menu

Kaybolan Oyuncak Dükkânı
Orjinal Adı:
The Moving Toyshop (1946)
Yazar:
Yayınevi:
Yayın Tarihi:
Çevirmen:
Grafik Tasarım:
-
Karakterler:
Sizin Puanınız:

“Kaybolan Oyuncak Dükkânı”

Oxford’da kaybolan bir cinayet mahali

Usta polisiye yazarı Edmund Crispin’in klasikleşmiş dedektifi Gervase Fen’in en ünlü macerası olan “Kaybolan Oyuncak Dükkânı”, hem türün meraklıları hem de 20. yüzyıl İngilteresi’nde eşsiz bir maceraya atılmak isteyen okurlar için kaçırılmaması gereken bir fırsat.

Şair Richard Cadogan tatil için gittiği Oxford’da kendini karmaşık olayların içinde bulur. Gece geç saatte şehre varan Cadogan, bir oyuncak dükkânının kapısının açık olduğunu fark eder. İçeride hırsızları bulacağını düşünerek dükkâna girer ama yaşlı bir kadının cesediyle karşılaşır. Daha cesedi tam inceleme fırsatı bulamadan kafasına aldığı darbeyle bilincini kaybeder. Sabah kendine geldiğinde yaptığı ilk iş polise gidip bütün gördüklerini anlatmak olur. Ancak artık ortada ne oyuncak dükkânı vardır ne de bir kadın cesedi. Bu kadar imkânsız görünen bir olayı kim çözer? Tabii ki bitip tükenmek bilmeyen enerjisi, tuhaf tavırları ve konuşmalarıyla Oxford’da adından sıkça söz ettiren Gervase Fen.



Yorumlar


Beklediğim kadar eğlenceli bulmadım
April 02, 2024 10:48

Ünlü şair Richard Cadogan gecenin bir yarısı bir oyuncakçı dükkanında yaşlıca bir kadının cesedini bulur. Tam o sırada da kafasına vurulur, bayılır. Uyandığı zaman oyuncakçının yerinde bir market vardır ve ceset ortada yoktur. Cadogan üniversiteden eski sınıf arkadaşı olan Gervase Fen'e ulaşır. Fen, Oxford College'de İngilizce bölümünde hoca olmasının yanı sıra, romanımızın da dedektifi oluyor. Okudukça bu suçun son derece eksantrik bir yaşlı kadının yüklüce mirasından dolayı işlendiği anlaşılır. Olayın çeşitli tarafları vardır: genç ve güzel bir kız, bir avukat, bir doktor ve bir hoca. Peki katil hangisi?

Bu kitabı cinairoman.com sitesinin tavsiyesiyle okudum. Konu beni çok heyecanlandırmıştı. Ayrıca bu 1940'lı yılların Oxford'unun harika atmosferinde geçen bir kapalı oda cinayeti. Ama her nedense, kitabı okurken umduğum kadar eğlenmedim, hatta yer yer fena sıkıldım. Kitabın üçte birinden fazlası kovalamacalarla geçiyor. Şehirde kovalamaca, arabayla kovalamaca, kilisede kovalamaca, lunaparkta kovalamaca. Her seferinde bu kovalamacaya kümülatif olarak daha fazla insan ekleniyor: daha çok öğretmenler, öğrenciler, şehir serserileri... En acayip olanı şu ki, polis hiç dahil olmuyor. Crispin sürekli bir şekilde bizi (hem romandaki karakterleri hem de biz okurları) polise ihtiyaçları olmadığı konusunda ikna etmeye çalışıyor. Argümanlar, argümanlar... Maalesef ben ikna olamadım.


Yorum yaz
mode_edit