menu

Bu kitabı alın, yoksa...

Yazan: Tülay Güneş Kılıç
Yayın Tarihi: December 27, 2015 16:46

Geçenlerde tv’de ilginç bir reklama denk geldim. Son yılların en çok satar yazarlarından biri olan James Patterson, esprili bir dille, psikolog Alex Cross serisinden son çıkan kitabının tanıtımını yapıyordu.

“Ben James Patterson ve sizin için önemli bir mesajım var.” (I, Alex Crossu göstererek,) “Bu kitabı alın yoksa Alex Cross’u öldürürüm!” (ve daha yavaş bir sesle devam eder.) “Bu arada kitap çok iyi.”

Bu bir tehdit mi yoksa vaat mi, pek anlaşılmasa da reklamın etkili olduğu kesin. Benim bir ikinci Alex Cross romanı okumam için ise bundan daha fazlası gerekiyor. Fakat reklam bana kahramanlarını öldüren veya öldürmeye teşebbüs eden iki ünlü polisiye yazarı anımsattı.

Okuyucuların sadık sevgisi olmasaydı henüz daha baritsu da bilmeyen Sherlock Holmes, hâlâ bir uçurumun dibinde yatıyor olurdu. Tarihi romanlara daha fazla zaman ayırmak isteyen ve laf aramızda Sherlock’tan nefret edecek derecede bıkmış olan A.C. Doyle, Son Vaka adlı hikayesinde tuhaf kahramanını amansız düşmanı Profesör Moriarty ile karşı karşıya getirir ve fırsat bu fırsat diyerek, her ikisini birden uçurumdan aşağı yuvarlar.

Uzmanlar tarafından bölgede yapılan incelemelerden sonra, iki adamın arasında yapılmış olan kavganın - zaten öyle bir durumda beklenen şekilde - birbirlerine kenetlenmiş halde uçurumdan aşağı yuvarlanmalarıyla sonuçlandığına dair pek şüphe kalmadı. Cesetlere ulaşmaya çalışmak imkânsızdı ve orada, fokurdayan ve köpüren suların kazanının dibinde bir yerlerde, dünyanın en tehlikeli suçlusuyla, neslinin en önde gelen kanun koruyucusu sonsuza kadar yatacak.
(Son Vaka, Bütün Hikayeleri II)

Doyle daha pürosunu yakıp kendini tebrik etmeye bile zaman bulamadan protestolar yağar, okuyucuların tepkisi şiddetlidir. Tüm baskılara dayanmayı başaran ama Sherlock dönmedikçe huzur bulamayacağını anlayan Doyle, sekiz yıl sonra Baskerville'lerin Tazısı’nı yazar. Bu kitapta kahramanını geçmişe döndürür. Şarlokçular “Eh, idare eder ama bir zahmet hayata da döndür.” diye söylenip, buna bir de yayıncıların yüklü çekleri de eklenince mucize gerçekleşir ve Holmes tekrar dirilir.

“Şimdilik şu uçuruma dönelim o zaman. Evet, oradan kurtulmam hiç zor olmadı çünkü içine düşmemiştim."
"Düşmemiş miydin?"
"Doğru duydun Watson, hiç düşmedim. Ama sana bıraktığım notta kesinlikle samimiydim. Kurtuluşa giden dar yolun üstünde duran Profesör Moriarty'nin o sinsi siluetini gördüğümde kariyerimin sonuna geldiğimden emindim. O gri gözlerine tarif edilmez bir kararlılık hakimdi. Biraz konuştuktan sonra sana o kısa notu bırakmama izin verdi. Yanına sigara tabakamla bastonumu da bıraktıktan sonra ben önde, Moriarty arkamda yürümeye başladık. Yolun sonuna geldiğimizde gardımı aldım. Moriarty silah çekmedi, bunun yerine üstüme atılarak uzun kollarıyla boynuma yapıştı. Oyununun sonuna geldiğinin farkındaydı ve bir an önce intikam almaktan başka hiçbir düşüncesi yoktu. Şelalenin ağzında boğuşmaya başladık. Ben baritsu denen Japon güreş tekniğinden biraz anlarım, ki daha önce de defalarca işime yaramış olan bir beceridir bu. Sayesinde elinden kurtuldum ve o, korkunç bir çığlık attı ve birkaç saniye çılgınca debelenerek elleriyle boşluğa tutunmaya çalıştı. Bütün çabalarına rağmen yine de dengesini sağlayamadı. Düşüşünü izledim. Aşağıda bir kayaya çarptı ve ardından da suya düştü."
(Boş Ev Vakası, Bütün Hikayeleri III)

