menu

Gizli Kapı / Nakili: Kemaleddin

Yazan: Oğuz Eren
Yayın Tarihi: June 11, 2010 03:51

[Kitaphane-i Sudi] nin Meraklı Romanlarından:4

Gizli Kapı


Günümüz Türkçe'sine Çeviri: AYŞE ÇELEBİOĞLU

Nakil:Kemaleddin / İlk Tab'ı / Sahibi ve Naşiri: Kitabhane-i Sudi

İstanbul Bab-ı Âli Caddesi, 1340, Orhaniye Matbaası

Cinairoman.com için Osmanlıca aslından günümüz Türkçe'sine Ayşe ÇELEBİOĞLU tarafından çevrildi. Okurlarımıza yabancı geleceğini düşündüğümüz kelimeler, fare ile üzerlerine gelindiğinde güncel karşılığı gözükecek şekilde düzenlendi.


1. Esrarengiz Bir Ğaybubet


Uzun bir mâzi ile âlâkadar olan zâbıta mesleğimde bu vaka kadar garip ve esrarengiz diğer bir vakaya tesâdüf etmedim..Aradan pek çok zaman geçmemekle beraber bidâyeten benim gibi fevkâlade merak ve heyecan içinde kalan ve sonra esrarın hallini müteakip fazla tafsilât verilmeyerek ihmâl edilen efkârı umumiye bu vakayı arz etmeği muvâfık buldum.


13.. senesi bir nisan sabahı .. daha henüz yataktan kalkmış..kahvaltımı etmek için yemek masamın başına oturmuştum. Birden kapının zili acîl acîl çalındı. İkamet ettiğim mahal şehrin gürültü ve patırtısından uzak.. sakin bir semt de bulunduğundan böyle sabah beni ziyarete gelecek bir kimsenin mevcudiyetinden haberdar değilim. Hizmetçi kapıyı açmaya giderken zihnen kapıyı çalanın kim olduğunu düşünüyordum. Beş dakika sonra odama polis müdüriyeti sivil taharri kısmı memurlarından tanıdığım bir zat girdi.


- Af edersiniz Kâmil Bey! Dedi. Sizi erken erken tasdî’ ettim. Fakat mazurum. Müdür-ü Umumî bu gece dairede kaldı ve sabahleyin erken zatı âlinizi istedi.

- Gece dairede mi kaldı? Niçin, bir şey mi oldu?

- Vallahi bilmem .. Fakat zannederim ki bir vaka, esrarengiz bir şey olmuş, her ne kadar meseleyi gizli tutuyorlarsa da yine hissediliyor.

- Ne gibi bir vaka?

- Malum değil.. birisi galiba ölmüş.. Yoksa maruf şahsiyetlerden biri mi katl edilmiş. Velhâsıl mühim..Yalnız müdür-ü umuminin
malumatı var.Bu mesele için sizi istedi.

- Pekâla..şimdi hazırlanayım.. Beraber gideriz. Siz bir çay içinceye kadar ben hemen gelirim…

Taharri memurunu odada bırakarak giyinmeğe gittim. Bir ciharının sonra beraber evden çıkmış müdüriyeti umumiye doğru gitmeye başlamıştık. Çağrıldığım mesele hakkında yol arkadaşımdan fazla izahat almak mümkün olmadı. Çünkü bir şey bilmiyordu. Vakayı ancak polis müdürü umumisi ile yalnız kaldığımız zaman O’nun lisanından öğrendim. Şundan ibaretti:

“Uzun zamandan beri İstanbul’da tiyatro telifatı ile maruf Hasan Şevki Beyin yine muharrirelikle müştehir zevcesi Enise Şevki Hanım esrarengiz
bir surette ortadan kaybolmuştur. Enise Şevki Hanım dört aydan beri zevci Hasan Şevki Beyden ayrı bir hayat yaşamakta idi.Buna sebep de tiyatro müellifinin, İtalya’dan gelme varyete tiyatro hissesinde.. bir İtalyan artisti ile münasebette bulunması ve bu artist ile beraber yaşayarak evine hiç uğramamasıdır.. Enise Hanım nihayet bu ayrı hayattan ve zevcinin başka bir kadını sevmesinden dolayı ayrılmağa karar veriyor.

Tâlâk muamelesini yapmak üzere ahbaplarından  dava vekili Hüsnü Rıza Beyin yazıhanesine gidiyor, ve bu yazıhaneden kayboluyor, nasıl? Muamma..

Dava vekili Hüsnü Rıza Beyin yazıhanesi Beyoğlu’nda bir apartmanın ikinci katında üç odadan ibarettir. Odalar iç içe olup yalnız bir medhili  vardır. Nihayetteki oda dava vekilinindir. Ortadaki kabul salonu ve başta ki de kâtip odasıdır.

Enise Hanım kâtipler tarafından istikbal edilmiş ve ortadaki intizar salonuna idhal olunmuş dava vekili biraz meşgul bulunduğundan Enise
Hanıma yarım saat kadar beklemesi rica edilmiş. Yarım saat sonra odaya giren kâtipler, Enise Hanımı bulamamışlar. Enise Hanımın bulunmaması değil, nereye gitmiş olması merakı mucip olmuş.

