Aydın Arıt(1928-2003) daha çok “Beşgen”(1965), “Aya Bir Yolcu” (1966), 1974 Sanatseverler Derneği En İyi Oyun Yazarı Ödülüne değer görülen “Uçamayan Kuşlar Tutulur”(1973) ve “Güneşi Parlatanların Gölgesinde”(1979) gibi tiyatro oyunları tanınıyordu. Maceracı, bohem ve muhalif bir yapısı vardı Arıt’ın. Robert Kolej’deyken ansızın okulu brakıp ABD’ye gitmiş, ancak vaatler ülkesinde aradığını pek de bulamamıştı. Garsonluk da yaptı bankacılık da. Ama onu en fazla etkileni gemilerde geçirdiği hayattı. Nitekim bu deneyimini ölümünden sonra yayımlanan “Gemi”de(2003) romanlaştırdı. Türkiye’ye döndükten sonra geçimini çevirmenlik ve ansiklopedilerde madde sürdürdü. Genelde roman alanında -özelde polisiyelerde- 90’larda başlayan yükseliş sırasında bir vakitler ard arda yazdığı iki polisiyesini gündeme getirmedi. Ne var ki polisiyeseverler Aydın Arıt ismine “Martin Beck” çevirilerinden aşinaydılar. Daha meraklıları ise 1959 tarihli “Sapıklar” romanını sahaflardan edinmişlerdi. İnkilap yayınları “Sapıklar”ı geçtiğimiz yıl yayımlamıştı. Geçtiğimiz günlerde ise, 1958 yılında Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edilerek kalan “Siyamlı İkizler”i kitaplaştırdılar.
“Sapıklar”a tesadüfen rast gelip okuduktan sonra başka bir kitabı olup olmadığını öğrenmek için Milli Kütüphane kayıtlarını taramış, bulamayınca hayal kırıklığına uğramıştım. Çünkü eskilerin deyimiyle gerçekten de nev-i şahsına münhasır bir yazardı Arıt. Dönemin taleplerine cevap verecek bir polisiye kurgu yapmamıştır. Katiller baştan bellidir, hatta “adi bir katil değil, bir cinayet üstadı” olduğunu düşünen narsist bir kötü kahramanı tipi yaratmıştır. İstanbul’da başlayıp İngiltere’ye taşınan böylelikle işin içine Scotland Yard müfettişlerini de katan hikayesi, daha çok “kara roman” kalıplarındaydı.
“Siyamlı İkizler” ise tam bir tefrika roman kurgusu taşıyor. Cinayetler, maddi çıkarlar, psikopat katiller, seyehat, macera; kısacası, hem okuyucunun ilgisini sürekli tutup hem de tefrika süresini uzatmak için gereken ne varsa kullanmış Arıt. Balzac’ın, Alexandre Dumas’ın, Dostyovski’nin, ya da Kemal Tahir’in ve Nazım Hikmet’in de tefrika yazarken yaptıkları gibi arttırmak istemiş elbette. Sipariş üzerine yazılan, forma sayısını arttırmak için uzatılan romanların başarızlığa uğrayacağını düşünürseniz yanılırsınız. Kalemi güçlü bir yazar böylesi dar zamanları edebiyat şenliğine çevirebilir. Arıt da bunu yapmış işte.
Aydın Arıt, büyük bir mirasın varisi olmaya hak kazanmak için yarışan kuzenlerin Fransa’da başlayıp Cezayir, Yunanistan, İsveç, Siyam, Türkiye, Almanya, İngiltere güzergahını izleyerek Fransa’da sonlanan heyecan, aksiyon ve gizem yüklü maceralarını anlatıyor. Büyükbabanın dört kızı dört ayrı milletten erkekle evlendiklerinden, torunların biri Türk, biri Alman, biri İngiliz, biri de Fransız… Bulmacanın parçalarını birleştirmek için yanlarında yardımcılarıyla yola koyulduklarında gönlümüz hiç kuşkusuz gözü pek Türk gencinden yana. Şahıslar kadrosuna yaşlı büyükbabanın genç ve güzel karısı, gayrı meşru bir oğul, akıl hastahanesinden kaçıp aralarına karışmış kimliğini bilmediğimiz psikopat bir katil de ekleniyor ve gerilimin dozu iyice artıyor. Gittikleri her yerde türlü kriminal vakalar geçiyor başlarından.
Dedik ya, tefrikayı uzun tutmak için merak unsurunu tetikleyen bir çok motifi yanyana getirmiş Arıt. Bu motiflerin ve romanın içindeki diyalogların 1950’lerin Türkiye kültüründen ve macera filmlerinden etkilenmişliği çok açık. Ama iyi bir harman. Yazar kimi yerde araya uzun anlatımlar giriyor, gidilen ülkelerle ilgili eşya, doğa ve mekan tasvirlerini uzunca tutuyor. Bu sayfalarda okuyucuda yarattığı sabırsızlığınbelli ki farkında… Birden sıçrama yapıyor olaylar, duygular kabarıyor, merakımızı kamçılayan süprizler yaşanıyor. Beklentiler, durağanlıklar ve etkileyici şoklarla ilerleyen “Siyamlı İkizler” neredeyse yarım asırlık mazisine rağmen sıkılmadan okunan bir roman.
Kategori: A. Ömer Türkeş Yazıları