Elmore Leonard, yazarlık kariyerine kovboy hikayeleriyle başladı, ardından suç kurgusuna yöneldi. Zamanın en sevilen ve üretken yazarlarından biri olan Leonard, Glitz, Bücürü Ayarla, Maximum Bob ve Rom Kokteyli gibi en çok satanlar listelerinde yer alan yaklaşık iki düzine roman yazdı. Çoğu polisiye yazarının aksine, Elmore Leonard edebi çevreler tarafından da ciddiye alındı.
Leonard'ın hem popüler hem de saygın olmasının sırrı neydi? Belki de iyi yazmanın bu 10 püf noktasında bazı ipuçları bulacaksınız:
Elmore Leonard listesine kısaca her türlü sorumluğu reddeden bir beyan ile başlar:
“Bunlar, bir kitap yazarken görünmez kalmama, hikayede neler olduğunu anlatmak yerine göstermeme yardımcı olmak için yol boyunca edindiğim kurallardır. Dil ve imgeleme yeteneğiniz varsa ve sesinizin tınısı sizi memnun ediyorsa, aradığınız şey görünmezlik değildir ve bu kuralları atlayabilirsiniz. Ancak yine de, onlara bir göz atabilirsiniz.”
*
*
ASLA BİR KİTABI HAVA DURUMU İLE AÇMAYIN
Eğer bir karakterin havaya tepkisi değil de sadece atmosfer yaratmak içinse çok uzatmak istemezsiniz. Okuyucu, öncelikle insanları görmek için yaprakları çevirmeye meyillidir. İstisnaları bulunur. Örneğin Arctic Dreams adlı kitabında buzu ve karı bir Eskimo'dan daha fazla tarif eden Barry Lopez iseniz, istediğiniz tüm hava raporlarını verebilirsiniz.
*
*
PROLOGLARDAN KAÇININ
Özellikle önsözden sonraki başlangıcın ardından gelen bir giriş bölümü can sıkıcı olabilir. Ancak bunlar genellikle kurgu dışı eserlerde bulunur. Bir romandaki giriş bölümü, arka plandır ve onu istediğiniz yere bırakabilirsiniz
John Steinbeck'in Tatlı Perşembe'sinde bir giriş bölümü vardır, ama bu sorun değil çünkü kitaptaki karakterlerden biri, kurallarımın neyle ilgili olduğunu tamamiyle vurguluyor. Diyor ki: "Ben kitaplarda bir sürü konuşma olsun isterim. Konuşan adamın neye benzediğini bana başkasının anlatmasından hoşlanmam. Onun neye benzediğini konuşmasından ben çıkartmak isterim. Bir şey daha -adamın konuştuğu şeyden ne düşündüğünü çözmek hoşuma gider. Biraz da betimleme olsun isterim," diye devam eder. "Bir şeyin rengini, kokusunu, görünüşünü ve belki de adamın ona karşı ne hissettiğini bilmek isterim- ama çok fazla değil."
Steinbeck karakteri sözlerini şöyle sürdürür: "Bazen bir kitabın zincirlerinden kurtulup laf kalabalığı yapmasını isterim. Adam madem yazıyor, bırakın biraz da laf kalabalığı yapsın. Birkaç güzel söz uydursun ya da kelime oyunları yapsın. Güzel olur. Ama bunu ayrı bir yerde yapsın ki okumak zorunda kalmayayım. Laf kalabalığının hikâyenin arasına karışmasını istemem."
*
*
DİYALOGLARI SÜRDÜRMEK İÇİN ASLA ''DEDİ" DIŞINDA BİR FİİL KULLANMAYIN
Diyalog satırı karaktere aittir; fiil ise yazarın işe burnunu sokmasıdır. Ama söylemek, homurdanmaktan, nefesi kesilmekten, uyarılmaktan, yalan söylemekten çok daha az müdahalecidir. Bir keresinde Mary McCarthy'nin bir diyalog satırını "beyan etti" ile bitirdiğini fark ettim ve sözlüğe bakmak için okumayı bırakmak zorunda kaldım.
*
*
''DEDİ" FİİLİNİ DEĞİŞTİRMEK İÇİN ASLA BİR ZARF KULLANMAYIN...
...ağır bir şekilde uyardı. Bir zarfı bu şekilde (veya hemen hemen her şekilde) kullanmak ölümcül bir günahtır. Yazar bu durumda dikkati dağıtan ve okuyucuyla iletişim ritmini kesebilecek bir kelime kullanarak ciddi bir şekilde kendini ortaya çıkarır. Kitaplarımdan birinde, "tecavüz ve zarflarla dolu" tarihi aşk romanları yazdığını anlatan bir karakterim vardır.
