Gazete yazılarıyla tanıdığımız Ahmet Tulgar, “Volkan’ın Romanı” ile ilk kez romanı denerken alışılageldik gazeteci-yazar romanlarından gerek içerik gerekse de uslup açısından farklılaşan çarpıcı bir metin koymuş ortaya.
“Volkan’ın Romanı” siyasi polisiyenin iyi bir örneği. Olaylar bildik, katiller belli, kurbanlar malum… Okuyucuyla hikaye arasındaki ilişkinin bu denli organik olması, kimi zaman olumsuz sonuçlar doğurabilir. Ne var ki Tulgar bu hataya düşmüyor. Yıllardır gözlerimizin önünde cereyan eden siyasi toplumsal olgular arasından gözden kulaktan kaçanları bir yazar duyarlılığı ile toplamış ve özgün bir hikaye kurgulamasını bilmiş.
Babalar ve oğullar
Roman kahramanı Volkan Öztoprak, sıradan ve silik bir polis memuru. Teşkilatta adı hala saygıyla anılan babasının gölgesinde kalmış. Sadece polisliği değil gölgede kalan; Volkan, babasının güçlü erkek kimliğinin altında da ezilen, cinsel tercihini yapamayan bir genç. Babasının hiç şaşırmadığı yollarda o hep kaybolmuş. Nitekim, ait olmadığı bir kimlikle yaşamanın daralmışlığından sıyrılmak isterken, bir futbol takımına düzenlenen silahlı bir saldırı etrafında gelişen komplonun içinde buluyor kendisini. Kimin kim hesabına çalıştığının belli olmadığı, derin devletin çeteleştiği, varlığını meşrulaştırmak için şiddeti körüklediği ve şiddetin gündelik hayatın bir parçası haline geldiği günlerdeyiz. Volkan’sa bir hayal aleminde. İşte bu nedenle kolayca harcanabilecek bir memur Volkan. Bizzat teşkilat tarafından yürütülen operasyonun sonunda ismi medyanın önüne atılacaktır; kendisi ise Siverek’e. Derin devletin doğudaki sivil uzantılarının, yani korucu aşiretlerin konaklarına düşen Volkan, kısıtlı bir zamanda hem kimliğiyle hem başına gelenlerle yüzleşmek zorundadır...
Hepimizin tanık olduğu karanlık, kirli ve kanlı olayları uzun uzadıya özetlersek sadece siyasetin kulvarında ilerlemek zorunda kalacağız ki bu da farklı okuma katlarını barındıran bir hikayeye haksızlık olur. Çünkü “Volkan’ın Romanı” yakın döneme damgasını vuran siyasi gelişmeler etrafında kurgulanmasına rağmen bireyi ihmal etmeyen bir roman. Hayat hikayesini belleğin bulanık resimleriyle izlediğimiz Volkan, aileden başlayıp mesleğine, oradan toplumun her kademesine yayılan şiddetle biçimlenmiş. Herkes gibi şiddetle edilginleşmiş, şiddeti kanıksamış. Görse de, bilse de, aldırış etmiyor şahit olduklarına. Siyasi görüşü bile yok. Öyleyse, bir zamanlar annesinin “Melek oğlum” diye sevdiği Volkan bu olayın neresinde? Aslında hiçbir yerinde. O, hala bir melek. İsmi suçlu olarak ilan edildiğinde bile görünür hale gelmişlikten memnun, kaderine razı. Sadece kendi kimliğiyle yüzleşip sahiplendikten sonra isyan edecektir Volkan. Ancak o zaman bu komplolar dünyasında neyin gerçek olduğunu sorgulayacaktır.
Bireyin önce ailede ardından toplumsal hayat içerisinde şekillenen siyasi, ideolojik ve cinsel kimliğini Volkan’ın gelişimi üzerinden sergileme fırsatını Tulgar’ın yeterince değerlendirdiğini söyleyebilirim. Bu aynı zamanda sert erkek kimliklerinin arkasındaki çürük payandaları da işaret ediyor. Sert babaların sertleşemeyen çocuklarındandır Volkan. Ailesinin, teşkilatın ve çevresindekilerin beklentilerini karşılamaktan uzaktır. Bu nedenle geçmişe/çocukluğuna hapsolmuş bir belleği var. Toplumdan uzaklaştıkça toplumla ortak bir bellek ve kimlik edinemiyor. Gerçek kimliğini açığa çıkaracak, geliştirecek ilişkilerden mahrum, sürekli bir ergenlik halinde. Ne babasına ne amirlerine baş kaldıramayan genç adam, hikayenin sonunda isyan ettiğinde kurtulacaktır ergenliğinden.