Çünkü çıkmak için mutlaka kâtiplerin bulunduğu odadan geçmek icap etmekte imiş. Kâtipler zâirenin odadan geçmediğini mütefavan beyan etmişler. Dava vekili de görmediğini söylüyormuş. Enise Hanım maruf bir muharrire olduğundan bu vakanın şüyûundan korkulmuş. Muamma hâl oluncaya kadar kimseye bir şey söylenmemesi kararlaşmış işte polis müdürü umumisinin Kâmil Beye verdiği izahat.

Bu izahatı müteakiben de bir rica:

- Kâmil Bey! Bu mesele polisi tamamen şaşırtmıştır. Hiç böyle bir vakaya, şimdiye kadar tesadüf etmedik. Zan ederim bütün cihan polis heyeti de buna meşaye bir esrar karşısında bulunmamıştır. Binaen aleyh zat-ı âlinizin dirayetine müracaata ve bu meseleyi hal için tavassutunuzu ricaya karar verdim.

Mesele, polis müdürünün anlattığına göre garip ve esrarengiz idi. Ne Enise Hanımı ne de Hasan Şevki Beyi tanımıyorum. Mamafih isimlerini herkes gibi ben de işitmiş hatta tiyatro müellifinin bir iki eserini de seyretmiştim. Müdürü Umuminin teklifini kabul ile hanımın adresini pek çabuk buldum. Ve doğruca evine gittim. İhtiyar bir hizmetçi kapıyı açtı. Beni yukarı katta bir salona çıkardı. Kendisine polis memuru olduğumu ve bütün hizmetçileri hanımlarının ğaybubeti meselesinden dolayı isticvab edeceğimi söyledim.

Beş dakika sonra dört kadından ibaret hizmetçiler karşımda bulunurlardı. Biçarelerin bütün gece ağlamaktan gözleri şişmişti.

Hanımlarını çok sevdiklerini, dünden beri avdet etmediğinden dolayı merak ederek geceyi tamamen beklemek ve ağlamakla geçirdiklerini sûzişli bir lisanla anlattılar.

-Kuzum Beyefendi.. hanımefendiyi bulunuz.İnşallah bir şey olmamıştır.Zavallı hanımefendi.. kimseye de bir fenalık yapmamıştı bilseniz nasıl iyi bir kadın idi.

Tekrar dört kadın, bu kesin sesle hüngür hüngür ağlamaya başladılar:

-Durun.. öyle ağlamakla benim işimi tehir etmeyiniz..dedim. Size soracağım suallere doğru cevap veriniz. İşittiğime göre Enise hanımın zevci ile arası açılmış.

- Evet

- Ne zamandan beri?

- Şöyle böyle iki üç ay var.

- Bu müddet zarfında Enise Hanım yalnız mı yaşadı?

- Evet… Tamamen yalnız.

- Hasan Şevki Bey eve hiç gelmedi mi?

- Hayır..hiç gelmedi.

- Araları niçin açıldı.

- Beyefendi Beyoğlu’nda bir tiyatro kadını sevmiş.O’nun yanına gitmiş..Zavallı hanımefendi..kendisinin üstüne pis bir karıyı kocasının sevmesine tahammül edemiyordu.

- Peki..bir sual daha soracağım .Lâkin iyi ve doğru cevap veriniz.Enise Hanım! Tabii zevci ile arası açıldıktan sonra başka kimse ile görüştü mü? Açık söyleyeyim âşığı var mıydı?

- Ne diyorsunuz beyefendi anlaşılan siz daha hanımefendiyi tanımıyorsunuz. O tam manasıyla namuslu bir kadındır aşk meşk gibi şeyleri bilmez, aklından bile geçirmez hem zevci Şevki Beyi çok sever. Beyefendi başkasıyla eğlenirken biçare hanımefendi evde hep O’nu düşünerek..   Mütemâdiyen ismini söyleyerek ağlıyordu. O kadar teselli için çalıştık fayda vermedi, nihayet, o kaltağın resmini her gün gazetede göre göre müteessir oldu. Asabileşti ve ayrılmağa karar vererek dün dava vekiline gitti.Gidiş o gidiş..bir daha da gözükmedi. Ah o kaltak tiyatrocu karı ah..bari ahım şahım bir şey olsa.. Beyefendi de de ne pis bir mide varmış.

- Peki Enise Hanım daha mı güzeldi?

- Enise Hanım güzel de söz mü? Âdeta bir melekti. Bakın size bir resmini göstereyim. Hizmetçi koşarak odadan çıktı. İki dakika sonra elinde bir fotoğrafla geldi. Resim hakikat de çok güzel. Müstesna Melahatda bir kadını mesrurdu. Bir insanın bu resim gibi zevcesi olduktan sonra artık gözünün dışarıda olmasına hayret ettim. Bilhassa İtalyan aktrisini Rozamya'nın resmini ve kendisini ben de görmüştüm. O’nun ile Enise Hanımın resmi arasında güzellik itibariyle bir nispet aramak bile abesdi.

