menu

Olur Böyle Vakalar Özel Dedektif Yakalar

Yazan: Emrah Serbes
Yayın Tarihi: September 25, 2010 12:20

Türkiye’de bir özel dedektiflik kanunu yok. 1994’de Çiller hükümetinin çıkarmak istediği kanun, özel hayatın gizliliğine aykırı olduğu gerekçesiyle Demirel tarafından meclise geri gönderildi ve askıda kaldı. Buna rağmen pek çok "meslek erbabı" özel dedektif, yasal olarak tanınmasalar da çevremizde cirit atıyor.

Bu işi genellikle araştırma / danışma şirketi adı altında faaliyet gösteren kurumlarda, çoğunluğu emekli polis olan, ancak arada Dr. Joseph Erdem gibi yurt dışında kriminoloji eğitimi almış meraklıların da bulunduğu kişiler yapıyor. Bu arada Erdem’in elindeki uluslararası sertifikalar nedeniyle Türkiye’nin tek yasal dedektiflik şirketine sahip olduğu iddiası da var. Bunun kanıtı olarak da, özel dedektif olarak fatura kesiyor oluşunu, mahkemelerde tanık olarak dinlenişini gösteriyor. Kendisini en son Gamze Özçelik olayında basın mensuplarıyla girdiği çetin tartışmada görmüştük. Basın mensuplarının "Ne iş yaparsınız?" sorusunu yanıtsız bırakmıştı. Bugünlerde yurt içinde temsilcilikler vereceğini de duyuruyor.

Peki ne iş yapar bu özel dedektifler? Baktıkları işlerin büyük bir çoğunluğu: “Karım/Kocam/Sevgilim beni aldatıyor mu?” sorusunda yoğunlaşıyor. Bunun yanında kayıp arama, çalıntı araç takibi gibi işler de yapıyorlar. Hatta bazı bankaların, kredi kartı borcu nedeniyle izini kaybettirmek isteyen müşterilerini bulmak için özel dedektif tuttuğu da biliniyor. Yani polisin takipte ısrarcı davranmadığı hatta çoğu zaman davranmasının da gerekmediği (aldatma vb.) durumlarda, örgütsüz “suçun” peşindeler. Gazetelerdeki “Araştırılacak işlerinizde emekli polislerle takip” vb. ilanlar onlara ait. Hafif "mafyamtırak" ilişkilerle yürüyen bir çalışma düzenleri var.

Bu halleriyle yerli dedektiflerimiz; polisiye edebiyatın aklımıza kazıdığı Sherlock Holmes, Hercule Poriot gibi karakterlere pek benzemiyor. Yine de polisiye edebiyatın klasik dedektifleriyle benzeştikleri yön, polis örgütünden bağımsız, özel bir alanda çalışmaları. İlgilendikleri “suçun” niteliği de buna göre şekilleniyor tabii. Herhalde kapalı bir odadaki cinayeti çözen Poriot, otopark mafyası karşısında aynı başarıyı gösteremezdi.

 

SUÇ VE CEZA

Suçun tanımını doğası gereği cezayı verecek taraf yapar. Marksist iktisatçı Ernest Mandel polisiye romanın toplumsal tarihini incelediği Hoş Cinayet (Yazın Yayıncılık, 1996.) adlı kitabında, türün evrimiyle suçun tarihi arasındaki koşutluğu anlatır.

“Örgütlü suçun rüştünü ispat etmesi, salon dedektif romanının ölüm çanını çaldı. (...) Polisiye romanda ilk büyük devrim işte o zaman meydana geldi. Bu devrimin iki egemen tipi Dashiel Hammett ve Raymond Chandler’di. (...) Simenon’un kahramanı Müfettiş Maigret de zaten başka bir gelişmeyi temsil eder: özel dedektifin yerini normal polisin alması.” Aynı gelişimi açıklayan Andre Vanoncini polisiye romanın ortaya çıkışıyla, modernizm ve analitik aklın ilahlaştırılması arasındaki bağlantıya dikkat çekiyor. (Polisiye Roman, İletişim Yayınları, 1995.)

Her iki yazarın da ortak görüşü, 20. yüzyılda mafya bağlantılarıyla örgütlenmeye başlayan suçun, artık sadece dedektifin entelektüel çabasıyla çözülebilecek kadar katıksız olmadığıdır. Klasik polisiyenin “katili yakaladık, adaleti sağladık,” anlayışı en başından beri bir gerçeklikten kopuş işaretiyken, artık büsbütün mızrağın çuvala sığmadığı bir noktayı gösteriyor.

Gerçeklikten kopuş, “devlet-mafya-siyaset” ve bin türlü ilişkinin herkesin gözü önünde iç içe geçtiği, buna rağmen kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan coğrafyamızda bir yaşam tarzına dönüştü. Bu açıdan genel olarak klasik polisiyenin ideolojisi ve yeni yeni boy atan özel dedektifliğimizle memleketin ruh hali arasında ciddi bağlantılar olduğu kesin. Yine Mandel’e dönelim:

“Ölümün şeyleşmesi, polisiye romanın bizzat can damarıdır. Düzensizliğin düzene kavuşturulması, düzenin yeniden düzensizliğe dönüşmesi: polisiye romanın ideolojisi işte tümüyle budur. (...) Suç, şiddet ve cinayeti ele almasına karşın; yatıştırıcı, toplumsal bakımdan bütünleştirici bir yazındır.”

1930’lu yıllarda Amerikalı yazar Dashiel Hammett’in önünü açtığı, ardından Leo Malet, Jean Patrick Manchette gibi Fransızların sahip çıktığı bir akım, polisiyenin yatıştırıcı etkisini yok eden, “cani sistemin bizzat kendisidir,” diyen kara romanlar yazdı. Sanırım bu türün ilerici temalar taşıyan en verimli eserleri de onlar arasından çıktı.

Kimileri bugün ısrarla dedektiflik kanunun kabul edilmesinin yurdumuz için büyük bir istihdam sahası yaratacağı iddiasında. Kapkaç, faili meçhul cinayet vb. olaylar dedektifliğe olan ihtiyacı arttırmış. Kapkaç ve faili meçhullerin bir güvenlik sorunu olmadığı, ekonomik ve siyasi nedenleri bunduğunu gözeterek bir soru soralım. Öyle olmasa bile, her talep arzı gerektirir mi acaba? İnsanlar arasındaki ilişkileri metalar arasındaki ilişkiler olarak görüyorsanız, evet! Yok, arada ahlaki ölçütler de vardır diyorsak, hayır! Özel dedektiflerin çoğalmasıyla özel alanın daralması arasında doğru orantı var

Kategori: Makaleler
Etiketler:
Emrah Serbes
Hoş Cinayet
Polisiye Roman
Raymond Chandler
Ernest Mandel
Andre Vanoncini
Leo Malet
Dashiell Hammett

Yorum yaz
mode_edit

İLGİLİ KİTAPLAR

Nopic