Dil ve Uslup
Volkan’ın bireysel trajedisini siyasi ve toplumsal dinamiklerle ilişkilendiren Tulgar, her yanı suça batmış bir hayatı polisiye bir kurgu içerisinde anlatmış. Sadece hikaye anlatmakla kalmamış, o hikayeye uygun bir dil ve uslup da aramış/yaratmış. Zaten anlatısının gücü ve etkisi de buradan geliyor. Eğretilemeler, göndermeler, imgeler, sıfatlar ve yinelemelerle yoğunlaşmış anlatım dili duyguları ifade edebilecek zenginlikte. Kimi zaman hedefini bulan şiirsel bir anlatımla karşılaşıyoruz:
“Bir gece evvel, sonuna geldiğini anlamıştı Volkan. Volkan da. Sonu yaklaştırmak, kendisine daha da yaklaştırmak, İzzet’e yaklaşmak, İzzet’i kendisine daha da yaklaştırmak, sonu ile İzzet’i aynı şey, aynı nokta haline getirmek, İzzet noktasında sona ermek, Volkan noktasından yola çıkıp kaderini bir çizgiye, kader çizgisi haline getirmek, bu çizginin sonunu İzzet yapmak, aşkı kaderi yapmak, ölümü kaderi yapmak, aşk -İzzet- ölümü aynı noktada toplamak, aynı hedef haline getirmek, ya hep ya hiç demek, bu romana bir son vermek kararındaydı o gece Volkan. İlk ve son umudu, ilk ve son adımı, ilk ve son aşkı. Her şey burada son bulacaktı. İster sevişsin, ister reddedilsin”.
Ama söylemeden geçmeyelim; bu yoğunlaştırılmış ifadelerin uzun tutulduğu, gereksiz olduğunu düşündürdüğü yerler de var. Öyle ki yazar sanki bir duygu ve düşünceyi işlemek için yola çıkmamış da işleme becerisini sergilemek için o duygu ve düşünceleri bahane etmiş. Aşağıdaki alıntıda olduğu gibi, kimi zaman yoruyor okuyucuyu:
“Futbol yazarları Takım’ın bugünkü halini, ligin alt sıralarında yer almasını acımasızca eleştirir, beş yıl önceki olay hiç olmamışçasına Takım’ın şimdiki halini futbol içi nedenlerle açıklamaya, yorumlamaya çalışır, Türkiye de beş yıl önceki bu tuhaf eylemden, bu tuhaf şiddet olayından, hedefin anlaşılmazlığından ötürü hiçbir şey anlamadığı için hiçbir tarafını değiştirmeden şiddetle ilişkisini olduğu gibi, daha önce olduğu gibi, eskisi gibi muhafaza ederken, “Volkan Öztoprak” adı da Takım’a yönelik tedhiş eyleminin bu anlaşılmazlığı ve etkisizliği ile Polis memuru Volkan’ın bu eylemdeki etkisinin, etkili rolünün anlaşılmazlığının okurların, izleyicilerin, kamuoyunun zihnini iyice yormuş olmasıyla birleşmesi sonucu hızla unutturulabilmiş, unutturulmuş, resmi makamlardaki hiyerarşinin üst katmanlarına çıktıkça yoğunlaşan bu unutturma çabasının medya hiyerarşisinde alt katmanlara indikçe daha yoğun algılanır olması sayesinde gündemden, gazetelerin gündeminden tümüyle düşmüştü.”
Neyse ki bu tarz paragraflar romanın geneline damgasını vurmuyor. Baba figüründen koku metaforuna, yol motifinden siyasi eleştirisine kadar, hemen her şey yerli yerinde. “Volkan’ın Romanı”, edebiyatla siyasetin, bireyle toplumun polisiye bir kurguyla harmanlandığı dikkate değer bir roman.
Kategori: A. Ömer Türkeş Yazıları