Netice itibariyle Enise Hanımın evinden fazla bir şey öğrenemeyeceğime kanaat getirerek ayrıldım. Zavallı hizmetçiler gözyaşları ile beni teşyi ve bir an evvel hanımlarının bulunmasını rica ettiler.


2. Gizli Kapı


Enise Hanımın evinden çıktıktan sonra doğru bir lokantaya gittim.Karnımı iyice doyurdum.Bir kahvede mutadım olan nargilemi içerek düşünmeğe başladım:Acaba bir cinayet karşısında mı bulunuyordum..yoksa Enise Hanım ortadan tehcir ederek mi kaybolmuştu? Bütün düşüncelerim.. bütün nazariyelerim hep iflas ediyor.. bir türlü karar veremiyordum.Mâmafih daha henüz dava vekilini görmemiş..Enise Hanımın tağyib ettiği mahalde tetkikatımı yapmamıştım. Nargilemi içtikten, dimağımı topladıktan sonra tramvaya atlayarak Beyoğlu’na çıktım. Dava vekilinin yazıhanesine gittim. Hüsnü Rıza Bey öğle yemeğine çıkmış, daha gelmemişti kâtip odasında kâtipler konuşuyorlardı hüviyetimi bildirmeden dava vekilini göreceğimi söyledim: Ve intizar odasına, esrarengiz odaya girerek beklemeye başladım. Aynı zamanda da yanımdaki odadan kâtiplerin konuşmalarını dinliyordum. Kâtipler aralarında şöyle konuşuyorlardı:

- Ben bu meseleye bir türlü akıl erdiremedim vesselam.

- Yalnız sen mi? Polis bile hayret etti.

- Susunuz! Hızlı konuşmayınız. Biliyorsunuz ya. Bu vaka gizli tutuluyor.

- Budala sen de ..dünyada gizli ne kalır. Yarın öbür gün bütün İstanbul’un haberi olur.

- Peki ama.. bu kadın uçmadı ya.. nereye gitti sakın buradan geçmiş olmasın. Belki biz meşgul idik de göremedik.

- Haydi sen meşguldün ya ben,ya Fahri?..bizim bir işimiz yoktu.Boyuna çene yarıştırdıktı.

- O hâlde muhakkak patronun odasına geçti ve patronda O’nu bir tarafa sakladı. Biz gittikten sonra da gizlice çıkardı.

- Çocuk olma.. Patronun karısının ne kadar kıskanç olduğunu biliyorsun. Bir duyacak olursa kıyameti koparır. Rıza Bey de bunu bildiği için hiç öyle şey yapar mı?

- O hâlde ne oldu?. Nereye gitti?

- Mutlaka perilere karışmıştır..

Bu son fariza üzerine kâtipler kalın sesleri ile bir kahkaha salıverirlerken birden sustular.

Kapı açılmış.. Dava vekili Hüsnü Rıza Bey, şişman karnı..sert ve ciddi siması ile gözükmüştü. İntizar odasından geçerken yanına yaklaştım. Hüviyetimi usulca kulağına söyleyerek kendisini odasına takip ettim. Yalnız kalınca:

- Şu mesele için değil mi?

Diye sordu.

- Evet!. Dedim.

- Vallahi azizim, adeta şaşkın gibiyim. Enise Hanım ve zevci Hasan Şevki beyi iyi tanırım. Bu esrarengiz ğaybubete doğrusu hiç aklım ermiyor. Hem de düşününüz tam zevcini o aktris kadından soğutmaya ve zevcesi ile barışmak hususunda ikna etmeğe muvafık olduğum bir sırada…

- Rica ederim Rıza Bey! Meseleyi bana bir kere anlatır mısınız?

-Bir kere değil ..on kere anlatayım..

Polis Müdürünün bana anlattığı vakayı ikinci defa aynen dava vekilinden de işittim sordum:

- İntizar odasını tetkik etmek istiyorum.

- Buyurunuz..beraber tetkik edelim.

- Hayır. Bu müsâdeyi yalnız bana vereceksiniz. Odaya kimsenin girmemesi için emir veriniz.

- Baş üstüne..Mamafih intizar odasında bir şey bulabileceğinizi zan etmiyorum.Bir kere başka kapısı yok.Daha sonra acaba saklanmış mı diye bütün kanepelerin, masaların, hatta halının altına baktık. Bu vaka budalalıktı. Çünkü halının altına bir insanın saklanmış olması imkânsızdı. Fakat şaşkınlıktan bunu da yaptık..yok..yok..yok..

Dava vekilini teanni ve telaş içinde terk ederek intizar odasına geçtim. Her tarafı tetkik ettim.. Bir şey bulamadım. Sıra duvarlara geldi. Duvarlar aynı renkte duvar kağıdı ile kaplı idi.. Köşede bir gardrob duruyordu. Bu gardrobu güçlükle yerinden oynattım. Arkasına isabet eden duvar, yine kâğıtlanmıştı.

