıçla doğranıp ok ve yayla vuruldu, saf bir nikotin enjekte edildi, kriket sopasıyla öldürüldü, pullukla biçildi, başlarına peynir tekeri indirildi, bir şezlongun içinde bir bahçe dirgeniyle bıçaklandı, senaristler hayalgüçlerinde sınır tanımayarak sayısız garip cinayetlere imza attılar. İlk kitaptan uyarlanan pilot bölüm Killings at Badger’s Drift’de, Iris ve Dennis Rainbird’ün çifte öldürülmesi de “slasher” tarzında çekildi. Kitapta yalnızca biri cinayete kurban giderken televizyonda hem anne hem de oğul, Hitchcock’un Sapık filmindeki duş sahnesini andıran bir şekilde kendi evlerinde hunharca bıçaklanır. Cnayet silahı olarak kullanılan kan sıçrayan mutfak bıçağının çarpıcı yakın çekim görüntüleri ile Bayan Rainbird’ün “neredeyse hayal kırıklığına uğradığı” konulu diyaloglarla desteklenmiş olan sahne, izleyicinin dikkatini çekmesi ve eğlendirmesi muhtemel detaylara önem verilen ustaca bir çekimle bir komedi-dehşeti haline gelir.

Rafların reçel kavanozları, dolap içlerinin ise iskeletlerle dolu olduğu tertemiz dantel perdelerin ve güllerin zarif dünyasında, akıl almaz ölüm şekilleri, bazen karikatürize edilmiş karakterleri ve izleyicisini kendine bağlayan sabit kahramanları ile Midsomer Cinayetleri televizyon dizisinin uyarlandığı orijinal Müfettiş Barnaby kitaplarının çok ötesinde başarı kazandığını iddia etmek yanlış olmaz.

Kategori: Makaleler

Yorum yaz
mode_edit