*
*
ÜNLEM İŞARETLERİNİZİ KONTROL ALTINDA TUTUN
Her 100.000 kelimelik düzyazı için ancak iki veya üç tane kullanabilirsiniz, fazlasına izniniz yoktur. Tabii Tom Wolfe'un yaptığı gibi haykırışlarla oynama becerisine sahipseniz, bir avuç dolusu fırlatabilirsiniz.
*
*
ASLA “ANİDEN” YA DA “ORTALIK BİRBİRİNE GİRDİ” KELİMELERİNİ KULLANMAYIN
Bu kural bir açıklama gerektirmez. Şunun farkına vardım ki, birdenbire kelimesini kullanan yazarlar, ünlem işaretlerinin uygulanmasında daha az kontrole sahip olma eğilimindedirler.
*
*
YEREL ŞİVELERİ, LEHÇELERİ İDARELİ KULLANIN
Diyaloglardaki kelimeleri fonetik olarak hecelemeye ve sayfayı kesme işaretleri ile yüklemeye başladığınızda, duramazsınız. Annie Proulx'un, Close Range adlı kısa öyküler kitabında Wyoming seslerinin tadını nasıl yakaladığına dikkat edin.
*
*
KARAKTERLERİ AYRINTILI TASVİR ETMEKTEN KAÇININ
Steinbeck bunu başardı. Ernest Hemingway'in Beyaz Fillere Benzeyen Tepeler'inde, Amerikalı ve yanındaki kız neye benziyor? "Şapkasını çıkarmış ve masanın üzerine koymuştu." Hikâyede fiziksel bir betimlemeye yapılan tek gönderme budur ama yine de çifti görür ve ortada tek bir zarf olmadan ses tonlarından tanırız.
*
*
YERLERİ VE NESNELERİ AÇIKLAMAK İÇİN ÇOK FAZLA AYRINTILARA GİRMEYİN
Tabii eğer Margaret Atwood değilseniz ve sahneleri diliniz ile boyayamıyorsanız veya Jim Harrison tarzında manzaralar yazamıyorsanız. Ancak bunda iyi olsanız bile, aksiyon ve hikayenin akışını durduran betimlemeler istemezsiniz.
Ve son olarak:
*
*
OKUYUCULARIN ATLAMA EĞİLİMİNDE OLDUĞU KISMI DIŞARIDA BIRAKMAYA ÇALIŞIN
1983'te Ayın Kitabı Kulübü editörleriyle yaptığım öğle yemeğinde aklıma gelen bir kuraldır. Bir roman okurken neyi atladığınızı düşünün: uzun paragraflarda çok fazla kelimenin olduğu aşikardır.
Yazarın yaptığı şudur; yazısını yazıyor, laf kalabalığı yapıyor, belki havaya bir kez daha bakıyor ya da karakterin kafasına giriyor ama okuyucu ne adamın ne düşündüğünü biliyor ne de umursuyor. Bahse girerim ki bu bir diyalog olsaydı atlanmazdı.
*
*
En önemli kuralım, 10’unu da özetleyen kuraldır.
Yazı yazmışım gibi geliyorsa, yeniden yazarım.
Veya çok uygun bir yola girerse, vazgeçmem gerekebilir.
İngilizce kompozisyonda öğrendiklerimizin anlatının sesini ve ritmini bozmasına izin veremem.
Belirgin bir yazım stiliyle okuyucuyu uzaklaştırmaya değil görünmez kalmaya çabalarım.
(Joseph Conrad, kelimelerin anlatmak istediklerinize engel olduğuna dair bir şeyler söylemiştir.) Sahneleri kurguladığımda, size kim olduklarını, gördüklerini ve neler olup bittiği hakkında nasıl hissettiklerini söyleyen karakterlerin seslerine odaklanıp, her zaman bakış açısı durumu en iyi hayata geçiren belirli bir karakterin ağzından aktarır, göz önünde bulunmam.
Steinbeck'in Tatlı Perşembe'de yaptığı şey, bölümlerinin başlığını, karanlık da olsa, neleri kapsadığının bir göstergesi olarak vermekti. Başlıklardan biri “Tanrılar Sevdiklerini Delirtir”, diğeri ise “Berbat Çarşamba”dır. Adeta okuyucuyu uyarı niteliğindeki başlıkları, 3. bölümdeki “Laf Kalabalığı (1)” ve 38. bölümdeki “Laf Kalabalığı (2)” ile sanki Steinbeck okuyucuya şöyle sesleniyormuş gibidir. “İşte burada beni yazılarımla süslü uçuşlar yaparken göreceksiniz ve ama bu hikayenin seyrini değiştirmeyecektir. İsterseniz onları atlayabilirsiniz.”
Tatlı Perşembe, 1954'te, kitaplarım henüz basılmaya başladığında çıktı ve ben o giriş bölümünü hiç unutmadım.
Laf Kalabalığı bölümlerini okudum mu?
Her kelimesini.
Elmore Leonard's 10 Rules of Writing - Elmore Leonard
Çeviri: Tülay Güneş Kılıç