Ben de yavaş yavaş kâtiplerin faraziyesine ..yani Enise Hanımın periler arasına katıldığına ve bu suretle ortadan kaybolduğuna inanmak üzere idim ki..birden gözüme duvarı ..kaplayan kâğıdın bir mahallinin boydan boya..bıçak ile çizilmiş gibi kesilmiş olduğunu gördüm. Bu nazari  dikkatimi celb etti. Gizli bir kapının mevcud olması ihtimalini düşünerek elimi kâğıdın yırtık kısımları üzerinden dolaştırmaya başladım. Bir  tahtaya gelince parmağımın altında sert, düğme gibi bir cisim gördüm hemen bastım. O anda .. duvardan ..bir kişi geçebilecek cesamette bir kapı açıldı.Muammayı halle muvafık olmuştum. Kapıdan başımı uzatınca boş..bomboş bir oda gördüm.Bu oda dava vekilinin işgal ettiği apartmanın yanındaki apartmana ait bir oda idi.Hemen gizli kapıyı kapadım.Gardrobu yerine koydum. Dava vekiline maalesef bir şey bulamadığımı söyleyerek ve veda ederek ayrıldım.

3. Yandaki Apartman

Dava vekili Hüsnü Rıza Beyin yazıhanesinden çıkar çıkmaz Yandaki apartmanı tetkike başladım.Bu..üç katlı dar bir apartman çehresi arz ediyordu.Kapısının “Kiralık mobilyalı,mobilyasız odalar” ilanı asılmıştı. Fakat bu ilana lüzum kalmamış olmalı ki koparılmak istenmiş, lakin ilan kuvvetli yapıştırılmış olduğundan bir kısmı kapı üzerinde kalmıştı. Apartmanın oda oda kiraya verilmekte olduğunu anladım. Kimin tarafından tutulduğunu karşıdaki bakkala sordum. Madam Anastasyas isminde bir kadın olduğunu öğrendim. Hemen apartmanın kapısını çaldım. Karşıma koca karınlı, kolları sıvalı bir kadın çıktı.

- Madam Anastasyas’ı görmek istiyorum.

- Buyurunuz benim.

- Ya.. beni size arkadaşlardan biri gönderdi. Kiralık odalarınız varmış. Görmek istiyorum.

- Mobilyalı mı mobilyasız mı?

- Mobilyasız..

- Maalesef hâli hazırda mobilyasız boş odam yok. Mamafih birkaç gün sabır ederseniz olur.

- Canım ufak falan olsun ehemmiyeti yok. Siz isterseniz bulursunuz.

- Hani yok derken hiçte yok değil ama… Nasıl söyleyeyim bir oda var. İki ay evvel bir zat geldi kiraladı. Kirasını da peşin verdi. O zamandan beri taşındığı yok birkaç gün daha sabır edeceğim, eğer gelmezse başkasına kiralayacağım.

- Bu odayı tutan kimdi?

- Kim olduğunu bilmiyorum. Otuz beş kırk yaşlarında kadar tahmin edilen bir adam.

- Hiç mi gelmedi.

- Hiç geldiğini görmedim yalnız dün ben burada yok iken gelmiş. Odasına çıkmış boş odada ne yapmış kimse bilmiyor. Geldiğini diğer kiracılar görmüşler. Asıl garip olan cihet, yalnız gelmiş ve bir kadınla beraber çıkmış. Bu kadın nasıl girmiş? Girerken kimse görmemiş. Eğer ben burada olsaydım odada oturup oturmayacağınısorup anlardım. Bakalım birkaç gün sonra gelir bekleyiniz…

- Bu adamı müşterilerinizden kim görmüş?

- Hepsi..fakat şimdi görenler iştedirler, yalnız madam Eleni burada..

- Peki.. Odayı görebilir miyim?

- Hay hay .. İşte anahtarı. İkinci katta sağ tarafta üçüncü kapı.

Merdivenleri dörder dörder çıkarak ikinci kata vasıl oldum ve sağ taraftaki üçüncü kapıyı açtım. Kendimi orta cesamette boş bir odada buldum.  Odaya girer girmez nazarı dikkatime ilk çarpan nokta duvarları oldu. Bu odanın duvarları tıpkı dava vekilinin odasının duvarları gibi aynı renk aynı cins duvar kâğıdı ile kâğıtlanmıştı. Ve tam intizar salonunun yanında. Ona bitişik idi gözümle hesaplayarak duvarı tetkike, elimle yoklamaya başladım. Burada aynı intizar odasında ki gibi yırtık yerini gördüm ve kolaylıkla düğmeyi bularak gizli kapıyı açtım…

Artık anlayacak kadar anlamıştım..

