“Zekice hileler icat ettikçe, herhalde sanatçıların eser yaratırken hissettiği mutluluğu; hilemi hayata geçirirken sanatkârca bir heyecanı ve gerginliği, nihayet hedefime ulaştığımda da tarifsiz bir tatmini hissediyordum. Erkek ve kadın kurbanlarımın, bir katilin huzurunda olduklarını bilmeksizin kana bulanmaları, delice çırpınarak can çekişmeleri bana başta nasıl da büyük bir haz vermişti!”
Japon polisiyesinin kurucusu kabul edilen, ülkenin en meşhur yazarlarından biri olan ve ismini Edgar Allan Poe’nun okunuşundan alan, “Uzakdoğu’nun Poe’su” Edogawa Rampo, Aynalar Cehennemi ve Diğer Öyküler’de gerçek ile rüyanın, akıl ile akıldışının sınırlarında dolaşan tekinsiz öyküler anlatıyor.
Aynalarla ve merceklerle aklını yitirip cehennemin kapılarını aralayan bir adam, yaptığı koltuğun içine gizlenerek koltuğa oturanlarla aşk yaşayan saplantılı bir mobilyacı, aşkı yüzünden bir resmin içinde yaşamaya başlayan bir genç, bir sandığın içinde mahsur kalan hasta bir ihtiyarın korku dolu son dakikaları, can sıkıntısından kurtulmak için kendine has cinayet yöntemleri bulan bir katil, suçlunun yakalanması için uygulanan psikolojik bir test, suç işlediği için adalete teslim olan bir uyurgezer ve daha fazlası bu gerilim dolu öykü derlemesinde kendine yer buluyor.
Önsözden öğrendiklerim: 1894 doğumlu ve gerçek adı Taro Hirai olan yazar Edgar Allan Poe'ye hayranlığı nedeniyle Edogawa Rampo adını almış. Karakteri Kogoro Akeçi'yi de Sherlock Holmes'ten modellemiş. Yazar Japon poliseyesinin, gizem ve gerilim türlerinin kurucu isilerinden sayılıyor.
Ben kitabı Storytel'den dinlediğimde önsöz kısmı seslendirilmemişti. O yüzden bu Poe hayranlığı kısmını bilmeden dinledim. Buna rağmen yazarın pek çok öyküsünde çok ciddi Poe esintisi hissettim. Nitekim bu öyküler polisiye de değiller, gotik korku-gerilim öyküleri diyebiliriz. Aynalar Cehennemi, İnsan Koltuk, O-Sei Sahnede bu nevi öyküler ve çok da iyiler. Bu öykülerin hepsinde bir 'kapalı alana girme - kapalı alada kalma' teması var. Parmaklar ve Kumaş Resimle Birlikte Yolculuk Eden Adam öyküleri de Poe öyküsünü çağrıştırıyor ama bunlarda bir miktar doğaüstülük de var. Bu arada yazarın büyüteç, konkav-konveks camlar ve aynalar gibi optik elemanlara meraklı olduğunu da belirtmek gerek.
Kırmızı Oda, İki Sakat, Yüzük suçlunun itirafları şeklinde öyküler. Bu öyküler polisiye olarak değerlendirilebilir.
Kitabın tamı tamına polisiye olarak nitelenebilecek öyküsü Psikolojik Test. Nitekim bu öykü Suç ve Ceza'nın bir Japon 'remake'i olarak başlıyor. Etik sorgulamalar içindeki bir öğrenci parası için ev sahibesini öldürür. Ama bu noktadan sonra Suç ve Ceza'nın vicdani sorgulamalarına girmiyor, cinayetin dedektif tarafından nasıl çözüldüğüne odaklanıyor. Rampa'nın dedektif karakteri Akeçi bu derlemede sadece bu öyküde sahneye çıkıyor.
Kırmızı Oda ve İnsan Koltuk öykülerinde sonuna kadar dehşetli bir fikir okuyoruz. Ama aslında 'meğerse değilmiş' diye bitiyor öyküler. Bu son 'twist'e ne gerek vardı bilemedim, olmasa daha vurucu olacaktı.
Tüm öykülerde orijinal bir fikir var ve bu kitabı çok keyifli hale getiriyor, severek okudum. Daha doğrusu Murat Özgen'in sesinden severek dinledim.
Zehirli Ot, Mars Kanalları ve Monogram'ı hayatın içinden öyküler olarak değerlendirebiliriz. Polisiye değiller, çok zorlasak gotik diyebiliriz. Bana göre kitabın vasat öyküleri bunlar.