Ferda belki de her insan gibi, yaşadığı asrın bir fırtınalar asrı olacağına, olması gerektiğine yürekten inanıyordu. Ömrü ölülerini gömmekle geçen bu bedbaht insanlara baktı, yüreği onu heyecanlandıran bir kederle bir kez daha çarptı. Şehir daha ne kadar azapla, kaç şeytanla sınanacaktı?
Tiyatroyu bir saplantı haline getiren Rüçhan, öğrencisi olduğu Tıbbiye’nin yüksek tavanlarından birine asılmış olarak bulunur. Serkomiser Reşat bu alelade intihar vakasıyla oyalanmak için bir sebep göremez. Fakat yüksekçe bir tabureye çıkıp tavanı izlemeye koyulan Ferda bunun alelade bir vaka olduğundan o kadar da emin değildir.
2021 Kristal Kelepçe adaylarındandır.
Roman değil de novella gibi düşünmek de mümkün. Görüşlerim şöyle:
1) Polisiye vaka bana derinlikli ve sürprizli gelmedi. Ama belki Suat Duman'ın 'hard-core' kurgu yapmak gibi bir meselesi de olmayabilir. Bu konudaki beğeni, biraz okurun ne aradığına da bağlı.
2) Kitabın 1918'de geçmesinden çok hoşlandım. Fakat olayların akışını 1918 yılıyla bağdaştırmakta zorlandığım bazı durumlar oldu. Misal 1918 yılında kadınların ulaştığı yüksek liberallik seviyesini yadırgadım. 2018 yılında (tam bir asır sonra) açık su yüzme yarışı için iki kadın, tıptı Ferda ile Miette gibi adalara seyahat ettik. Ferda ile Miette'nin ulaştığı rahatlık ve özgürlük seviyesine (yüz yıl sonra) ulaşamadığımızı söyleyeyim. Ferda sırılsıklam bir halde, yanında yabancı bir kadınla bir adada bir meyhanede geceliyor. Nasıl?
3) Ferda'nın hiçbir yetkiye sahip olmaksızın canının istediği herkesi sorguya çekmesini ve sorguya çekilenlerin "sen kimsin" demeyerek sürekli itaat halinde bulunmasını da yadırgadım.
4) Miette'nin Ferda'nın yanında olmadığı zamanlarda üçüncü tekil şahıs anlatıcıya dönüşerek, adeta gözüyle görmüşçesine Ferda'nın maceralarını bize anlatmaya devam etmesini de yadırgadım.
5) Kitabın milli mücadele mesajı taşıması en çok hoşlandığım kısım oldu.
Ve fakat, her türlü hoş bir atmosferde hoş bir hikaye.