Hemen apartmandan çıktım. Doğru en yakın bir kırtasiye mağazasına giderek tiyatro muavini Hasan Şevki Beyin bir resmini aldım. Tiyatro muavini o kadar maruf bir şahsiyet idi ki resmi artist resimleri ile beraber hemen bütün kırtasiyecilerde bulunurdu. Elimde Şevki Beyin fotoğrafı, doğru Anastasyan’ın apartmanına girdim ve madam Eleni’ye gösterdim. Fotoğrafın.. Bir gün evvel yalnız gelen ve yanında bir kadınla çıkan adama tamamen meşabe olduğunu Eleni tasdik etti. Mesele gittikçe garabet peyda ediyordu. Evvelâ Enise Hanım zannedildiği gibi bir tuzağa düşürülmemişti. Saniyen Enise Hanım yine zannedildiği gibi katl edilmemişti, sağ bulunuyordu. Salisen dava vekilinin dairesinden ne suretle ğaybubet ettiği anlaşılmıştı. Vaka bunu şimdilik yalnız ben biliyordum. Rabien Enise Hanımı kaçıran zevci idi. Pek ala ama zevci zevcesini niçin kaçırmaya lüzum gördü? Evine serbestçe gidemez miydi? Daha sonra madem ki Enise Hanım zevcinden ihanet görmüş, O’ndan ayrılmak istiyordu. Bunun içinde dava vekilinin nezdine gelmişti. Zevcini kendi arzusu ile nasıl takip ederdi .. O’nun ile beraber niçin gitmişti?

Ve nihâyet, madem ki dava vekili Hüsnü Rıza Bey her iki tarafın müşterek dostu bulunuyordu Şevki Beyi ailesi ile barıştırmaya uğraşıyordu, bu vakadan , bu kaçırılmak hadisesinden niçin uzak tutulmuştu? Bütün bu mühim noktalara bir türlü cevap bulamıyordum.Çare ancak Hasan Şevki Beyi bulmakta.. muammanın hallini esrarın anahtarını O’nun lisanından öğrenmekte idi. Madam Eleni’ye ve Anastasyas’a teşekkür ettikten sonra apartmandan çıktım.Beyoğlu polis merkezinden yaptığım tahkikat bana Hasan Şevki Beyin hemen dâimâ Sarkal Romen'de kumar oynadığını öğrendi doğruca Sarkal Romen'e tevci ettim.

4. Sarkal Romen'de

Sarkal Romen.. Beyoğlu’nun en işlek bir caddesi olan Doğru Yol üzerinde.. büyük bir apartmanın orta kat salonunu işgal ediyordu. Burası adeta aristokratik bir hayatın meşhuruydu. Ara sıra dans suareleri olurdu fakat daima salon kumara mahsustu. Kapıcıya kartımı göstererek, kırmızı halı serili taş merdivenlerden çıktım. Salondan içeri girdim. Kapının önünde duran hizmetçiye- Hasan Şevki Bey burada mı? diye sordum.

- Burada efendim.. işte .. tâ nihayette pencerenin yanındaki kanepede yalnız başına oturuyor.

- Mersi.

Hafif adımlarla Şevki Beye yaklaştım. Selam vererek kendimi takdim ettim. Şevki Bey güler yüzlü, sevimli bir zattı. Beni gülerek karşıladı elimi sıktı yanında yer göstererek oturmaklığımı rica etti ve -

-Ne için beni görmek istediğinizi anladım.

dedi. Ziyaretiniz, zevcemin esrarengiz bir surette vuku bulan ğaybubeti ile alâkadar değil mi?

Şaşırdım .. Şevki Bey benden evvel davrandı.

- Hayret etmeyiniz .. dedi ilavem.. Bu saat bütün polisin zevcemi aramakla meşgul olduğunu biliyorum. Fakat boş yere yoruluyorlar. Zevcem herkes için belki kayıp olmuştur. Fakat benim için değil.. çünkü O’nu ben kaçırdım.

Şevki Beyin karşısında büsbütün cahil kalmamak için keşfimi gizli kapıyı ve fil-hakika Enise Hanımın zevci tarafından kaçırıldığını nasıl öğrendiğimi izah ettim. Bu izahattan sonra sözüme devamla.

- Ancak ..dedim. Doğrusunu söylemek lazım gelirse zevcenizi niçin kaçırdığınıza bir türlü aklım ermedi. Bunu izah ederseniz müteşekkir kalırım.

- Hây hây. Fakat anlattıktan sonra meselenin ehemmiyetini kavrayacak ve mahremiyetine hürmet edeceksiniz.

- Tabii

- Evvelâ..zevcem şimdi tamamen emin bir mahalde ve hâli sıhhattedir. Bir kılına bile hata gelmemiştir. Zevcemi niçin kaçırdım bu noktaya gelince son zamandaki hikayeyi hayatımı nakil etmekliğim lâzım.Dinleyiniz: Ailemle, evlendiğimizden beri aramızda büyük bir samimiyet vardı..birbirimizi balayında yaşayan gençler gibi severiz. Ve öyle zan ederim ki zevcem beni daha ziyade sever. Bu vaziyet karşısında benim bir metresle yaşamaklığıma hayret edersiniz. Hakkınız var insanın bazen dimağı duruyor.Muhakeme edemiyor idaresi elinden gidiyor, çiçek varken gübreyi tercih ediyor.Mamâfih bu hareketten pek az sonrada nedametgetiriyor.Ben şimdi zevceme karşı olan ihanetimden hem müteessir hem mahcup..hem nadimim. Enise’nin benimle ayrılmak istediğini duyunca aklım başımdan gitti. O’nu çok seviyordum. Fakat bir kere menhus aktrise yakalanmıştım: kaltak karı beni kendine bend etmişti. Sokağa yalnız çıkmaklığıma bile müsaade etmiyordu. Eğer zevcem ile beraber beni görecek olursa her ikimizi de öldüreceğini söylüyordu.

