Mankell, bu sefer Wallander yerine daha genç, 30'ların ortasında olan Lindmann adlı bir kahraman ile karşımıza çıkıyor. Bana kalırsa Lindmann'ın karakterini az anlattı. Bunun nedeni ise, muhtemelen daha fazla Lindmann'ın hastalığına odaklanmak istemesi olabilir. Çünkü Lindmann'ın dilinde bir tümör var. Lindmann tedavinin başlamasını beklerken, aklını eskiden beraber çalıştığı bir polisin öldürülmesi olayı ile dağıtmak istemektedir ve bunu da başarır.
Wallander ile karşılaştırılırsa, karakteri romanda biraz zayıf kalır, buna karşın bir kanserlinin psikolojisi iyi verilmiş (değerlendirebildiğim kadarıyla tabi). Kurgu sağlam gibi görünmekte, ancak bana göre yer yer biraz fazla uzatılmış, dolayısıyla okuyucunun bazen sıkılmasına neden olabilir. Olayın II. Dünya savaşı ile olan bağlantısı ise, bana biraz Arnaldur İndridason'u hatırlattı, ancak rahatsız etmedi.
Sanırım bu romanın yazılma sebebi kitabın sonunda bu sözlerle açıklanmaktadır:
"Hala aynı kötü düşüncelere sahip başkalarının üstünde hak iddia eden, ırkçı insanlar var. Ama artık adları farklı ve farklı yöntemler kullanıyorlar. ... Bu ülkede ve aslında tüm Avrupa, zayıfları hor görme, mültecilere saldırma, ırkçılık gibi kavramlar içten içe kaynıyor..."