Böylece Sherlock Holmes biz fanilerin arasına geri dönmesine dönmüştür ama o eski halinden eser kalmamıştır artık. Gözlerinin feri kaçmış, daha bir iskeletimsi olmuştur. Bundan yıllar sonra bir diğer polisiye romanlar yazarı İngiliz de Sir Doyle’un yaşadığı sıkıntıları yaşayacak ve başlangıçta ilginç olacağını düşündüğü için türlü garip özellikler yakıştırdığı kahramanından nefret ediyor hale gelecektir. Agatha Christie, ilk romanı Styles'teki Esrarengiz Vaka’da Belçikalı Hercule Poirot’u yarattığında, kuşkusuz bu kadar sevileceğini düşünmemişti. İlk bakışta komik görünen ama zaman geçtikçe ne bulunmaz bir cevher olduğu anlaşılan, ukala ve züppe Poirot’un yumurta biçimde bir kafası, siyahlığı şüphe uyandıran saç ve gür bıyıkları vardır, şıklık uğruna ayağına dar gelse de rugan papuçlar giymekten kaçınmaz.

Aslında Christie, Poirot’a fazla bir ömür biçmemişti, polis emeklisi bu özel detektif neresinden bakılsa en az 40 yaşındaydı. Son kitaba gelene kadar 130’luk olmuştu bile, ama bu önemsiz bir detaydı. Önemli olan ise Christie’nin kendi yarattığı detektiften hoşlanmaması, hatta ölümüne nefret etmesiydi. Bunu alter egosu Ariadne Oliver aracılığıyla belirtmekten çekinmez. Bilenler bilir kendisi gibi bir polisiye romanlar yazarı olan Bayan Oliver’ın detektif kahramanı da tıpkı Poirot gibi yabancıdır, Fin Sven her sabah buzlu sularda yıkanır, türlü garip huyları vardır.

Üstelik benim o korkunç detektifim Sven Hjerson'u ne kadar çok sevdiklerini de anlatmağa kalkarlar.. O adamdan nasıl nefret ettiğimi bir bilselerdi! Fakat yayıncım bunu katiyen söylemememi bana sıkı sıkı tembih etti...
(Tavuskuşu Cinayeti)

II. Dünya Savaşı sıralarında yazdığı ama okuyucuların tepkisinden çekindiği için bir çekmeceye kaldırdığı, Sherlock Holmes’tan sonra en çok bilinen detektif olan Hercule Poirot’u öldürdüğü kitabı çıkmadan hemen önce, bırakın kurgu bir karakteri, gerçek kişiler için bile nadir görülen bir şey oldu ve New York Times, Poirot’un ölüm ilanını yayınladı.

Uluslararası ünlü Belçikalı detektif Hercule Poirot, İngiltere’de öldü. Yaşı bilinmiyordu. Muhabirimiz Thomas Lask’ın belirttiğine göre, Dame Agatha tarafından verilen ölüm haberi beklenmedik değildi. Yaşlı detektifin sağlığının iyi olmadığı geçen mayıs ayından beri biliniyordu.
(New York Times, 6 Ağustos 1975)

Bunlardan başka bir diğer kaybettiğimiz kurgu detektif karakterin, yine İngiltere’den unutulmaz Inspector Morse’un acısı hâlâ kalbimizde sızlayan bir yara iken açıkçası Alex Cross çok umurumda değil. 16. kitabına ulaşmış olan Cross’u okuyucuları kurtaracak mı, çok büyük bir ihtimalle evet. Aslında psikolog detektifin hayatının tehlikede olduğu bile söylenemez, Patterson’un altın yumurtlayan tavuğunu kesmeye niyetlendiğini hiç sanmıyorum.

Kategori: Satır Arası
Etiketler:
James Patterson
Ben
Alex Cross

Yorum yaz
mode_edit

İLGİLİ YAZARLAR

Nopic