İtalya’nın cani, katil yetiştirmekle maruf Sicilya eyaletinden olması, bu tehdidini mevkii icraya koymak kabiliyetini ispata kâfiydi. Korktum. Kendim için değil zevcem için korktum.. Benim tedbirsiz hareketim yüzünden zavallı kadının tehlikeye maruz kaldığını düşünerek endişe ettim. Dün dava vekilini ziyarete geleceğini öğrendim. Hüsnü Rıza Beyin apartmanında vaktiyle Paris kokonalarından birisi oturmuştu. Bu kadın ile evlenmeden evvel münasebet peyda etmiştim. Parisli kokot yandaki apartmandan başka bir oda tutmuş ve kendi dairesi ile bu oda arasında duvarda gizli bir kapı açtırmıştı. Bu kapıyı icap ettikçe kullanır ve âşıklarını idare ederek birbirlerine tesadüf ettirmez ve böylece bütün dostlarının paralarını çekerdi.
Mamafih bu sırrını aramızda ki rabıtanın kuvvetine binâen yalnız bana açmıştı.

Hüsnü Rıza Bey bu apartmana taşındığı zaman gizli kapı aklıma geldi. Mamafih bu kapının mevcudiyetinden haberdar etmedim.

Belki lazım olur diye hemen yandaki apartmanın gizli kapıya malik mukabil odasını kiraladım. Ve dün bu kapıdan geçerek zevcemin önünde diz çöktüm. Hakikati kendisine olduğu gibi anlattım. Benimle beraber gelmeye razı oldu. İş de mesele bundan ibaret. Zevcem herkes için kaybolmuştur.. İtalyan aktrisi bu suretle zevcemi intikamına hedef edemeyecektir. Eğer oynadığım rolü öğrenirse emin olunuz hemen beni ve zevcemi öldürür. Bunun için sizden çok rica ederim. Bu meselenin Şuyuğ bulmamasına himmet ediniz.

Hasan Şevki Beyin tarzı hareketini muvafık bulmamakla beraber zavallı adama hak verdim. Kendisini bir tedbir ile aktrisin pençesinden kurtaracağımı vaat ettim. Tam bu sırada Serkalın garsonu telaşla yanımıza yaklaştı ve Hasan Şevki Beye: Beyefendi… Dedi. Şimdi varyete tiyatrosundan telefon ettiler. Matmazel “Rozamya” katledilmiş.. Sizi istiyorlar…

5. Rüzgar Eker Fırtına Biçer

Hasan Şevki Beyin yüzüne baktım. Tiyatro müellifinin simasında aktrisin ölümünden mütevellit tesir ile şerrinden kurtulmaktan mütevellit sevinç birbirine karışmıştı.

Nihayet.. işte kurtuldunuz..dedim.

Hiç cevap vermedi. Ayağa kalktı gözleri bir müddet daldı kaldı sonra garsonun getirdiği pardesüsünü giydikten sonra bana dediydi.

- İsterseniz beraber gidelim.

On dakika sonra varyete tiyatrosunda idik. Kapının önü ne olduğunu bilmeden tiyatrodan telaşla boşalan halk ile dolu idi. Kapının önünde bir polis içeriye halkın girmesine mâni oluyordu. Hüviyetimi bildirdim. İkimiz bila mâni tiyatroya girdik locaların arkasındaki yoldan sahneye dahil olduk burada aktrisler yarı çıplak vaziyetleri ile şaşkın şaşkın koşuşuyorlardı. Aktörler ise daha makyajlarını silmemişler grup grup toplanarak cinayete dair konuşuyorlardı. Matmazel Rozamya'nın locası önünde de bir polis ikame olunmuştu. Locaya girdik. Aktris bir şezlongun üzerine uzatılmıştı. Göğsünden ve boğazından iki derin yara açılmıştı. Akan kanlar etrafını göl haline getirmişti.

Hasan Şevki Bey müteessir nazarlarını aktrise dikti. Gözlerinden bir damla yaş aktı.

- Camı ben kırdım.. bu zavallı ödedi..

dedi. Cevap verdim.

- Müteessir olmayınız. Rozamya rüzgar ekmişti. İşte neticesi.. fırtına biçti. Fakat bu cinayet nasıl olmuş. Aktrisi kim soldurmuş?

Kapının önündeki polis izahat verdi:

- İkinci perdeden sonra aktris Rosamya locasına çekilmiş kostüm değiştirecekmiş. Tam bu sırada locadan içeriye başı şapkalı bir ecnebi girmiş. Aktrisi boğazından sıkarak yakalamış. Belinden bıçağını çekmiş. Ve öldürmüş. Elinde kanlı bıçakla kaçmaya başlamış.. Sahnede ki aktörler hemen yetişmişler ve katili yakalamışlar. Biz geldiğimiz zaman katili bağlanmış bulduk isticvab ettik. Cürmü itiraf etti matmazel diye bildiğimiz Rozamya madam imiş. Katil de kocası imiş. Dün İtalya’dan gelmiş. Kendisini yalnız bırakarak buraya kaçan karısından intikam almak için öldürmüş. Merkeze götürdük..

Hasan Şevki Beyin koluna girerek tiyatrodan çıkardım. Burada fazla kalmasını muvafık bulmadım. Yolda giderken:

- Fakat..dedim, feci bir vasıta ile öldü ama… Yine kendi hayat ve saadetinizi kurtardınız. Şimdi zevcenizi saklı tutmanıza hiçbir sebep kalmadı. Zannederim bir daha da böyle sergüzeştçe bir hayata atılmazsınız ve saadetinizin kıymetini bilirsiniz. Tiyatro müellifi içini çekti.

- Doğru söylüyorsunuz.. Dedi. Fakat acaba zevcem beni affeder mi?

Mesele artık hal olmuştu. Akşam geç vakte kadar Hasan Şevki Beyin yanında kaldım. Nihayet, müellifenin zevcesi yanına gitmek için isticalini görerek sordum:

- Şimdi zevceniz nerededir?

- Nişantaşı’nda .. Osman Bey civarında. Ferhat Bey apartmanındadır.

- Sizi fazla rahatsız etmeyeyim. Bana müsaade..

- Müsaade zatı âlinizin azizim. Yalnız ricamı nazarı dikkate alacağınızı ve bu mesele hakkında ifşaatta bulunmayacağınızı ümit edebilirim. Ancak müşterek dostumuz olan zavallı dava vekiline söyleyebilirsiniz.

- Hay hay.. Madem ki ortada bir vaka yoktur, mahrem kalabilir.

- Bir ricam.. İstirhamım daha var. Yarın sabah çayına bize teşrif ederseniz minnettar oluruz.

- Baş üstüne.

Elini sıkarak ayrıldım, bir arabaya atladım. Evime teveccüh ettim. Tam arabadan ineceğim sırada, kapımın önünde resmi bir polisin beklemekte olduğunu hayretle gördüm. Canım sıkıldı. Vakit geçti. Yorgundum da; polisin niçin beklediğini hissetmekle beraber yine sordum:

- Ne haber..hayrola..?

- Beyefendi.. üç saattir zatı âlinizi bekliyorum. Müdürü umumi bey sizi sordu.. gelir gelmez müdüriyete gelmenizi söyledi.

- Müdürü umumi hâlâ dairede mi?

- Evet.. Daha doğrusu zannederim. Çünkü beni buraya gönderirken be-heme-hâl bulup getirmekliğimi.. Ve bekleyeceğini söylemişti.

- Pek âla azizim.. her ne kadar yorgun isem de.. Yine gidelim tekrar arabaya bindim polis memurunu da yanıma alarak Müdüriyeti Umumiye ye yollandık.

Müdürü umuminin odasına girdiğim zaman O’nu sabırsızlıkla beni bekler buldum. Hemen koştu. Elimden tuttu.

-Ne haber? Nasıl oldu. Ne yaptın. Bir şey bulabildin mi?

diye üst üste sualler sormaya başladı. Ben lakayt.. ve sakin.. yavaş yavaş köşedeki koltuğa gittim. Oturdum. Tabakamdan bir sigara yakarak içmeye başladım. Müdürü umumi büsbütün sabırsızlandı:

-Fakat. Kâmil Bey… dedi. Zannederim siz meselenin ehemmiyetini unutuyorsunuz. Vaka pek mühim neticeler verebilir. Bizim başımıza ümit etmediğiniz işler açar. Meseleyi bunun için gizli tutmuştum fakat nasıl olmuş… Bilmem. Bu günkü Akşam Gazetesi bunu haber almış. Bakın okuyun.. ne yazıyor.. Uzattığı gazeteyi aldım. Gülerek şu satırları okudum. Acaba Doğru mu?..

“Bazı mahfilden sızan haberlere bakılırsa şehrimizin pek iyi tanıdığı muharrirelerinden Enise Şevki Hanım yirmi dört saatten beri ortadan kaybolmuştur.. Enise Hanım malum olduğu üzere maruf tiyatro müellifi Hasan Şevki Beyin refikasıdır. Bu ğaybubet vakasının ne dereceye kadar doğru olduğunu bilmiyoruz. Ancak polis müdüriyeti de yaptığımız tahkikat, müdüriyetin böyle bir şeyden haberi olmadığı teyit edilmektedir. Polis bu vakayı niçin gizliyor? Enise Hanıma ne oldu? Meselede en ziyade alakadar olan zevci Hasan Şevki Bey niçin sükut ediyor? Bu akşam bu sualleri soruyoruz. Eğer yarın hâdisat veya polis müdürü bu suallere bir cevap vermezse ve zabıta hâlâ meseleye vakıf olmadığını iddiada ısrar eylerse verilecek kararı efkârı umumiyeye bırakıyoruz.

Karilerimize Enise Şevki Hanımın müstesna bir Melahat ta olduğunu söylersek yürütecekleri muhakemeye belki yardımı olur?..”

Gazeteyi müdürü umumiye uzattım.

- Gördünüz mü azizim..

Dedi ne haltlar yazmış.

- Dert yok. Yazsın.. Yarın tekzip eder.

- Ne gibi?

- Mesele halloldu.

- Enise hanımı buldunuz mu?

- Evet. Tamamen hâli sıhhattedir. Esasen kaybolmamış ki.

- Nasıl kaybolmamış. Aklınızı mı kaybettiniz azizim sabahtan beri niçin uğraşıyoruz.

- Meselede bir yanlışlık var..o kadar, Enise Hanım evinden çıkmış. Tâlak için görüşmek üzere dava vekiline gitmiş. Dava vekilinin meşgul olduğunu kâtip söyleyince beklemekten vazgeçmiş ve çıkıp gitmiş. Ancak kâtip yanılarak Enise Hanımı intizar odasına götürdüğünü zannetmiş..

İşte mesele.

- Peki. Şimdi Enise Hanım nerede? Niçin evine avdet etmemiş

- Şimdi Enise Hanım zevcinin yanındadır. Dava vekilinin yanından çıkınca.. Kapının önünde zevcine rast gelmiş. Zevci Hasan Şevki Bey de o esnada müşterek dostları olan dava vekilini ziyarete ve zevcesiyle arasını bulmak için ricaya geliyormuş. Dargın olan zevc ve zevce
karşılaşınca, bir müddet şaşırmışlar sonra Enise Hanım zevcini sevdiği için, O’nun serdettiği mazeretleri kabul etmiş, barışmışlar ve barışmaları şerefine geceyi Beyoğlu’nda geçirmeye karar vermişler. Bu sebepten de Enise Hanım evine avdet etmemiş.

Ani olarak uydurduğum bu yalanı kendim de beğendim… Polis müdürü can sıkıntısından anlaşılmaz bir küfür savurdu kendisine verdiğim sigarayı dişleri arasında sıkarak yaktı bir müddet sükuttan sonra:

-Peki. Dedi teşekkür ederim. Aslı olmayan bir vaka için siz de yoruldunuz, biz de..

Müdüriyetten çıktım. Tam kapının önünde arabama bineceğim sırada telaşla dava vekilinin geldiğini gördüm. Zavallı adam muhakkak
malumat almak için geliyordu. Yanıma çağırdım beni görünce:

- Nasıl! dedi bir haber var mı?

- Evet.

- Bulundu mu?

- Ne olmuş kim kaçırmış?

- Sevdiği biri kaçırmış.. Avukat gözlerini açtı.

- İmkânı yok. Ben Enise Hanımı tanırım. Zevcinden başka kimseyi sevmez.

- Ben de aksini iddia etmedim ki.

- Yani…

- Enise Hanımı zevci Hasan Şevki Bey kaçırmış.

- Nereden?

- Sizin daireden. İntizar odasından. Bunu size anlatan müşterek dostu olduğunuz için söylüyorum.

- Fakat azizim.. Benim daireme Hasan Şevki Bey dün gelmedi ki zevcesini kaçırsın.

Dava vekili de benim oturduğum semte yakın bir mahallede ikamet ettiğinden kendisini arabama davet ettim.

- Buyurun.. Dedim. Artık müdürü umumiyi ve görmenize lüzum kalmadı. Arabada size vakadaki muammayı anlatırım.

Hüsnü Rıza Bey, dairesinde gizli bir kapının mevcudiyetini öğrenir öğrenmez gözlerini açtı ve:

- Muhakkak yarın bu kapıyı taşla ördürürüm. Benim o kadar mühim evrakım var. Demek haberim olmadan birisi.. Bu gizlenen
kapıdan geçerek hepsini alabilecek. Ben ise.. Yazıhanemi tamamen emin zannediyordum. Gördünüz mü bir kere?..

Ertesi gün dava vekili Hüsnü Rıza Beyle beraber Hasan Şevki Beyin çay davetine icabet ettiğim zaman Enise Hanımın yüzünden zevcine karşı af ve muhabbet, Şevki Beyin simasında da zevcesine karşı vaat-i sadakat ve saadet izlerini bariz olarak gördüm.

Kategori: Öyküler
Yorumlar


June 21, 2010 04:21

Çok eğlenceli bir hikaye. Dönemin sadakat, sadakatsizlik ve af ile ilgili yargıları da ayrıca komik.
Ayşe Çelebioğlu'nun ellerine sağlık. Günün birinde ben de böyle bir çeviri yapabilmek isterdim.


June 13, 2010 23:29

Bu esrarengiz ğaybubet vakasını sonuna kadar okudum. Biraz acemice olsa da orijinal ve çok sevimli. Bu bana cinai hikaye tutkusunun her çağda varolduğunu, merakla okunup yazıldığını düşündürüyor. Belki de eski sümer tebletlerinde de var mıydı acaba?
Bu güzel belgeyi bulup çıkaranlara teşekkürler.


Yorum yaz
mode_edit